Lübabe bint Haris es Suğra r.a

ALLAH’IN KILICINA ANNE İDİ: LÜBABE BİNT HARİS ES SUĞRA (R.A)

Ocak 2012 76.SAYI

Lübabe bint Haris es Suğra (r.a) Allah’ın kılıcı yani Seyfullah olarak isimlendirilen Halid bin Velid’in (r.a) annesidir. Aynı zamanda Allah Rasulü’nün (s.a.v) eşi Ümmü Fadl’ın (r.a) kız kardeşidir.
O, doğduğunda gözünü karanlıklara açmıştı zira dünya küfür ve şirk üzereydi. Böyle bir ortamda büyüdü, evlendi, çocuklar dünyaya getirdi. Bir oğlu Velid bin Velid diğeri ise Halid bin Velid idi. Allah onlardan razı olsun.
Eşi ise azılı İslam düşmanı olan Velid bin Mugire idi. Velid bin Mugire Allah’ın kendisine verdiği evlat ve zenginlikle neredeyse Allah’a karşı övünürdü. Kendini biricik kabul eder, benzerinin olmadığını düşünme gaflet ve kibrine düşerdi. İmanla kibrin bir arada bulunmayacağının deliliydi.
Bir gün Allah Rasulü’nü (s.a.v) dinlemiş kalbi yumuşar hale gelmiştir ama kibri, kalbinin izinden gitmesine engel olmuştur.

O KIZ KARDEŞLER

Allah Rasulü (s.a.v) İslam’ı tebliğ etmeye başladığında sonradan Peygamber eşi olacak olan Lübabe’nin (r.a) ablası Ümmü Fadl (r.a) Hz. Hatice’den (r.a) hemen sonra Müslüman olmuştur. Ardından diğer kız kardeşleri Müslüman olmuştur. Allah Rasulü (s.a.v) bu kız kardeşler için şöyle demiştir:
“Bu kız kardeşlerin hepsi has müminlerdir.”
Lübabe (r.a) kız kardeşleri Müslüman olduğunda onlarla değildi. İslam’ı, Peygamberi duyduğunda kalbinde bir şeyler yeşerir olmuştu. Hele kardeşlerinin Müslüman oluşları… Sanki doğdukları o karanlık dünya aydınlanır olmuştu. Düşünüyordu lakin bir türlü karar verip imana gelemiyordu. Kalbiyle eşi arasında sıkışıp kalmıştı. Bu yüzden kardeşleri gibi İslam’ı ilk kabul eden hanımlar arasına girememişti.

SABIR VE SEBAT

Velid bin Mugire, Lübabe’ye (r.a) Müslüman olmasından korkarak ağır baskılar uyguluyordu.
Lübabe (r.a) kalbi ile eşi ve eşinin her gün artan baskıları arasında kalmıştı. Velid bin Mugire İslam her geçen gün büyüdükçe baskılarını artırırdı. Sanki İslam’ı Lübabe (r.a) anlatıyordu.
Belki de korkuyordu eşinin Müslüman olmasından.
Yalnızlaşacağından.
Terk edileceğinden.
Eşi tarafından.
Yalancı tanrıları tarafından.
Belki bir mezar yalnızlığı ve çaresizliği şimdiden sarıp sarmalamıştı onu ölümün soğuk kollarıyla.
Kız kardeşlerinden sonra oğulları Velid bin Halid ile Halid bin Velid de Müslüman olmuşlardı. Halid bin Velid (r.a) Uhud Savaşı’nda Müslümanlara ağır bir mağlubiyet yaşattıktan bir zaman sonra Peygamber’e (s.a.v) gelip Müslüman olmuştu.
Gerçi Uhud Savaşı’nı Müslümanlar kaybetmişti de müşrikler kazanmış mıydı? Hayır. O savaşın tek galibi varsa o da Halid idi. Zira sabır ve sebat etmiş, son ana kadar kazananın da kaybedenin de kesin olarak belli olmayacağının bilgisi ve tecrübesiyle Müslümanlara ağır darbe indirmişti.
Sabretmeyen, sebat etmeyen Müslümanlara karşı Halid kazanmıştı.
Sabır ve sebat kazanmıştı.
Müslüman olurken Halid bin Velid (r.a) kalbiyle birlikte kılıcını da Allah Rasulü’nün (s.a.v) avuçlarına bırakacak olmuştu da Allah Rasulü (s.a.v) kılıcı Halid’e geri vererek o kılcın Allah’ın kılıcı olacağını söylemişti.
İşte Lübabe (r.a) Allah’ın kılıcına anne idi.
Oğulları Peygamber’e (s.a.v) biatlerinin ardından Medine’ye hicret etmişlerdi. Lübabe (r.a) bütün bu olanlar karşısında Müslüman olamamasının üzüntüsünü taşır fakat bir karar alıp eşini ardında bırakarak gönlünden yana akamazdı.

