๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 06 Ekim 2011, 15:00:46



Konu Başlığı: Az ve öz
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 06 Ekim 2011, 15:00:46
AZ VE ÖZ

Mayıs 2009 44.SAYI

GÖNÜLDEN SÖYLENEN DUALAR HAKK’A YÜKSELİR

Hz. Mevlana’ya göre candan, gönülden söylenen güzel sözler, dualar, yakarışlar Hakk’a doğru yükselir. Hak’tan başka kimsenin bilmediği, bir yere kadar varır. Sonra sözlerimizin, niyazlarımızın sevabı, Allah’ın rahmeti eseri olarak kat kat çoğalarak bize gelir. Hz. Mevlana “Sen mademki dua etmemizi emrettin, ne olur, şu emrettiğin duayı da kabul buyur” yakarışıyla Rabbi’ne şu duayı yapar: “Ey güçlükleri kolaylaştıran Allahım! Sen bize dünyada da ahirette de iyilik ver, güzellik ver! Allahım bizim yolumuzu gül bahçesi gibi güzelleştir, varacağımız yerde sen bulun, konak yerimiz sen ol, yürüdüğümüz yol bizi sana götürsün, sadece cennete değil.” (Mesnevi)

KULLUK ELBİSESİ OLAN AMELLERİMİZ

Allah için amel edip ahretini kazanmak isteyen kişinin çok gayretli olması gerekir. İnsanın niyetine göre nice küçük ameller büyür, nice büyükleri ise küçülür. Allah’ı gerçekten sevenlerin amelleri daha bir güzel olur. Çünkü amel yapmaktan daha zor olan amelde ihlası korumaktır. İhlas da ancak sevgiyle elde edilir. Cüneyd-i Bağdadi’nin talebesi Ebu Bekr Kettani Hazretlerine göre ameller kulluk elbisesidir. “Allah Teala sevgisini mahrum ettiği kimselerden bu elbiseyi çıkarır. Kendisine yaklaştırmak istediği kimselere şefkat eder devamlı bu elbise içinde kalmalarını nasip eder.” Mevlamız biz aciz kullarını şefkatle bu elbiseyi daim giyenlerden eylesin…

TARİHE “HATIRALAR” İLE IŞIK TUTMAK GEREKİR

Osmanlı kültürünü, hayatına ve yazılarına aksettirmiş bir yazardır Münevver Ayaşlı. Tarihin önemli olaylarına tanıklık eden devlet adamlarını, edebiyatçıları ve sanatçıları yaşadıklarını yazarak “hatırat” haline getirmedikleri için eleştirir. Çünkü bu tutum gelecek nesillerin tarih adına “gerçekleri” öğrenmelerine engel olur ve bu da millet menfaatlerine uyan bir davranış değildir Ayaşlı için. Hatıra yazmanın, bırakmanın önemini bilmeyen bu kişiler gerçekleri kendi milletinden gizleyerek sırlarıyla beraber bu dünyadan ayrılırlar. “Evvela bu mukaddes vatana ve aziz millete Hak için hakikati söylemek, yazmak başta gelen bir görev, hatta bir mecburiyettir. Kendilerine en büyük nimetleri, makamları veren bu milletten, bu himmet ve bu hizmet esirgenemez. Böyle davranmanın sebebi; herhangi bir yere bağlılık, verilen bir söz, edilen bir yemin dahi olsa!” diyen Ayaşlı’ya göre tarihe ve tarihçiye en büyük hizmet; bir devri, tarihi olayları her şeyiyle olduğu gibi nakletmektir. (M. Ayaşlı; İşittiklerim, Gördüklerim ve Bildiklerim)

“EDEPLE VARIŞ LÜTUFLA DÖNÜŞ” ÖRNEĞİ

Şafi mezhebi fıkıh alimlerinden Ebu Said Abdullah bin. Asrun ilim tahsil etmek için gittiği Bağdat’ta yaşadığı bir hadiseyi şöyle anlatır: “Nizamiye medresesinde İbnü’s-Sekka adındaki bir arkadaşımla boş zamanlarımızda sürekli şehirdeki salih kimseleri ziyarete giderdik. Bir ara şehirde bir gavs olduğunu, bu gavsın bazen göründüğünü, bazen de görünmediğini duyduk. Bu haber üzerine henüz genç olan bizim Abdülkadir-i Geylani’yi de yanımıza alarak bu gavsın ziyaretine gittik.

Yolda İbnü’s-Sekka “Ben ona öyle bir soru soracağım ki bilemeyecektir” dedi. Ben de bir soru sormak istediğimi söyledim. Abdülkadir-i Geylani ise; “Böyle bir kişiyi imtihan etmekten Allah’a sığınırım. Ben sadece onun bereketine nail olmayı isterim” dedi.

Bu niyetlerle vardık Gavs’ın huzuruna. İbnü’s-Sekka’ya kızgın bir yüz ifadesiyle bakan Gavs: “Yazık sana ey İbnü’s-Sekka! Sen bu soruyu soracaktın, beni imtihan edecektin öyle mi? İşte sorunun cevabı şudur oğlum. Yalnız seni küfür ateşinde görüyorum, kendine dikkat et!” dedi. Sonra bana dönerek şunları söyledi: “Ey Abdullah! Senin sorunun cevabı da şudur oğlum. Seni de kulaklarına kadar dünyaya batmış görüyorum. Sen de dikkat et!” Daha sonra Abdulkadir’e şefkatle bakarken memnuniyetini belli eden bir ses tonuyla: “Ey Abdülkadir! Sen sahip olduğun bu edeple Allah ve Rasulü’nü razı ettin. Seni Bağdat kürsüsüne çıkmış, ayağını da bütün velilerin boyu üzerine basmış görüyorum. Evladım Allah yolunu açık etsin…” dedi ve gözden kayboldu.

Bundan sonra Abdülkadir-i Geylani maneviyatta yükseldikçe yükseldi. İbnü’s-Sekka ilimde sırtı yere gelmez hale geldi. Halife onu elçi yaparak Rum kralına gönderdi. Rum kralın’ın kızına aşk oldu ve onu kraldan istedi. Rum kralı da dininden dönmesi halinde kızını ona vereceğini söyledi. İbnü’s-Sekka dinden döndü, kızla evlendi. Daha sonra küfür üzerine ölüp gittiğini duydum. Bana gelince… Ben de zengin oldum, ilmi terk ettim ve kulaklarıma kadar dünyaya
battım...”

Efser BERİN