๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 29 Mart 2012, 16:42:39



Konu Başlığı: Dünyanın oyuncağı bu müzede
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 29 Mart 2012, 16:42:39
Dünyanın oyuncağı bu müzede

Ekim 2007 25.SAYI

Türk edebiyatının önde gelen isimlerinden Abdülhak Şinasi Hisar, “Geçmiş Zaman Köşkleri” adlı eserinde, “Küçükken sanırız ki oyunlar ve oyuncakların mevsimi çabuk geçer; hayat gittikçe ciddileşir; insanlar yaşlandıkça uslanır. Bilakis, yaşlandıkça daha çok ve daha pahalı oyunlara muhtaç, daha şımarık birer müstehlik (tüketici) oluyoruz. Oyunun bir oyun olduğunu bilen çocuklar belki daha ciddidirler. Sonraları oyunlara daha ciddiyetle aldanıyoruz” der.

Herkesin bir oyuncağı vardır beraber büyüdüğü. Sonra oyuncaklarımızı bir kenara bırakıp, büyümenin telaşına düşmüşüzdür. Farkında değilizdir ama ne kadar büyüsek de, çocuk yanımız durur hala. Elimizdeki oyuncağımızı bir kenara koysak da onun tatlı hatıraları kalbimizin derinliklerindedir. Bazen kalbimizde uyuturuz minik oyuncak bebeği kimse görmeden, ya da oyuncak gemimize biner dünyayı yeniden keşfederiz. Bazen de kibrit kutularından yaptığımız oyuncak trenlerin makinisti olur, insanları uzaklardaki sevdiklerine kavuşturmak için yollara düşeriz. Hepimiz aslında büyümeyen birer çocuğuzdur ve oyuncaklarımız bizi hiç yalnız bırakmamıştır.

Şair Sunay Akın da büyümeyen, oyuncaklarla oynamaya devam eden insanlardan. 15 yıl önce bir etkinlik için gittiği Almanya’nın Nürnberg şehrinde ilk oyuncak müzesiyle tanışan Akın, ülkesinde böyle bir müze kurmaya karar verir. Berlin’de bir antikacıdan satın aldığı oyuncak atın sırtına binerek, yurtiçi ve yurtdışındaki bit pazarlarını, antikacıları, oyuncak müzelerini dolaşmaya başlar. Kitaplarından, hazırladığı radyo-televizyon programlarından ve sahne gösterisinden kazandıklarıyla 15 yıl boyunca ülke ülke dolaşarak 4 bine yakın antika oyuncak toplar. Ailesinin bir dönem oturduğu tarihi köşkü  “İstanbul Oyuncak Müzesi” olarak iki yıl önce bu günün miniklerine ve çocukluğuna sahip çıkan büyüklere armağan eder.

Klasik müze anlayışının ötesinde

Türkiye’nin ilk özel oyuncak müzesi olan İstanbul Oyuncak Müzesi’nin her odası bir tiyatro sahnesi görünümünde. Büyüklere ve küçüklere hayatı anlatan bütün oyuncakların bulunduğu dört katlı müzede, asker, polis, itfaiyeci, bebekler, arabalar, uzay araçları ve çeşitli oyuncaklardan oluşan 16 bölüm var. Uzay oyuncaklarının olduğu bölüme girdiğinizde başınızın üstünde yıldızlar yanıp sönerken, oyuncak trenler gerçek bir tren kompartımanının içinde sergileniyor.

Çeşitli kültürlerdeki oyuncakların yer aldığı müzenin en eski oyuncakları, 1817 yılı yapımı keman, 1860’lı yıllara ait misketler, 1890’lı yıllarda kız çocuklarının oynadığı porselen bebekler. Bir asırlık tahta oyuncaklar, ikinci dünya savaşı oyuncakları ve savaş sonrası ortaya çıkan pilli oyuncaklar da ziyaretçilerin ilgi odağı. Uzaylı kahraman E. T.’nin üreticisi Pascal Kamar’ın 1962 yılında yaptığı ABD eski Başkanı John Kennedy’e ait oyuncak ise bir dönemin karanlık yüzünü anlatıyor adeta. Tarih içerisinde eriyip giden “Eyüp Oyuncakları” ise müzenin en özel köşesinde ziyaret ediliyor. Çocukluk anılarımızda kalan sinekli bakkal ise müzenin cafesinde karşılıyor ziyaretçileri. Nürnberg’ten sonra Avrupa’nın ikinci büyük oyuncak müzesinde, ayrıca çocuklar için sürpriz etkinlikler de düzenleniyor.