FETİH ARDINDA FETİHLER

Eşinin bir süre sonra ölmesi Lübabe (r.a) için bir kapı açtı. Artık gönlünün dediğini yapabilecekti. Nihayet Mekke’nin fetih günü bu kararını gerçekleştirmesi için ne güzel bir gündü.
Fetihle sadece Mekke’nin kapıları mı açıldı?
Kalpler açıldı.
Mekke, Peygamber (s.a.v) ve arkadaşlarına taş taş kapılarını açarken asıl fethedilen kalp kalp insanlarıydı.
Allah Rasulü (s.a.v) Mekke’ye ayak basar basmaz biat eden hanımların en önünde yer alarak gönlüne teslim oldu Lübabe. Kız kardeşleri, oğulları ve tanıdığı tanımadığı nice insandan sonra kendisi de Müslüman olmuştu. Fetihin ardından da oğullarıyla birlikte Medine’ye, peygamber şehrine hicret etti.
Artık kaybettiği zamanları telafi vaktiydi.
Evet, ne kadar da geç kalmıştı.
Geç kaldım diyerek ah vah etmek değil koşma vaktiydi.
Allah yolunda yürümez koşardı Lübabe (r.a)

KABE YOLUNDA

Lübabe (r.a) Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) vefatından sonra oğlu Halid bin Velid’in (r.a) zafer ve fetih haberleriyle teselli bulurdu.
Gerçekten Halid (r.a) biat ettiği gün Allah Rasulü’nün (s.a.v) elinden aldığı kılıcının ve Seyfullah lakabının hakkını vermişti. Mağlubiyet tatmamış ender komutanlardandı.
Halid bin Velid (r.a) Hz. Ömer’in (r.a) hilafeti esnasında bir sebeple görevinden azledildi.
Adalet taşları yerli yerine koymaktı.
Haddini, sınırlarını bilmek, bildirmekti.
Hz. Ömer de (r.a) adaletiyle bilinirdi, hala bilinir.
Görev ayrıydı, iş ayrı, komutanlık ayrı.
Dostluk ve arkadaşlık ayrı.
Bu ayrımı ve sınırları iyi bilirdi Hz. Ömer (r.a)...
Onu görevden alması, komutanlıktan azletmesi dostluğundan da ayırması demek değildi. Hem görevde yapılabilecek bir hata hayata mal edilemezdi.
Hicret’in yirmi birinci yılıydı. Hac etmek istemişti halife Ömer (r.a).
Yanına arkadaşlık etmesi için Halid bin Velid’i (r.a) aldı.
Halid de (r.a) annesinden birlikte gitmelerini istedi bu kutlu yolculuğa.
Çıktılar yola.
Gittiler lakin Halid (r.a) yolda rahatsızlandı.
Annesi oğlunu Medine’ye getirerek tedavisi ile meşgul oldu.
Ancak Halid’e (r.a) bir daha Kabe’yi, doğup büyüdüğü, ilk kılıç kuşandığı toprakları görmek nasip olmadı.
Halid bin Velid (r.a) o nice savaşlarda yenilmemiş büyük komutan hastalığa yenilmişti.
Annesi Lübabe de (r.a) bu üzüntüye çok fazla dayanamayarak kısa zaman sonra vefat etti. Allah onlardan razı olsun.
Onlara ve bizlere rahmet etsin.

Elvida ÜNLÜ
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın