๑۩۞۩๑ Açık Öğretim & İlitam Dunyasi ๑۩۞۩๑ => Ders Notları ve Özetler => Konuyu başlatan: sakarya üzerinde 01 Aralık 2009, 00:08:25



Konu Başlığı: Tefsir Usulü 8
Gönderen: sakarya üzerinde 01 Aralık 2009, 00:08:25
Kur'ân-ı Kerim'in Hz. Ebûbekir (r.a.) Zamanındaki Durumu

    Hz. Peygamber’in vefatından sonra, O’nun yerine müslümanların halifesi olarak Hz. Ebûbekir seçildi. Bu dönemde ridde denilen İslâm’dan çıkma hadiseleri ve ayaklanmalar çıktı. Hicretin 12. Yılında Yemame savaşında yetmiş Kur'ân hafızı şehid oldu. Bu acı durum Hz. Ömer’i korkuttu. Hemen Hz. Ebûbekir’in yanına giderek, Kur'ân'ın zayi olmasından korktuğunu bildirdi. Hz. Ömer, Kur'ân'ın hemen cemedilip bir kitap haline getirilmesini söyledi.

     Hz. Ebûbekir bu durumu uygun gördüğü Zeyd b. Sabit’e anlattı. Karar alındı. Hz. Ebûbekir, Zeyd’e asla hafızasına güvenmemesini, her âyet için iki delil olmak üzere, iki şahıstan yazılı nüsha aramasını emretti. Zeyd b. Sabit, ne ezberlediğine, ne yazdığına ve ne de kulaktan duyduğuna itimat etmeyip, bu önemli konuda iki esasa dayandı:

     1- Getirilen vahyin Hz. Peygamberin huzurunda yazılmış olması.

     2- insanların bunu ezbere bilmiş olmaları.

Ayrıca getirilen vahyin Hz. Peygamber huzurunda yazıldığına dair iki de şahid şart koşuldu.

Bu çalışma neticesinde kuran toplanmıştır. Hz. Ebûbekir devrinde bir araya getirilen bu sahifelere el-Mushaf denilmiştir.

   El-Mushaf: “iki kabı arasında sahifeler ihtiva eden” demektir. Istılahta ise: “Hz. Osman zamanında, üzerinde ittifak edilen şekliyle, âyetleri ve sureleri tertip edilmiş tarzda Kur'ân metnini ihtiva eden evrak” manasına kullanılmış.

    Mushaf-ı şerif, Hz. Ebûbekir’den sonra, Hz. Ömer’e intikal etmiş; o yaşadığı müddetçe kendisinin yanında durmuş, Ömer vefat edince, kızı Hafsa’ya kalmıştır.

       Hz. Ebûbekir dönemindeki bu Mushaf şu özelliklere sahiptir:

1- Kur'ân, inceden inceye bir araştırmayla, ayrı ayrı yerlerde yazılı olan parçaları, dikkatli ve titiz bir şekilde toplanıp bir araya getirilmiştir.

2- Tilavetinin nesh olunmadığı âyetler alınmıştır.

3- Üzerinde ümmetin icmâı meydana gelmiş olup, Mütevatir bir şekilde gelmiştir.

Kur'ân-ı Kerim'in Hz. Osman (r.a.) Zamanındaki Durumu

   Hz. Ebûbekir zamanında toplanılan şekliyle Kur'ân, Hz. Ömer’in hilafeti boyunca ve Hz. Osman döneminin başlarına kadar aynen kaldı. Ancak Hz. Osman döneminde devletin sınırları genişlemiştir. ashab tebliğ ve irşat amacıyla farklı yerlere dağılmıştı. Bu beldeler arasında bazı kıraat farklılıkları vardı. Çünkü Hz. Ebûbekir döneminde yazılan Mushaf, yedi harf (lehçe) göz önünde bulundurularak, yani bazı kelimeler, lehçelere göre değişik telaffuzları gösterecek şekilde yazılmıştı. Çoğunlukla imlası aynı olduğu halde, telaffuzu farklı olabiliyordu. Bu sebeple farklı anlaşılmalar oluyordu. Bu sebeple tek kaynaktan kuran öğretimi yapılması gerekiyordu. Hz. Osman, Bu sebeple Mushaf’ı çoğaltmak gerektiğine kanâat getirdi. Muhacirleri ve ensârı toplayarak, durumu onlarla istişare etti.

    Akabinde Hz. Hafsa’ya da haber göndererek, Hz. Ebûbekir döneminde bir araya getirilen ve daha sonra Hz. Ömer tarafından kendisine bırakılan Mushaf’ı istedi. Hafsa da bu istek üzerine Mushaf’ı ona gönderdi. Hz. Osman; Zeyd b. Sâbit, Saîd b el-As, Abdurrahman b. El-Haris ve Abdullah b. Zübeyr’i istinsâh işi ile görevlendirdi.

