๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 05 Ocak 2012, 15:09:06



Konu Başlığı: Bir gönül ehlinin sofrasına buyurun
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 05 Ocak 2012, 15:09:06
Bir gönül ehlinin sofrasına buyurun

Aralık 2007 27.SAYI

Bir gönül ehlinin sofrasına buyurun

İsa Peygamber’in ibadet mahalli, gönül ehlinin sofrası gibiydi. Bütün dertliler, hastalar, sıkıntısı olanlar, sabah olunca onun ibadet ettiği mekanın kapısına gelip toplanırlardı. Hz. İsa (a.s) sabah virdini çeker, dersini bitirdikten sonra kuşluk vaktine doğru dışarı çıkardı. Fakirler, garipler, hastalar, zulme uğrayanlar, çeşitli dertlerden sıkıntısı olanlar, ümitle kendisini beklerdi. İsa Peygamber onlara “Ey dertliler! Allah hepinizin dileklerini kabul etti. Haydi şimdi zahmetsizce, Allah’ın lütfuna ve keremine doğru yürüyün…” derdi. İnsanlar bu duanın bereketiyle, ümit içerisinde neşeyle evlerine dönerlerdi.

Mesnevide geçen bu hadise bizim için, bugün yaşayan Allah dostlarının hallerine bir aynadır. Kıssada da geçtiği gibi Hz. İsa (a.s) misali Mevla’nın kullarına dua eden, onların sıkıntılarını sahiplenen, ümitlerinin daim olması için gönül sofralarını Allah’ın izniyle açan aşk ehlini bulup sofralarından nasiplenebilmek ne büyük saadet!..

Bir aşık vardır ağlayıpinleyen…

Hazreti Mevlana’ya göre ağlayıp inlemek, sağlam ve sarsılmayan büyük bir sermayedir. Allah’ın tüm rahmeti ise çok kuvvetli bir dayanaktır. Ömrü boyunca gülüp duranları “ağlamanın zevki”ni tadamayan gafil olarak tanımlarken, Hazret’in dudaklarından şu güzel sözler dökülür: “Allah için ağlayan göz, ne mübarek bir gözdür! Allah için ağlayan kalp, ne yüce bir kalptir! Ağlama ve inlemeye muhakkak merhamet edilir. Rabb’in lütuf ve merhamet deryası ağlayanlar için taşar…”

“Bulut ağlamayınca çimenler nasıl güler? Ağlamayan çocuk, annesinden nasıl süt emer?” diyen Şeyh Sadi, ağlamanın esrarını şöyle anlatır: “Bir aşık vardı. Hiç durmadan sevgilisinin mahallesinde gözyaşı döküp inlerdi. Sebebini sorduklarında ‘Sevdiğimin mahallesinin toprağını bir gün gelip de aramızda toz kalkmasın diye gözyaşlarımla suluyorum’ cevabını verirdi.” Bu tür ağlamalar bir de Allah aşkı ve onun rızasını kazanma yolunda gerçekleşmişse ne mutlu o kişilere!..

Efendimiz’in sevinmesini her şeyin üstünde tutarlardı

Sahabilerin Allah’ın Habibi’ne (s.a.v) olan sevgilerinin, bağlılıklarının derecelerini saadet asrında sayısız örnekte görmekteyiz. Mesela, Mekke fethedildiği gün Ebu Bekir Sıddık (r.a) yaşlı ve âmâ olan babasını Rasulullah’ın (s.a.v) huzuruna getirir. Babası Ebu Kuhafe (r.a) biat etmek üzere elini Rasulullah’a (s.a.v) uzattığında, Sıddık dost ağlamaya başlar. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v), Hz. Ebu Bekir’e neden ağladığını sorunca şu cevabı alır: “Babamın elinin yerine amcanız Ebu Talib’in elini görmek isterdim. Keşke o da olsaydı da iman etseydi, bu vesileyle sevinip gözlerinizin aydın olmasını ne kadar çok isterdim. Bu beni daha memnun ederdi”. (Taberani,el-Mu’cemü’l-Kebir, nr.8323;Hakim, El-Müstedrek, 3/244)
takva şüpheli şeyden uzak durmaktır
Takva, insanı şüpheli ve haram şeylerden alıkoyar. Sürekli oruç tutmanın, geceyi ibadetle geçirmenin ve bunların yanında diğer ibadetleri yapmanın “takva” olmadığını söyleyen hak, adalet ve takvada zirve olan Halife Ömer bin Abdülaziz şöyle devam eder: “Takva, Allah’ın haram kıldıklarını terk etmek, farz kıldıklarını yerine getirmektir. Kime bunun ötesinde hayır yapma imkanı nasip edilirse bu, hayır üstüne hayırdır…” (İbnü’l-n Cevzi, Siret, s.239)

Cebrail’in (a.s) insanlarda sevdiği 3 özellik

Rasulullah (s.a.v), Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali (Allah onlardan razı olsun) ile birlikte dünyadan kendilerine sevimli olan üçer şey saymışlardı. Bu sırada Cebrail (a.s) yanlarına gelip bu sohbete dahil oldu. Hz. Peygamber (s.a.v) ondan da üç şey saymasını isteyince Cebrail (a.s) şöyle dedi: “Dünya ehlinden olsaydım, en çok şu üç şeyi severdim: Yolunu kaybedenlere yol göstermeyi, fakirlik içinde ibadet edenleri sevmeyi ve çoluğu çocuğu çok olan yoksula yardım etmeyi.” (Fezail-i A’mal, s. 259)

Öfkeye hakim olmak günah işlemeyi önler

Öfke anında hak olanla hüküm verebilmek zor bir iştir. Sahabelerden Ebu Zerr (r.a), huzuruna gelen köleye koyunun bacağını kimin kırdığını sorar. Köle kendisinin kasten kırdığını söyler. Niye böyle yaptığı sorulunca da; “Seni kızdırayım da beni dövesin ve böylece günaha giresin diye” cevap verir. Hazreti Ebu Zerr ise “Ben de, beni kızdırmak için seni teşvik eden şeytanı kızdıracağım” diyerek onu bağışlayıp azat ederek öfkeye hakim olmanın güzel bir örneğini sergiler. (Sühreverdi, Avarif, 3/87-88)

Camiye temiz ve en iyi elbiseyle gitmeliyiz

Halife Hz. Ömer (r.a), kirli ve dağınık bir halde camiye gelen birine; “Ey Allah’ın Kulu! Sen bu kıyafetle bir devlet büyüğünün huzuruna çıkabilir misin?” diye sorduğunda adam; “Hayır, çıkamam” diye cevap verir. Hz. Ömer ona Allah’ın (c.c) huzuruna çıkılırken dikkat edilecek hükümlerin en başında temizliğin geldiğini söyler. Camiye gelirken herkesin kendi maddi durumuna göre kılık kıyafetine dikkat edip en temizini ve güzelini giymesini tavsiye eder. Sonra şu mealdeki ayeti okur: “Ey Ademoğlu, mescide gittiğinizde ziynetinizle gidin. (Temiz ve güzel giyiminizi ihmal etmeyin)” (Âraf, 31). Rabbimiz’in huzuruna namaz ile çıkarken öncelikle kalp sonra vücut ve elbise temizliğine dikkat etmemiz gerekir. Çünkü temizlik maddi ve manevi olmak üzere iki yönüyle imana ait güzel bir haslettir.

Efser BERİN