๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 17 Ekim 2011, 16:17:59



Konu Başlığı: Haberiniz Olsun
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 17 Ekim 2011, 16:17:59
Haberiniz Olsun

Şubat 2009 41.SAYI

İSRAİL’DEN KURALLARA UYMASINI BEKLEMEK

Bir internet haber sitesi, Filistin’i misket bombalarıyla vuran İsrail’e “Bunu da mı yaptın İsrail?” gibi trajikomik bir soru sormuş. Yahudilerce kutsal sayılan ve savaşmanın yasak olduğu şabat (cumartesi) gününü bile ihlal eden bir İsrail’e... Zorla başkasının topraklarına yerleşen, kadın-erkek yaşlı-çocuk demeden Müslümanların kanını içen İsrail’e... Hakan Albayrak İsrail’den kurallara uymasını bekleyenlere cevaben bir kıssayı paylaşmış bizlerle. Tam yerine denk gelmemiş mi, ne dersiniz?

“Bir gün hayvanların lideri aslan bütün hayvanları bir yolun kenarına toplayıp şöyle demiş: ‘Biraz sonra buradan Hazreti Süleyman geçecek. Sakın saygıda kusur etmeyin. Bilhassa köpeklere sesleniyorum: Ey köpekler! Hazreti Süleyman buradan geçerken havladığınızı duymayacağım. Havlamayacağınıza söz veriyor musunuz?’ Köpekler söz vermiş. Fakat Süleyman Aleyhisselam yoldan geçerken köpekler kendilerini tutamayıp havlamışlar. Herkes onlara dönüp ters ters bakınca da şöyle demişler: ‘Biz köpeğiz kardeşim, havlarız. Elimizde değil.”

HERŞEY KİTABINA UYGUN!

İsrail’in vahşetini aklımız almıyor çünkü hiçbir şey bilmiyoruz. Yahudilik hakkında, bozulmuş Tevrat hakkında, bölgenin tarihi, coğrafyası hakkında. İsrail neden ve nasıl yapıyor tüm bunları diye sorup duruyoruz birbirimize; çocuklarımıza bu durumu açıklamamız ise nerdeyse imkansız. Kafamızdaki her şey televizyon tarafından bize dayatılan sloganlaşmış cümlelerden ibaret. Ali Bulaç kutsal kitaplarından alıntı yaparak, İsrail’in yaptıklarını nasıl da kitabına uydurduğunu gösteriyor bizlere.

“Diğer milletler, Kenan Ülkesinde yaşayan yedi milletin topraklarını ele geçirecek olan Beni İsrail’i eşkıyalıkla suçladığı takdirde, Beni İsrail onlara: ‘Tüm evren Tanrı’ya aittir. Evreni O yaratmıştır ve onu, kimi uygun görürse ona verir. Başlangıçta bu toprakları diğer halklara vermek nasıl O’nun isteği idiyse, şimdi onlardan alıp bize vermek de yine O’nun isteğidir’ şeklinde cevap verecektir.” (Tora ve Aftara, l. Kitap, Bereşit,1, 1. Yaratılış; İlk Gün, s. 3)

Bu teolojik arka plana göre dünyevi politik ve askerî strateji belirleyen bir devletten asla barış çıkmaz. Nil’den Fırat’a kadarki topraklar üzerinde milletlerin toprakları da bu şekilde ellerinden alınacaktır... Filistinli masum sivilleri, çocukları öldürürken ‘insan oldukları’nı bile düşünmez. Filistinliler tek bir noktada İsrail’i çileden çıkarıyorlar. Direniyorlar ve diz çökmüyorlar.”

