๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 17 Mayıs 2012, 14:18:40



Konu Başlığı: Öfkeli insan önce diline sahip olmalı
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 17 Mayıs 2012, 14:18:40
ÖFKELİ İNSAN ÖNCE DİLİNE SAHİP OLMALI

Aralık 2011 75.SAYI

Evlilikleri 50. yılına yaklaşan bir çift, böylesine uzun ve mutlu devam eden beraberliklerinin sırrını şöyle açıklar: “Biz, uzun süre önce bir anlaşma yaptık ve evliliğimiz boyunca bu anlaşmaya uymaya her durumda kendimizi zorladık. Fikir ayrılığına düştüğümüz zamanlarda, birimiz bağırırken diğeri mutlaka sakin kalıp dinlemek zorundadır. Nitekim ikimiz de aynı anda bağırdığımızda anlamsız bir iletişimsizlik ve gürültü meydana gelir.”

Sadece evlilikler değil tüm beşeri birliktelikler için geçerli olan bu kuralın ihlali, belki de toplumsal ilişkilerimizi yıpratan en etkili sebep. Zira aynı ortamda beraberlik sürdürdüğümüz insanlarla an gelip sürtüşmeler yaşayabiliyoruz. Uzun yıllar boyunca canciğer dost olagelinse dahi, tahammülsüz bir anda çata çat laf kavgasına girivermek çevremizle olan ilişkilerimizi derinden zedeleyebiliyor. Nerede patlak vereceği belli olmuyor üstelik bu tip gerginliklerin; havadan sudan konuşurken, bir toplantı yahut belki sıcak bir sohbet esnasında, belki sabırlar tükendiği anda. İki kişi sözle atışmaya görsün; sesler yükseliyor ve sıralanıyor içlere dert olan, unutulamayan kırgınlıklar bir bir.

ÖFKE GELDİĞİNDE MERHAMET KALBİ TERKEDER

Öfke bizi esir almaya görsün... O çok sevgili erdem, hani o Rahman sıfatının tecellisi olan merhamet duygusu, kırarcasına kapatıp kalbimizin kapılarını, terk eder gider benliğimizi. Ardında hiçbir iz bırakmadan hem de. Ve işte o zaman korkulur bizden; öfkemizle baş başa kaldığımızda.

Medeni ve edep sahibi insanlar, kendilerine haksızlık yapılan bir ortamla karşı karşıya geldiklerinde tartışıp öfkelenmek yerine, sorunu güzel bir üslupla ve akılcı bir yöntemle çözmeye çalışırlar. Fakat canlarını sıkan her olumsuzlukta tartışmaya girmeyi gelenek haline getirmiş insanlar da vardır. Problemlerin yalnızca tartışarak çözülebileceğini sanırlar. Üstelik deşarj olmuş hissederler kendilerini, birilerine bağırıp çağırınca. “Oh, içimdekini döktüm, rahatladım!” derler. Oysa öfke krizinden kurtuldukları anda onları pişmanlık ve vicdan azabı bekler. Zira o kişiyle tekrar yüz yüze bakmak oldukça yüz kızartıcıdır ve muhatabına sarf ettiği kırıcı sözler bir bir çarpar yüzüne insanın. Dönüşü yoktur bunun, ağızdan çıkan söz oktan çıkmış yay gibidir. Toprak testi kırılmıştır artık, eski haline dönemez, en kuvvetli tutkal ile yapıştırılsa dahi ortadadır bir zamanlar kırılmışlığın izleri…

Tartışıp kalbini kırdığımız insanı bir daha görememe ihtimalimiz ne kadar yüksektir oysa bir hesaplayabilsek… Kendisinden helallik alamama olasılığımız hiç mi huzursuz etmez bizi? Dilimizin ucuna geleni hiç tereddüt etmeden kelimelere döküvermemiz, karşımızdakine hissettiğimiz tüm kızgınlığımızı ve bir köşede biriktirdiğimiz tüm kırgınlığımızı oracığa öylece boşaltıvermemiz hiç mi sızlatmaz vicdanımızı? Malum, dil yarası demişler adına; yaralanır gönüller. Hiçbir merhem de iyi etmez bu yarayı üstelik.

