Hat'la Gelen Huzur

Hat'la Gelen Huzur

Kasım 2008 38.SAYI

Emekli gazeteci Mehmet Yörükoğlu yapraklara nakşettiği Esma-ül Hüsna ile evladının hastalığına sabrederken, Fransız ressam Hakikat Feller eserlerine taşıdığı hüsnühat ile Allah’a giden yolda huzurla ilerliyor.

Bedenî ve aklî huzuru yakalayan insan için ruhî huzura ulaşmak daha önemlidir. Hayatın engebeli yollarında inişler ve çıkışlar yaşayan insan, ince bir çizgi olan hayatta kalbî huzuru yakalama mücadelesi de verir. Ahiret hayatına geçişin bir durağı olan bu dünyada zorluklarla başa çıkmanın yollarını arar. Kimi bir dosta açar derdini, kimi profesyonel yardım alır, kimi de ruhanî bir yolda ilerleyerek huzura ulaşmaya çalışır. Kimisi de bir üstadın öğrencisi olur. Alır eline kamış kalemi, daldırır mürekkebe, Allah’ın ayetlerini kağıda yazar. Kalemin ucundan dökülen her harf ruhun derinliklerinde ince bir yol bulur ve insan huzur yolcuğuna çıkar.

“İnce, uzun doğru yol” ve “birçok noktaların birbirine birleşerek sıralanmasıyla oluşan çizgi” anlamına gelen hat, kendisiyle hemhal olan insana ruh dünyasının kapılarını da açar. Allah’ın her sözünü hassasiyetle ve sabırla yazan ellerin sahibi aynı zamanda gönül ellerini de semaya açar farkında olmadan. Göze, gönle ve ruha hitap eden hat sanatıyla yıllardır hemhal olan Mehmet Yörükoğlu ve Hakikat Feller, bir insanın bu sanatla yakaladığı huzura örnek teşkil eden isimlerden yalnızca ikisi. Biri emekli gazeteci, diğeri 17 yıl önce İslam dinini seçen Fransız bir ressam. İkisi de yıllardır hat yolculuğuna devam ediyor.

Yapraklara nakşettiği Esma-ül Hüsna acılarına şifa oluyor

Hayatı boyunca ağır imtihanlar geçiren, birçok sıkıntıyla mücadele etmeyi başaran “hat” yolcularından Mehmet Yörükoğlu’nun en büyük ve dayanılması zor imtihanı 13 yıl önce başlar. 21 yaşındaki oğlunun 13 yıldır süren amansız hastalığı karşısında bir babanın yaşayabileceği en büyük acıyı yaşayan sanatçı, bir yandan evladının sağlığı için mücadele verirken, diğer yandan kalbinin her odasını yakıp kavuran yangını hat sanatının huzuru ile söndürmeye çalışıyor.

İlk hat’tı 11 yaşında yazdı

Hat yolculuğuna 11 yaşında çıkan Yörükoğlu, Urgancızade Muharrem Efendi’nin talebesi olur. Küçük yaşta Allah’ın sözlerini kağıda akıtmaya başlayan sanatçı, oturduğu mahallenin Akmescid Camisi’nin iç hatlarını yazdığında daha 13 yaşındadır. Hayatın akışı kendisini başarılı bir gazeteci ve sonrasında iyi bir ticaret insanı yapar. Gazeteciliği ve ticari hayatını sürdürürken, kamış kalemini de elinden düşürmez. Ruhu her sıkıldığında yazdığı her harfle huzur bulur.

Maddi manevi yaşadığı her sıkıntıya Allah’a tam teslimiyetiyle sabreden Yörükoğlu’nun kalbi 20 yıl önce yorgun düşer. Doktor kontrolünde geçen hastane günleri sonunda kendisine bir ay ömür biçilir ve ev istirahatı verilir. “Allah’ın verdiği ömrün süresini yalnız o bilir” tevekkülü ile tedavisine devam eder. Hasta yatağında Hastalar Risalesi'ni okurken pencereden yere düşen yaprakları fark eder ve Allah'ı zikreden yapraklar üzerine Esma-ül Hüsna’yı yazmaya karar verir. Sağlığına kavuştuktan sonra, kitaplar arasında kuruttuğu yaprakları alır ve üzerlerine hat sanatını nakşeder. Bu sanatta bir ilke imza atarak ağaçların kuruyan yapraklarına Allah lafzını ve Esma-ül Hüsna'yı yazan sanatçı, bu alanda tek isim olur. Eserlerini “Yaşayan Yapraklar Hat Sergisi” adı altında toplam beş sergiyle sanatseverlere sunan sanatçı, “Yaprakların çürümesine gönlüm razı olmadığı gibi ruhumun çürümesine de izin veremezdim” diyerek oğlunun hastalığıyla kavrulan gönlün hat sanatıyla dindiğini belirtiyor.

