๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 17 Ekim 2011, 16:42:22



Konu Başlığı: Adab-ı Muaşeret
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 17 Ekim 2011, 16:42:22
Adab-ı Muaşeret

Şubat 2009 41.SAYI

KILIK KIYAFET VE MODA

Müslüman’ın kılık kıyafet biçimini, tercihlerini ve tarzını, moda merkezleri, markalar ve vitrinler değil, “Tesettür” esasına dayanan yorumu, zevk ve algısı belirler. Değişmez ölçüye model, renk, biçim, rahatlık, fonksiyonellik, dönem, çevre gibi unsurlar sadece hizmet eder.

“Bu yıl kış modasına, bej, krem, taba gibi natürel toprak renkler, parlak ve floresan renkler, saks mavisi, mor, leylak rengi, turuncu ve kahverengi tonları damgasını vuracak. Kesimlerde ise modernizm, yalınlık, uyum ve kaos, entelektüel bir doğallıkla birleşecek. Kıyafetler daha köşeli olacak ve kıyafetlerde dikiş, baskı ve formlar ön plana çıkacak.”

Moda kelimesi sözlüklerde: “Değişiklik gereksinimi veya süslenme özentisiyle toplum hayatına giren geçici yenilik. Yaygın duruma gelmek, herkesçe kabul edilmek, bir şeye karşı gösterilen aşırı düşkünlük” olarak tarif ediliyor.

Ve artık bu iki paragrafı okumuş bulunan herkes, modanın kelime anlamını, yılın moda trend ve renklerini biliyor. Bundan böyle hiç kimse; yok efendim “Ben bilmiyordum, hiç bilseydim geometrik deseni tercih etmez miydim, uyum ve kaosu doğallıkla birleştirmez miydim, saks mavisini baskı ve formlarda ön plana çıkarmaz mıydım” deme şansına ve demode olma hakkına sahip değil.

Fakat ortada nur topu gibi bir soru var: “Peki şimdi biz bu bilgiyi ne yapacağız?”

MÜSLÜMAN’IN MODASI DA DEMODESİ DE OLMAZ

Öncelikle “Müslüman’ın modası olur mu olmaz mı?” sorusu ve bu konuyu genelde kadın (tesettür) üzerinden götürerek yapılan popüler tartışmalar eski heyecanını yitirdi. Kılık kıyafet meselesini, belirlenmiş ölçü ve esaslardan uzaklaşıp, özelleştirerek ya da örnekleyerek konuşmak, yıpratıcı, küçültücü ve lüzumsuz bir çaba.
İletişim araçları “moda” olanı sürekli güncelleyip önümüze koyuyor. Vitrinler bıkkınlık verecek kadar seçenek sunuyor ve bütün seçenekleri birbirine benzetiyor. Modanın esiri olmayacağım diyerek terzilere koşanlar, renk, desen ve kumaşın çeşidiyle, tercih ettiği modelle, yine ustaca modayı takip etmiş oluyor. Bütün dünya belli başlı moda merkezlerinin etkisi ve emri altındayken, her sezon vitrine çıkan bütün en pahalı ve en ucuz kıyafetler seçilmiş ve belirlenmişken, Müslümanların “kurtarılmış bir alanda” bütün akımlardan uzak yaşamasını beklemek beyhude olur.

Kaldı ki, Türkiye’de de hiyerarşik bir “zevk yapılanması” var. En yukarıda güçlü bir avuç kentli seküler zihniyet bulunuyor. Eskitemedikleri bu 18. yy. zihniyeti ile hem döneme sahip olmaya, hem bütün mekânları ve farklılıkları hem de zevk ve estetiği tüketmeye çalışıyorlar. Belirliyor, yediriyor, giydiriyor ve kabul ettiriyorlar. Bu seküler elitlerin bir altında onlarla birlikte görünmeye ve yaşamaya talip, yeniliklere ve yorumlara açık ve fakat hassasiyet sahibi insanlar bulunuyor. Onlar da, sosyal hayatın içinde etkin bir varlık gösterebilmek, bulunduğu çevre ve mevkie ters düşmemek, “ötekiler”le bir arada yaşama resmini verebilmek için çabalıyorlar.

TESETTÜR TEKİNSİZ KİMLİĞİ REDDETMEKTİR


Oysa toplumlar ve medeniyetler içlerinde yeme-içme, kılık-kıyafet kültürüne varıncaya kadar bütün bir hayatı belirleyen teklifler barındırırlar. Toplumlar artık teklif veremiyorsa, bir tarz ortaya koyamıyor ve kendi dinamiklerini muhafaza edemiyorsa iddiasızlaşmış ve yaygın olanın peşine düşmeyi kabul etmiş demektir. Bu noktaya gelmiş birey ve toplumlara, her türlü moda, akım ve teklifler kabul ettirilebilir.

Kıyafet, düşünce ve iman edilen unsurlardan ayrı düşünülemez. Din, kadın ve erkek için giyinmenin ve örtünmenin ana hatlarını belirlemiştir. Belirlenmiş bu çizgilerden uzak bir giyinme biçiminden ve onu belirleyecek bir “moda”dan söz edilemez. Müslüman’ın kılık kıyafet biçimini, tercihlerini ve tarzını, moda merkezleri, markalar ve vitrinler değil “tesettür” esasına dayanan yorumu, zevk ve algısı belirler. Değişmez ölçüye model, renk, biçim, rahatlık, fonksiyonellik, dönem, çevre gibi unsurlar sadece hizmet eder.

Müslüman, kişisel tercih ve zevklerine, zamanın ve mekânın gereklerine göre dine uygun giyinmeyi belirleyebilen, yorumlayabilen ve kullanabilen bir yeterliliğe sahiptir. Giyinme biçimini Allah’ın belirlediği ölçülere göre şekillendiren, yorumunu İslami çizgilerde yapan Müslüman, kılık kıyafetinin denetimini herkesin elinden almış ve en önemlisi dayatılan bu “tekinsiz kimlik”i reddetmiş olur. Kimliğini modern değerler üzerine değil de dinin belirlediği esaslar üzerine inşa etmiş birey, diğer pek çok konuda olduğu gibi kılık kıyafette de temel dayanak noktasını söylemiş, moda ve akımların, popüler algının, kendi zevk ve tercihini denetleme ve kendisini hizaya sokma girişimlerine karşı Müslümanca bir duruş sergilemiş olur.   

Ruhan UMUT