TARTIŞMA MI SÖZ DÜELLOSU MU?

“Kardeşinle münakaşa etme! Çünkü bu, konunun anlaşılmasını engeller ve belasından da emin olunmaz” buyurur Efendimiz (s.a.v). Bir anlaşmazlığı ortadan kaldırmanın yolu hiçbir zaman tartışmak olamaz. Aksine muhatabımızı inada sevk eder bu; köprüleri yıkıp, aramıza engeller koyar. Israrla savunduğumuz düşünce tüm dünyanın doğruluğunu onaylayacağı netlikte bile olsa, tartışmaya dönüştüğü müddetçe kabul edilir olmaktan çıkar. Tartışmaların çoğu zaman bir galibi olmaz. Kısa bir zaman içinde inatlaşmaya dönüştüğü için böyle karşılıklı atışmalar, tarafları kendilerini savunmaya yönelterek, birbirlerini söz düellosuyla pes ettirme savaşına dönüşür.
Kendisini savunmaya geçen kişi, zihin gücünü söz konusu problemi çözmeye çalışmaktan çok, kendisini savunmak için kullanır. Bu tartışmadan nasıl galip bir şekilde sıyrılacağına, nasıl karşısındakini bertaraf edeceğine odaklar kendini. Kendisini savunmaya yoğunlaştığı müddetçe de muhatabının düşünce ve duygularını algılamaktan uzaklaşır gider.

YA HAYIR SÖYLE, YA DA SÜKUT EYLE!

Efendimiz (s.a.v), “Öfkelendiğin zaman sus, ses çıkarma; yine öfkelenirsen yine sus” buyurmuştur. Büyük bir erdemdir sabredip, sükut edebilmek. Bazen susmak verilebilecek en iyi cevaptır. Haksızlık ve zulüm karşısında sessiz kalınmaz elbette, fakat doğruyu savunmanın da bir edebi vardır. Düşüncelerimizi sesimizi yükselterek kabul ettirmeye çalışırsak, davamızda sonuna kadar haklı olsak da, insanların gözünde haksız duruma düşeriz. Unutmayalım, bağırarak konuştuğumuzda bizi kimse duymaz, fakat alçak sesle konuştuğumuzda söylediklerimiz dinlenir.

İnsan, özellikle kanının deli aktığı zamanlarda ağzından ne çıktığını bilemeyebilir, sonuçlarını düşünmeden konuşup, tozu dumana katabilir. Böyle davranışlar halk arasında toyluk olarak algılanır. “O daha cahil, öğrenecek” denir hatta böyleleri için. Buradaki cehalet yakıştırmasıyla tahsilsizlik değil, daha yaşayıp öğrenmesi gereken tecrübeler olduğu ima edilir. Yaptığı hatalı davranışlardan ders çıkara çıkara öğrenir hayatı insan.

Oysa sessiz kalmanın zor olduğu bir anda susabilmek kişinin olgunluğunu, vakarını gözler önüne serer. Bazen öyle bir cevap gelir ki insanın dilinin ucuna, ağzından çıktığında karşısındakinin yüreğini delik deşik edeceğini bilir. İşte böyle bir durumda “Hasbinallah!” çekivermek; bıçak gibi keskin harfleri, kelimeleri körlendirebilmek yaraşır insan denen varlığa.

Karşısındakinin bir karşılık vermediğini gören kişi, tartışmanın hararetinden sıyrılır. Kendisiyle başbaşa kalır, konuyu uzatmanın abes olduğunu düşünmeye başlar. Ateşlice savunduğu şeyler edep kalkanına çarpıp kendisine geri döner, karşılık bulamaz. Cevapsız kalıp, olası bir söz düellosunu engellememiz, birbirimize konuyu tekrar düşünebilmek için zaman vermemiz muhatabımızın, kendisini ve savunduğu tezi bir daha sorguya çekmesine vesile olacaktır.