“İsyan etmeye utandım”

Müminlerin imtihan sahası olan bu dünyada iman ehliyetini almak için gayret gösterdiğini belirten Yörükoğlu, şunları söylüyor; “Aslında oldukça sinirli ve heyecanlı bir yapıya sahiptim ancak hat sanatı beni eğdi, büktü ve ateşte eriterek şekle soktu. Başıma gelen her olayı imtihan olarak değerlendirdim ve isyan etmeye utandım. İsyan, sağlam imandan uzak olan insanların işidir. Mümine göre değildir. Baki olan hayat ahirettir. Bu dünya otobüs durağıdır. Kiminin otobüsü erken, kiminin geç gelir. Üç günlük dünya için Yaradan’a yanlış konuşmaya utandım. Oğlum dokuz yaşındayken kanserin bir çeşidi olan hoşkin lenfomaya yakalandı. 13 yıldır yaşaması için mücadele ediyoruz. Maddi manevi çok zor bir hastalık. Bir baba için en ağır imtihanlardan birini yaşıyorum ancak Allah’a hiç şikayet etmedim. Mücadelemde asi olmadım, olamam da; Allah’tan utanırım. Allah bana hat sanatıyla sabrı öğretiyor. Esma-ül Hüsna’yı yapraklar üzerine her yazışımda bütün acılarımı geride bırakıyorum. Rabbim’in ismini yaprağa yazarken onu zikrediyorum, ona daha yakın oluyorum, onunla konuşuyorum.”

Catherine Feller Hakikat oldu

Hat yolcularından Hakikat Feller’in hikayesi 17 yıl önce İslam diniyle tanışmasıyla başlar. Paris doğumlu olan Catherine Feller, Avusturyalı bir baba ile Fransız bir annenin kızı olarak 1949 yılında dünyaya gelir. Babası Yahudi, annesi Hırisitiyan olan Feller, yedi yaşında bir Hıristiyan okuluna yatılı verilir. 11 yaşında bu okuldan mezun olan Feller’in annesi ve babası o 13 yaşındayken boşanır ve Feller annesiyle yaşamaya devam eder. Resim ve kaligrafi sanatı üzerine eğitim alır. Restorasyon çalışmaları yapar. 18 yaşına geldiğinde İslam dinine ilk adımlarını atmaya başlar.

Feller son derece yabancısı olduğu İslam dini hakkındaki ilk izlenimlerini 18 yaşında tanıştığı Afgan Nakşî Şeyhi Ömer Ali Şah’tan edinir. İslam dinini araştırmaya başlar ve başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere birçok kitap okur. 27 yaşındayken Müslüman olur ve “Hakikat” adını alır. Sanatçı, 1983 yılında Mevlana Türbesi’nin iç süslemesini yaparken Mustafa Baytar ile tanışır ve hat sanatıyla ilgilenmeye başlar. Kaligrafi ve hat sanatını birleştiren sanatçı, ülkesinde Müslüman bir Fransız olarak yaşamaya devam eder. 11 Eylül sonrası başta Amerika olmak üzere tüm dünyaya yayılan İslam karşıtlığı yurt dışındaki müslümanları hayli zor durumda bırakmıştır. Feller de bu zorluktan payını alanlar arasındadır. Müslümanlarla olan yakın diyaloğu nedeniyle Paris’teki sanat çevresinden dışlanan sanatçı kendi ülkesinde işini yapamaz hâle gelir ve 2007 yılında ülkesinden ayrılıp Sapanca’ya taşınır. Burada icra ettiği hüsnühat esaslı tabloları ve samimi kalbiyle herkesin sevgisini kazanır.

“Hat bana güç veriyor”

Hat sanatının insan ruhuna hitap ettiğini ve art arda kapılar açtığını ifade eden sanatçı, bir arayış sonucunda Allah’a giden yolu bulduğunu söylüyor. Hat sanatının insanı kendi iç dünyasına ve Allah’a götürdüğünü belirten Feller, “Kainat kendi başına bir sanat eseridir. Allah’ın bize sunduğu eserleri görebildiğim için şükrediyorum. Ben de bu sanat pazarından payıma düşeni alıyorum” diyor. Hat’tın kendisi için aydınlık bir yol olduğunu söyleyen sanatçı şöyle devam ediyor; “Bu yolun sonunda Allah’ı bulmak var. Hat yazarken Allah dışında her şeyi, her düşünceyi unutuyorum. Hayatta birçok sıkıntı ve üzüntü var, olmaya da devam edecek. Önemli olan bunlar karşısında sağlam ve düşmeden durabilmek. Allah’ın varlığı ve hat sanatı bana güç veriyor. Sıkıntılar karşısında üzülmüyorum ve endişelenmiyorum. Çünkü Allah beni seviyor bunu biliyorum. O bakımdan endişelenmeye gerek yok.”

Huri YAZICI
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın