๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 10 Kasım 2011, 15:35:42



Konu Başlığı: Az ve Öz
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 10 Kasım 2011, 15:35:42
Az ve Öz

Ağustos 2008 35.SAYI

Yeryüzünün yıldızları alimlerdir

Peygamber Efendimiz (s.a.v) alimleri yıldızlara benzetir. Karada ve denizdeki karanlıklarda onlara bakarak yol bulunacağını bildirir. “Bu yıldızlar sönerse hidayet üzere olan kişilerin dahi hak yoldan sapması çok sürmez” diye de uyarır. (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned) Allah Rasulü (s.a.v) başka bir hadis-i şerifte alimlerle ilgili şunları söyler: “Kim bir âlimin yanına gitmek için yönelirse (yola koyulursa), bana yönelmiş olur. Kim bir âlimi ziyaret ederse, şüphesiz beni ziyaret etmiş gibi olur. Kim bir âlimle oturursa benimle oturmuş gibi olur. Benimle oturan da Rabbinin huzurunda bulunmuş gibidir.” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl)

Zalimi affetmek mazluma zulmetmektir

İnsanların birbirine zulüm, baskı ve işkence yapmasının kabul edilebilir bir sebebi yoktur. Allah Teala, Nahl suresinde her türlü fenalık ve azgınlığı yasakladığını beyan eder. Peygamberimiz (s.a.v) dünyada insanlara zulmetmeden kişiyi bu davranışının ahirette iflasa götüreceğini şöyle dile getirir: “Zulümden sakınınız, zira zulüm kıyamet günü (sahibini saran) karanlık (olacak)tır.” (Buhari)

Hz. Mevlana (k.s) zalimleri affetmeyi mazlumlara zulmetmek olarak görmüştür. Hoş görünün de bir sınırının olduğunu vurgular. İnsan kendi nefsine ağır geleni affedip hoş görebilir ama sorun diğer insanları da ilgilendiriyorsa durum başkadır. Allah Teala’nın hoş görmediği, yasakladığı şeyleri nasıl başkası adına hoş görür ve kabul edebiliriz? Bu şekilde, haksızlığa ve kargaşaya kapı açmış olmaz mıyız?

Dünya sevgisi bütün hataların temelidir

Dünya sevgisinin bütün günahların başı olduğunu söyleyen İmam-ı Rabbani hazretleri dünya sevgisinden vazgeçmenin de bütün ibadetlerin başı olduğu tespitinde bulunur. Hz. İsa (a.s) bu konuyla ilgili şunları söylemiştir: “Her hatanın kökünde dünya sevgisi vardır. Mal sahibi olmakta pek çok hastalık vardır. Mesela kişi kibirden ve böbürlenmeden kurtulamaz. Malını düzenlemek, korumak gayreti onu Allah’ın zikrinden alıkoyar.”

Her şey Allah için yapılmalı

İbni Ömer (r.anhüma), Peygamber’den (s.a.v) şöyle nakleder: “Allah için sev, Allah için buğzet, Allah için hayırlı ve dost ol. Ancak bunlarla Allah’ın dostluğuna kavuşabilirsin. Namazı ve orucu ne kadar çok olursa olsun bunları yapmadıkça kul imanın tadına varamaz.” (Ebu Nuaym-ibnü’l Cevzi, Allah Dostları)

Temizlik açısından sular iki çeşittir

Temizlik yönünden sular iki kısma ayrılır. Rengi, tadı ve kokusu olmayan, kendisiden başka bir sıvı karışmayan temiz sulara “mutlak sular” adı verilir. Yağmur, kar, dolu, deniz, göl, ırmak, dere, pınar ve kuyu suları gibi. Abdest ve gusül ancak suyun asıl özelliklerinden olan renk, koku ve tat özellikleri bozulmamış temiz ve temizleyici mutlak sular ile yapılabilir.

Üç asıl özelliğini başka şeylerin karışımı ile kaybeden hatta adı değişen katkılı sıvılara “mukayyed sular” denir. Meyve suyu, çiçek suyu, gül suyu gibi. Bu sular her ne kadar içilse ve temiz olsa bile abdest ve gusülde kullanılmaz. Mesela bir meyve suyu ile abdest alınmaz, gusül yapılmaz. Bu sular ancak mecbur kalındığı takdirde sadece necaseti temizlemekte kullanılabilir.

Gönül gül bahçesine benzer

Sufi manevi neşe bulup gönlünün ferahlaması için güllerle dolu bir bahçeden içeri girer. Bir köşeye çekilip yüzünü dizine koyar. Gönlüne kapanıp derinlere daldığında onun uyuduğunu zanneden bir kişi “Ne uyuyorsun? Gözünü aç da güllere, üzüm çubuklarının haline, çiçek açmış ağaçlara, şu yeşermiş çimenlere bak. Allah’ın emrini duy. Cenab-ı Hak Kur’an’da ‘Allah’ın rahmet eserlerine bakınız’ buyurmuştur. Başını dizinden kaldır da şu rahmet eserlerine yüzünü çevir” deyip dürtükler.

Sufi “Ey arzularının esiri olan kişi, Allah’ın en güzel eseri gönüldür. Bağlar ve yeşillikler canın kendisindedir, dışarıda bulunanlar ise akarsu üzerindeki yansıma gibi onun yansımasıdır. Yani eserlerin eserleridir ancak. Eğer bu dünyada gördüğün bağlar, bahçeler, gönül alemindeki neşe selvisinin aksi olmasaydı Cenab-ı Hak bu hayal alemine ‘aldanma yurdu’ demezdi. Bu aldanış hayali hakikat sanmaktan kaynaklanır. Aldanan kişiler gördükleri hayalin güzelliğine dalarak ‘burası cennettir’ zannına kapılmışlardır ve aksi seyre gelmişlerdir. Onlar bağların, bahçelerin aslından (yani velilerden) kaçıyorlar da bir hayale bağlanıp kalıyorlar. Bir gün bu gaflet uykusu sona erince yani ölüm gelip çatınca gözler açılır, hakikat görünür. Ama son nefeste görmek ne işe yarar?” Bu bağın aslından haberdar olan kişiye ne mutlu!” der. (Mesnevi)

Efser BERİN