๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 24 Nisan 2012, 06:12:02



Konu Başlığı: Dertli dolap’ın dertli şehri hama
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 24 Nisan 2012, 06:12:02
Dertli dolap’ın dertli şehri; hama

Ağustos 2007 23.SAYI


Suriye’nin turistik kentlerinden biri olan Hama’dayız. Şehrin tarihi, M.Ö. 5000 yıllarına kadar dayanıyor. Nuh tufanından sonra Hz. Nuh’un (a.s) oğullarından birinin kurduğu bilinen Hama, Hz. Ömer zamanında İslam güneşi ile aydınlanmış. Suriye’nin dördüncü büyük şehri olan Hama’nın ortasından Asi Nehri (Oronto) geçiyor ve Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde anlatıldığına göre nehrin “Asi” adını almasının oldukça ilginç bir hikayesi var.

Asi Nehri’nin isim hikayesini ta Efendimiz’in dönemine kadar götüren Evliya Çelebiye göre, Peygamberimiz (s.a.v) zamanında Hama susuz bir şehirdir ve Yahudi’nin biri Nil nehrinden su getirerek Hama’nın verimli topraklarını değerlendirmek ister. Nil’den dört şişe su alır, bir efsun okuyarak Hama yolunu tutar. Yahudi tam şehre varmak üzereyken Peygamberimiz bu durumdan haberdar olur ve Hz. Ali’ye “Yetiş ya Ali!” diye seslenir. Hz. Ali Düldül isimli atına binerek Yahudi’nin peşine düşer ve onu öldürür. O sırada bir de bakar ki nehir ters akmakta. “Bütün nehirler hak huzuruna varıp kıbleye doğru akarken sen neden batıya doğru akarsın. Dön geri, asilerden oldun” deyince, nehir Allah’ın izniyle dile gelip şöyle der: “Ya Ali! Allah’ın emriyle Humus, Hama nice şehirleri sulayarak Habib-i Neccar’ı da ziyaret ettikten sonra kıbleye doğru akayım” der. Hz. Ali “Dön geriye ey ‘asi nehir’. Yoksa seni keskin kılıcımla ikiye bölerim” deyince nehir “Eğer bana vurursan, bir parçamdan kan bir parçamdan irin aksın. Ve kıyamet gününe kadar Allah’ın kulları benden fayda ummasın” cevabını verir. Hz. Ali o zaman “Senin adın Asi olsun. Senden içen şifa bulsun” diye dua eder. Evliya Çelebi Asi Nehri’nin ismini işte bu hikayeden aldığını belirtir.

Son Peygamber hakkı için dön!

Asi Nehri, üzerinde bulunan su dolaplarıyla ünlüdür. Bu yüzden Hama, “Medinetün Nevair” (Su dolabı şehri) diye de bilinir. Bu dolaplar, Anadolu’da bulunan su değirmenlerine benzemiyor. Romalılar tarafından tarım amacıyla kullanılmak için yapılmış. Toplam yüze yakın dolaptan sadece 17 tanesi günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış. En az 1500 yıllık tarihi olan dolaplardan her birinin ayrı bir ismi var ve isimlerini dönerken çıkardıkları sesten aldıkları söyleniyor. Bunlardan biri olan “Ya Muhammed” adlı dolabın hikayesi yine Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde şöyle geçiyor: Asi Nehri üzerine bir türlü döndürülemeyen bir dolap vardır. Dolaba, “Hz. Adem’i seversen dön, Ulu’l azm peygamberi seversen dön…” denir ama  dolabın dönmesini sağlamayı başaramazlar. En sonunda “Son peygamber Hz. Muhammed’in (s.a.v) hakkı için dön!” denince dolap birdenbire dönmeye başlar ve “Ya Muhammed!” sesiyle yeri göğü inletir.

Asi Nehri’nin sularına kavuşunca dönmeye başlayan su dolaplarının başlıca görevi, suyu 16 metre derinlikten alarak su kemerlerine ulaştırmaktır. Bu şekilde şehrin su ihtiyacını karşıladığı gibi halkın verimli topraklarını sulayarak lezzetli meyve ve sebzelerin hayat suyunun taşıyıcısı olur. Şimdilerde herhangi bir işlevi bulunmayan bu dolaplar yalnızca turistik amaçla ayakta tutulmaya çalışılıyor.

“Benim adım dertli dolap”


“Ya Muhammed” isimli dolabın karşısındaki restoranda çaylarımızı yudumlarken, gecenin sessiz karanlığında dertli dolabın sesine kulak veriyoruz. İnim inim inleyen, gıcırtısından hüzün okunan sesinden zamanın yükünü duyar gibi oluyoruz. 1500 yılın yükünü omuzlayan bu dolapların hüznünü, acısını ve kederini dile getiren Yunus Emre’nin ilahisini hatırlıyoruz: Benim adım dertli dolap / Suyum akar yalap yalap / Böyle emreylemiş Çalap / Derdim vardır inilerim.

Dertli dolabın inlemelerine kulak verdiğimizde Hama’nın acı dolu hatırası canlanıyor zihnimizde. 1982 yılında Hafız Esad’ın kardeşi, zamanın genelkurmay başkanı ile birlikte bir şubat gecesinde Hama’yı havadan ve karadan topa tutar. Hamalılar neye uğradıklarını şaşırır. Saldırıya katılmak istemeyen askerler idam edilir. Birkaç gün devam eden Hama katliamında yaklaşık 40 bin Müslüman şehit olur. Şehir adeta harabeye döner. Rejimi beğenmediklerini söyleyen “Müslüman Kardeşler” adlı grubu yok etme gerekçesiyle harekata başlayan Hafız Esad, hıncını Hama halkından almıştır. Çünkü Hama, Suriye’de İslami hareketin en yoğun olduğu yerlerden biridir. Bütün bu acı dolu çığlıklara şahit olan bir komutan, katliamcılara dahil olmak istemez ama hayatını da tehlikeye atmayı düşünmez.
Masum halkı öldürmemek için, kimse olmadığını düşünerek dağı bombalar. Ama şehirden kaçan halkın tek sığınacak yer olarak dağa kaçtıklarından habersizdir. Böylece 30 bin Müslüman şehit olur.

Hama şehrinin yürekleri sızlatan hikayesini dinledikten sonra “Ya Muhammed” adlı su dolabının karşısında biz çayımızı yudumlarken, parıl parıl parlayan ay gecenin karanlığında gözlerimizi aydınlatıyor. Manzara hayranlık verici… Asi Nehri’nin suları, yüz yıllardır birbirine yarenlik eden ay ve dertli dolap için şiirler söyler gibi şırıl şırıl akıyor. Ay, parıldayan vefakar yüzüyle dertli dolabın inlemelerini, hatıralarını sabırla dinlerken kim bilir 1500 yıldır hangi derdin hicranını yaşıyor? Bütün bu güzellikleri müşahade ederken her misafir gibi bizler de “İşte geldik, gidiyoruz” diyerek dertli dolabı, vefakar arkadaşı ay ve Asi Nehri ile baş başa bırakıp oradan ayrılıyoruz.

Kadriye BAYRAKTAR