    İstinsah işi aslına tamamen uygun olarak gerçekleştirildikten sonra, asıl nüsha yeniden Hafsa’ya iade edilmiştir. İstinsah edilenler ise, ciltlenerek resmî, nihai, değişmez birer nüsha olarak belli başlı İslâm başkentlerine gönderilmiştir.

    Yazılan bu Mushaflar, camide okunarak müslümanların ittifakına mazhar oldu. Birisi Medine’de bırakılıp, diğer üçü, o zamanın başlıca İslâm merkezleri olan Şam, Küfe ve Basra’ya gönderildi. Başka bir rivayete göre ise bu Mushafların sayısının yedi olup, bunlar da Mekke, Bahreyn ve Yemene gönderilmiştir.

Kur'ân-ı Kerim'in Noktalanması ve Harekelenmesi

    İslâm zuhur ettiği zaman, Mekke’de okur-yazar sayısı parmakla gösterilecek kadar azdı. Yazıda harflere nokta koyulmuyordu. Gerek vahiy kâtipleri, gerek Hz. Ebu Bekirin toplattığı Mushaf, Dolayısıyla Hz. Osman zamanında çoğaltılarak yazılan Mushaflara da noktalama işaretleri konulmamıştı.

   Mushaf’ın noktalanması, ilk önce hicri 65 yıllarında Abdulmelik b. Mervân zamanında ciddi bir ihtiyaçla başlamıştır. Başlangıçta harekenin yerini tutmak üzere noktalama işaretleri kullanılmıştır. Fetha yerine harfin üstüne bir nokta, kesre yerine harfin altına bir nokta, zamme yerine harfin önüne bir nokta, sükûn yerine de iki nokta konuluyordu.

     Noktalama icraatını ilk olarak Ebu’l-Esved ed-Düelî yapmıştır.

    Rivayet edildiğine göre, Basra valisi Ziyad, Ebu’l-Esved’e haber göndererek, Allah'ın kitabını doğru okutabilmek için bazı işaretler koymasını istemişti. Önce uzak duran Esved daha sonra bazı ayetlerin yanlış okunduğunu görünce teklifi kabul etti. Neticede fetha için harfin üstüne bir nokta, kesre için altına bir nokta, zamme için harfin önüne bir nokta koydu. Bir süre sonra da harekeleme işinde, şu anda bildiğimiz işaretler kullanılır oldu.

     Hicri üçüncü asırdan sonra Mushaf’ın yazısı daha da iyileştirilip güzelleştirildi. İnsanları, surelerin isimlerini ve âyetlerin sayısını, âyet başlarını belirten işaretleri; durulması lazım olan için mim, durulması yasak olan için lamelif, durmakla geçmek eşit ve câiz olan için cim... gibi işaretler geliştirdiler.

                               Yedi Harf ve Kıraat Meselesi

Yedi Harf (el-Ahrufu’s-seb’a)

    Kur'ân-ı Kerim’le ilgili olarak, üzerinde farklı görüşlerin ileri sürüldüğü konulardan birisi de yedi harf meselesidir. Bir sureyi ayrı tarzda okuyan iki sahabe tartışarak huzura çıktılar. Peygamberimiz ikisini de dinleyince şöyle buyurdu: “Evet, sure bu şekilde de nazil oldu. Biliniz ki, bu Kur'ân yedi harf üzere indirilmiştir. Bunların hangisi kolayınıza gelirse onunla okuyun.” İşte farklı okuyuş şekilleri buradan kaynaklanıyordu. Kur'ân-ı Kerim’deki yedi harften kastedilenin ne olduğu hususunda öteden beri âlimler değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Bunlar:

1- İsimlerin müfred, tesniye, cem’, müzekker ve müennes olmalarıdır.

2- Fiillerin mazi, muzari, emir gibi kullanışlarındaki farklılıklardır.

3- İ’rab vecihlerindeki farklılıklardır.

4- Ziyade ve noksan ile olan farklılıklardır.

5-Takdim ve te’hir ile olan farklılıklardır.

6-Harflerin veya kelimelerin değiştirilmesiyle olan farklılıklardır.

7-Lehçe farklılıklarıdır.

Kıraatler:

    Bazı kimseler yedi harfle kıraatları birbirine karıştırarak, ikisinin aynı şeyler olduğunu zannetmişlerdir. Aslında ikisi birbirinden farklı farklı şeylerdir. Yedi harften maksadın ne olduğu hususlarını yukarıda saydık. Kıraate gelince, kelama arız olması mümkün olan medd, kasr, imâle, tahfif, teskil, idğam, izhar, ibdal, noktalama gibi eda ve telaffuz çeşitleri olup, Mütevatir bir senedle Hz. Peygamber’den (s.a.s.) nakledilmişlerdir.


Konu Başlığı: Ynt: Tefsir Usulü 8
Gönderen: Zehibe üzerinde 28 Aralık 2009, 02:03:59
Paylaşım için teşekkürler
Rabbim başarılar nasip eylesin cümlemize inş