๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 22 Ağustos 2012, 15:29:20



Konu Başlığı: Engel kusur değil imtihandır
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 22 Ağustos 2012, 15:29:20
ENGEL KUSUR DEĞİL, İMTİHANDIR

Mayıs 2012 80.SAYI

Hüseyin OKUR


Allah (c.c) varlıklar içerisinde insanı en güzel surette yaratmıştır, bundan dolayı insan, saygı ve hürmete layıktır. İnsanların ne şekilde olursa olsun yaratılış bakımından birbirlerine üstünlüğü yoktur. İster sağlıklı ister engelli olsun her insan, Allah’ın yeryüzünde yarattığı en kıymetli ve en değerli varlıktır. Yüce dinimiz Allah’ın, insanlara servetleri, ırkları, renkleri, cinsiyetleri, dilleri, nesepleri, fizyolojik yapıları, engelli veya sağlıklı olmaları açısından bakmayacağını; onları iman, salih amel, güzel ahlak, ibadet ve itaatleri veya inkar, şirk, nifak, isyan ve kötü davranışları, takva veya zulüm sahibi olup olmamaları açısından değerlendireceğini bizlere bildirmektedir.

Bir insan doğuştan yahut hayatının sonraki dönemlerinde, Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu bedeni nimetlerden mahrum kalabilir; gözleri görmeyebilir, kulakları işitmeyebilir, trafik kazası veya herhangi bir üzücü hadise sebebiyle ayağı veya kolu sakatlanabilir. Bu gibi durumlarda ona düşen görev, sabredip bunun yüce Yaratıcı’nın bir takdiri olduğuna iman etmesidir. Çünkü Allah (c.c) yarattığı her şeyi kendi hikmet ve takdirine göre yaratır. Engellilere destek olmak, dinimizin emrettiği bir görevdir. Yüce Allah, insanoğlunu gücünün yettiği işlerle sorumlu tutmuştur. Bunun için özürlülerle ilgili özel hükümler koymuş, müminlerin engelliler konusunda dayanışma içerisinde bulunmalarını emretmiştir.

BAŞKASININ ENGELİYLE ALAY ETMEK GÜNAHTIR

Bedenen engelli olmak insan için bir kusur sayılmaz. İnsanları fiziki durumlarına göre değerlendirmek veya ayıplamak dinimizce günah sayılmıştır. Nitekim bu konuda Peygamber Efendimiz (s.a.v), “Bir kimsenin mümin kardeşini (herhangi bir kusuru veya fiziki engeli sebebiyle) küçümsemesi günah olarak ona yeter” buyurmuştur. (Müslim) Efendimiz (s.a.v) yine bu hususta, “Kim mümin kardeşinin bir ihtiyacını karşılarsa, Allah da onun bir ihtiyacını karşılar. Kim bir Müslüman’ın sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyamette bir sıkıntısını giderir” (Buhari) buyurarak bireylerin toplum içerisinde birbirlerine ne kadar muhtaç olduklarını, dayanışma içerisinde yaşamalarının gerektiğini ve toplumsal yardımlaşmanın Allah katında bir ibadet sayılacağını bizlere bildirmiştir.

Rasulullah Efendimiz’in (s.a.v) getirdiği evrensel mesajların hem dünya hem de ahiret dengesini sağlamaya yönelik olmasını da dikkate alacak olursak özürlü/engelli, sakat, kör, topal gibi negatif yaklaşımlarla bu gibi insanlara onur kırıcı davranmak hoş karşılanmamıştır. Peygamberimiz (s.a.v) Ebu Zerr’i (r.a), bir köleyi annesi sebebiyle ayıplayarak azarladığını gördüğünde “Ey Ebu Zer! Sende hala cahiliye tavrı var!” diyerek uyarmıştır. (Ebu Davud)

O (S.A.V) ENGELLİLERE İLTİFAT EDERDİ

Peygamber Efendimiz (s.a.v) engelli kişilerin engelleri sebebiyle ayıplanması, tahkir edilmesi bir yana engeli olmayan kişilerin dahi boyu veya rengi gibi fiziki unsurları sebebiyle ayıplanmasını yasaklamıştır. Hatta engelli olan kişileri onurlandıracak şekilde iltifatlarda bulunmuştur. Mesela görme özürlü bir sahabiden söz ederken, ona “basir” (basiretli, iyi gören) demiştir. (Beyhaki)

Efendimiz (s.a.v) sahabilerine müminin her gün için bir sadaka vermesi gerektiğinden bahsedince sahabiler her gün sadaka verecek kadar mali güçlerinin olmadığını söyler. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v) sadakanın sadece mal mülk ile yapılmayacağını ve bunun pek çok yolunun olduğunu şöyle bildirdi: “İnsanların yollarında bulunan bir taşı, dikeni kaldırıp atman, kör olana rehberlik etmen, sağır ve dilsize anlayacakları bir şekilde anlatman, bir ihtiyacı konusunda senden yol göstermeni isteyen kimseye yol göstermen, yardım isteyen kimsenin yardımına koşuşturman, koluna girip güçsüze yardım etmen bütün bunlar senin kendine yapacağın sadaka çeşitlerindendir...” buyurur. (Ahmed b. Hanbel)

İnsanoğluna verilen kalp, akıl, göz, kulak ve dil gibi bedeni azalar sadece eşyayı kavramak, onlarla fiziki temasta bulunmak için değil, Allah’a kulluk borcunu ve şükrünü yerine getirmek içindir. Yoksa, kendileriyle hakikat idrak edilmeyen aza sahipleri Kur’an-ı Kerim’de cehennemlik olarak nitelendirilmiştir. Allah (c.c) kitabında zahiri olarak gözü görmeyen veya kulağı duymayan kişilere kör ve sağır dememiş, kendisine bu nimetler verildiği halde İslam ve iman nurunu görmezden gelen münafık ve kafirlerin kör ve sağır olduklarını bildirmiştir. “...Onlar sağır, dilsiz, kördürler bundan dolayı anlamazlar.” (Bakara, 171)

ÜSTÜNLÜK GÖRÜNTÜDE DEĞİL TAKVADADIR

Hepimiz bilmeliyiz ki, bu dünya imtihanın meydanıdır. Başa gelen musibetler de birer ilahi imtihandır: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele” (Bakara, 155), “Her nefis ölümü tadacaktır  Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz...” (Enbiya, 35) anlamındaki ayetler, bu gerçeği ifade etmektedir  Aslında insan yaşamı ve ölümü ile sürekli imtihan halinde değil midir?

İşte kimi zaman bu imtihan dünyasında iyi-kötü, acı-tatlı olaylarla karşılaşabilir; sevinebilir ya da üzülebiliriz. Bazen nimetlerle bazen de sıkıntılarla deneniriz. Bu sıkıntılar, kimi zaman insanların kendi ihmal veya kusurlarından, kimi zaman da başka insanların sorumsuz ve kural tanımazlığından kaynaklanabilir. Bu bakımdan hangi sebeple olursa olsun engelli ve özürlü durumda olan kardeşlerimiz, maruz kaldıkları hastalık ve kayıplara sabretmeli; hiçbir zaman engelliliğin, kendileri için bir noksanlık veya kusur olduğu kanaatine kapılmamalıdırlar. Çünkü Allah katında hiçbir insanın diğerinden iman, salih amel ve takva dışında bir üstünlüğü yoktur. Allah (c.c) bir ayeti kerimede şöyle buyurur: “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurat, 13)