TÜM KAMU BİNALARI BOYANACAK

2005 yılında, Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikler, yeri geldikçe uygulanıyor ve bizler, milletçe pek de alışık olmadığımız manzaralarla karşılaşıyoruz. Edremit’in Kadıköy beldesinde oturan Mehmet Çömez, çocuğunu dövdüğü gerekçesiyle 1 yıl hapse mahkum edildi. Fakat olay bu kadar da değil; alternatif ceza yaptırımları kanunu ile cezası, kamu binalarını boyamaya çevrildi. Mehmet Çömez konuyla ilgili olarak; “Mesleğim boyacılık. Denetimli Serbestlik Bürosu’nun kanatları altında cezamı kamu binalarını boyayarak çekiyorum. Edremit’te iki okulu boyadıktan sonra Burhaniye’de Adliye sarayını boyadım. Şu anda da ilçe milli eğitim binasını boyuyorum. Cezamın bitmesine de 3 gün kaldı. Akşamları evime gidiyorum” diyor. Hiçbir şey yapmadan hapiste yatmaktansa, topluma yararlı işler yapmak… Bir yerlerde bir şeyler düzeliyor galiba.

TETRİS ACILARINIZI DİNDİRİR GÖZYAŞINIZI SİLER

Unutmak biz insanlar için zor bir eylem. Dünya yaratılalı beri hep birilerini, bir şeyleri unutmak zorunda kaldık. Acılarımızın altında ezilmemek için çareler aradık durduk. Dertler deryasında sandal olduk. Ya da beni öldürmeyen acı büyütür masalına sığındık. Olmadı “Zaman” dedik, “o her şeyi çözer”. Kimimiz hafıza sildirme ütopyasına bile sıcak baktı. Bazen aradığımız şey tam da yanı başımızda olurmuş ya; işte bizimkisi de o misal. Radikal gazetesinde yayınlanan haber, çözüyor bütün düğümleri; “Oxford Üniversitesi’nde yapılan araştırma çerçevesinde 40 kişiye, acı verici görüntüler içeren bir film izletildi, bunlardan bir bölümüne filmden yarım saat sonra Tetris oynatıldı. Film izletildikten sonra bir hafta boyunca yapılan incelemelerde Tetris oynayan gruptakilerin filmle ilgili geriye dönüşlerinin önemli ölçüde daha az olduğu saptanırken, Tetris oynamayan grupta böyle bir etkiye rastlanmadı.” Tetris oynayarak yetişen bir neslin azıcık duyarsız olmasını anlayışla karşılamak gerekiyor galiba.


    SÖZÜN İZİ DOLAP ÇEVİRMEK

    Haremlik-selamlığın titizlikle uygulandığı dönemlerde, bu uygulamayı kolaylaştırmak için zengin konaklarında harem ile selamlık arasında dönen bir dolap olurmuş. Dolap silindir şeklinde olup, raflarla dizayn edilmiş ve bir eksen etrafında dönmekteymiş. Konağa gelen misafirler kadın-erkek ayrı oturduklarında yapılacak olan ikramları bayanlar dolaba yerleştirip dönderdiklerinde, ikramlar erkeklere iletilmiş olurmuş. Boşalan kaplar da yine aynı şekilde dolaba konup bayanlara gönderilirmiş. Bu dolabın deyim olma öyküsünü ise, konakta yaşayan hizmetçiler, halayıklar, aşçılar, bahçıvanlar vs. oluşturmuş. Ev sahibinden gizli birbirlerine ilan-ı aşk aracı olarak kullanmışlar bu dolabı. Kırmızı gül demetlerini, lokumları, ipek mendilleri taşımak için araç olmuş dolap, böylece konak sahibi sezmeden “dolap çevrilmiş” sayılmış.


    KELİMELER KAVRAMLAR YANMANIN NASILI

    Edebi eserleriyle gönlümüzde taht kurmuş bir yazar olan Nazan Bekiroğlu, Mor Mürekkep isimli kitabında, yine kelimeleriyle bizi mana alemlerinde derinlere daldırıyor. Hepimiz yanarız, evet yanarız ama nasıl? “Kuşku yok ki yanmanın nasılını belirleyen, yanmanın neresinde olduğunu bilmenin bilinci. Ateşe düşen yaş odun, önce boğula boğula, ardından parlaya parlaya ve nihayet köz olarak yanar.” Peki ya siz, yanmanın hangi evresindesiniz?



Şule AKYOL