SUSMAK HER ZAMAN ANLAŞMAZLIĞI GİDERMEZ

Bazen karşımızdakini, sakin bir şekilde açıklamaya yeltenmiş fakat ikna edememiş olabiliriz. İşin münakaşaya doğru ilerlediğini hissettiğimizde cevap vermemek en iyisidir. Fakat bizim tamamıyla tepkisiz kalmamız her zaman için aynı olumlu sonucu vermeyebilir. Kendini bize ifade edemeyip, bizimle kozlarını paylaşamamış olmak karşımızdaki kişiyi daha da çileden çıkartabilir. “İkimiz de sakinleştiğimizde bu konu üzerinde daha sağlıklı konuşabiliriz” diyerek meseleyi daha sakin bir zaman ve ortama taşımak üzere erteleyebiliriz. Üzerinden vakit geçtikçe iki taraf da çözüme odaklanacak, daha mantıklı ve ılımlı davranacaktır. Fakat konuyu başka zaman tekrar ele almayı ihmal etmeyelim, zira sürüncemede kalması daha büyük problemlere yol açabilir.

TARTIŞMALARI KOLAYCA BERTARAF EDEBİLMEK İÇİN

• Öncelikle tartışma sinyalleri veren konulara asla değinmeyin. İnsanları, “sayende, senin yüzünden, bu senin suçun” vb. tarzda suçlayarak tahrik etmekten kaçının. Yanlışlarını uygun bir dille ifade etmeye çalışın.
• Her iki taraf da gergin ise, tartışma kaçınılmaz olur. Bu sebeple, öncelikle karşınızdaki kişi nasıl davranırsa davransın, siz sakin kalmaya çalışın. İç ses ile 10’a kadar saymak, derin derin nefes almak, dikkatleri başka yöne çevirerek oyalanmaya çalışmak... Tüm bunlar ağızdan hışımla, bir çırpıda çıkacak ifadelere engel olabilir.
• Ortaya çıkabilecek huzursuzluklara karşı şeytandan ve her türlü şerrinden dua ederek Allah’a sığının.
• İçinizden gelen ilk tepkiye kesinlikle güvenmeyin ve kontrol altında tutun onu. Çünkü bir anlaşmazlık anında kişinin verdiği ilk doğal tepki kendisini savunmaya geçmektir.
• Haklı, hem de çok haklı olabilirsiniz. Siz yine de karşınızdaki kişinin fikir ve isteklerine anlayış gösterip, olayları onun bakış açısıyla görmeyi bir deneyin.
• Muhatabınızı dinleyin. Sözünü kesmeyin, bırakın kendini özgürce ifade etsin. Belki anlattıkları sizin fikirlerinizi değişikliğe uğratacaktır.
• Kendinizi sütten çıkmış ak kaşık olarak görmekten kaçının. Dürüst davranarak, söz konusu olan anlaşmazlıkta kendi hatalarınızı bulup itiraf etmekten ve muhatabınızdan özür dilemekten çekinmeyin.
• Kendi benimsediğimiz doğrularımız olmalı hayatta, ama asla “Tek doğru benimkidir” diyemeyiz elbette. İnat etmeden, karşınızdakini dinleyerek onun haklı olduğu noktaları mutlaka dile getirin. Siz ona böylece hakkını teslim ettikten sonra o, büyük ihtimalle pes edip, kendini savunmaya geçmekten vazgeçecek ve çözüme odaklanacaktır.

“Kim haksız olduğu bir münakaşayı terk ederse, kendisine cennetin kenarında bir ev kurulur. Haklı olduğu bir münakaşayı terk edene de cennetin ortasında bir ev kurulur.”
Rasulullah (s.a.v)


Ceyda ARIN


Konu Başlığı: Ynt: Öfkeli insan önce diline sahip olmalı
Gönderen: Ekvan üzerinde 17 Mayıs 2012, 15:21:20


     “Kim haksız olduğu bir münakaşayı terk ederse, kendisine cennetin kenarında bir ev kurulur. Haklı olduğu bir münakaşayı terk edene de cennetin ortasında bir ev kurulur.”
Rasulullah (s.a.v)
   
       Öfkeyi yenmek kolay olsaydı,mükafatı bu kadar büyük olmazdı herhalde..Rabbim bu konuda sabrımızı ziyadeleştirsin,inşaallah..