“İçime bir kum taneciği girdi”

“Hayal etmenin ve düş kurmanın tarihi, müzelerde yaşatılır” diyen Sunay Akın, müzeyi kurma amacını şu sözlerle anlatıyor: “Oyuncak müzelerini gezerken içimde hep anlaşılmaz, garip bir duygu taşıdım. ‘Neden benim ülkemde oyuncak müzesi yok?’ diye. Bu beni rahatsız etti. Hani istiridyenin içine bir kum taneciği girer, istiridye bundan rahatsızlık duyar ve o kum taneciğini izole etmek için etrafında bir salgıya çevirir ya; hani böylelikle inci oluşur ya. İşte oyuncak müzesi de böyle bir inci. İçime bir kum taneciği girdi ve bu beni rahatsız etmeye başladı. Çünkü, bütün uygar ülkelerin oyuncak müzeleri var. O zaman bir salgı ortaya çıkardım ve bu müzeyi kurdum.”
Müzeyi ziyaret eden yetişkinleri vurgun yiyen mercan avcısına benzeten Akın, “Oyuncak, çocuk için neşedir ancak biz büyükler için hüzündür aynı zamanda. Geçmişi hatırlamaktır. İnsan geçmişini hep özlemle hatırlar. Ayrıca, pek çok yetişkinin de küçüklüğünde hiç oyuncağı olmamıştır. Buraya çocuklarıyla gelen anne-babalar bir yandan çocuğunun elinden tutuyor, diğer yandan kendi çocukluğuna gidiyor. Onları uzaktan izliyorum. Adeta vurgun yemiş mercan avcıları gibiler” diye konuşuyor.

“Kızılderili’yi bulmak için yedi yıl araştırdım”

“Nerelere gittim, oyuncakları nasıl topladım bir bilseniz” sözleriyle 12 yıllık oyuncak yolculuğunu anlatmaya başlayan şair, şöyle devam ediyor: “İlk oyuncağımı 12 yıl önce Berlin’de bir antikacıdan aldım. Oyuncağın tarihini öğrendim. Daha sonra gittiğim ülkelerden ve çeşitli yerlerden oyuncaklarımı topladım. Dünyadaki oyuncak müzelerini, oyuncak koleksiyoncularını, antikacıları gezdim ve halen geziyorum. Anadolu’nun çeşitli illerinden oyuncaklar aldım. ‘Western’ bölümünde yer alan 100 parçalık kompozisyondaki Kızılderili’yi bulmak için yedi yıl araştırma yaptım. O kompozisyonda kadın çamaşır yıkıyor. Beyaz adama balta atıyorlar. Müzede, ilkçağ insanlarının oyuncakları da var. Bu oyuncakları koleksiyon için almadım. Koleksiyoncu değilim, ben müzeciyim. Kazandıklarımı oyuncaklara yatırdım. Elimde 4 bin oyuncak bulunuyor, ancak yer darlığından sadece 2 bin 500’ü müzede sergilenebiliyor.”

“Göztepe pergelin çivisi”

Anadolu’da yaşayan çocuklara oyuncak ve müze sevgisini anlatmak için gezici müze projesi olduğunu belirten Akın, “Bana göre, gerçek değerler hisse senetleri değil, hissi senetlerdir. Aldığım her nefesin, yaptığım her işin düzgün olmasına dikkat ediyorum. Benden sonra gelecekler için güzel şeyler bırakmak istiyorum. Oyuncaklar sadece Göztepe’deki köşkte sergilenmeyecek. Burası pergelin çivisi olmalı. Şimdi bir dairenin çizilmesi gerekiyor. Oyuncakları Anadolu’nun köylerine götüreceğim. Oradaki çocuklara oyunu ve oyuncağı anlatacağım. İstiyorum ki, benim ülkemin her köşesindeki çocuklar, insanlığın aya gitme sevdasını yalnız kitaplardan değil, oyuncaklardan da öğrensin” diyor.

Düşleri olan bir toplumun gelişmiş oyuncakları olduğunu söyleyen Akın, “Düşlerimiz oyuncakta kendini buluyor. 1900’lü yılların başlarında Almanlar oyuncakta çok ilerideydi. Sonra, geçen yüzyılın ilk yarısında Almanya’nın sanayide ve ekonomide nerelere geldiğini biliyoruz. Oyuncağı en iyi üreten ülke Japonya’dır. Oyuncağa hareket ve ışık getirdiler. Son 10 yıldır sanayide emin adımlarla ilerliyor” diye konuşuyor.

Huri YAZICI