Konu Başlığı: SİSTEMATİK KELAM 11. HAFTA KISA ÖZET Gönderen: Rüveyha üzerinde 25 Ocak 2017, 14:48:13 SİSTEMATİK KELAM 11. HAFTA ÖZET HZ. MUHAMMED’İN PEYGAMBERLİĞİ Hz. Muhammed’in Peygamberliğine İman Hz. Muhammed'in peygamber olduğuna inanmak Müslüman olmanın şartlarındandır; yani farzdır. Hz. Muhammed’in Allah’ın kulu ve resulü olduğuna inanmayanların ise “Her kim Allah’a ve Resulüne inanmazsa, bilsin ki Biz kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışsızdır.” (48/13) ayetinde görüldüğü üzere kafir olarak isimlendirilmiştir. “Muhammed siz erkeklerden hiçbirinin babası değil, lakin Allah’ın Resulü ve nebilerin sonuncusudur-hateme’n-nebiyyîn” (33/40) Ayette geçen “hatem” kelimesi iki şekilde okunuşu vardır. Birisi “hatem” şeklindedir ki hatem, “yüzük üstüne kazılıp işlenmiş mühür” demektir. Mühür ise bir şeyin belgelendirilmesi ve tasdik edilip onaylamayı ifade etmek için bir şeyin sonuna basıldığından hem son manasını hem de sona erdiğinin tasdik edilmesi manasını ifade eder Kur'ân-ı bildirilmiştir. Kur’an’da “Ben cinler ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (51/67) buyurulması; “Cin suresi” adında müstakil bir surenin bulunması, bazı ayetlerde cinlerin yaratılışından, özelliklerinden ve onların mükellef olduklarında bahsedilmesi de Hz. Muhammed’in evrenselliğini gösterir. Muhammed’in Peygamberliğinin İspatı 1. Aklî Mucizesi (Kur’an-ı Kerim) Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğunu açıklayan en büyük delili, aklî-manevî daimi bir mucize olan Kur’an mucizesidir. Kur’an şu gibi açılardan en büyük mucizedir: her türlü tahrip ve tahriften korunmuş olması; Ümmî bir peygamber’in elinden çıktığı halde son derece beliğ, veciz hakikatler içermesi; Kur’an’ın tamamının, on suresinin hatta bir suresinin bile benzerinin yapılamaması; ihtiva ettiği hakikatlerin hiç birinin yanlışlığının ortaya konulamaması; binlerce hafız tarafından aynen ezberlenebilmesi hususlardır. 2. Önceki İlahî Kitaplarda Zikredilmesi Geçmiş ilâhî kitaplarda (Tevrat ve İncil) yer alan bazı isim, sıfat ve nitelendirmeler Hz. Muhammed’in peygamberliğine delildir. Çünkü Tevrat ve İncil’de Hz. Muhammed'in adı, vasıfları ve getireceği mesajları, buna ilaveten ashabına ait özellikleri yer almakta, O’nun nübüvvetini müjdeleyen ve onun peygamber olarak insanlara gönderileceğini haber veren ifadeler bulunmaktadır. Yine Kitab’ı-Mukaddes’te “Rab, Sina’dan geldi ve onlara Sâir’den doğdu; Paran dağlarında parladı ve mukaddeslerin on binlerin içinden geldi. Onlar için sağında ateşli ferman vardı.” ifadeleri geçmektedir. (Tesniye, Bab: 33, âyet: 2) Buradaki “Sina’dan gelme”, Hz. Mûsa’ya; “Sâir’den doğma”, Hz. İsa’ya; “Paran dağlarında parlama” ise, Hazreti Muhammed’in Mekke’de çıkacağını ifade eder. Paran, Arapça okunuşuylaFaran, Mekke’nin eski isimlerinden biridir; Kitab-ı Mukaddes’in Tekvin Bölümünde de Hz. İsmail’in Paran çölünde oturduğu anlatılmaktadır. (Bâb: 21, âyet: 21). Yuhanna İncil’inde “Rab, size başka bir Faraklit verecektir; ta ki daima sizinle beraber olsun.” (Yuhanna, Bâb: 14, âyet: 15) ve “ ben gitmezsem, Faraklit gelmez... ve O geldiği zaman günah, salâh ve hüküm için dünyayı ilzâm edecektir.” (Yuhanna, Bâb: 15, âyet: 7-8) ifadeleri yer almaktadır. Buradaki âyetlerde Faraklit olarak geçen kelimenin aslı Yunanca’da ‘Piriklitos’ olup, Arapça ‘Ahmed’ kelimesinin karşılığıdır. ‘Ahmed’ Peygamber Efendimiz’in ismi olduğu gibi, Kur’ân-ı Kerim’de de O’nun İncil’de ‘Ahmed’ olarak geçtiği açıkça ifade edilir. Buna göre eski devirlerden itibaren hemen tüm dünlerde"bir kurtarıcının geleceği müjdesi" verilmiştir. Mesela Zerdüştlüğün kutsal kitabi Zend- Avesta'da "âlemlere rahmet anlamına gelen" Saoşyant adında birinin insanlara rehber olarak gönderileceği ve putları kıracağı belirtilmiştir. Hint kutsal kitaplarından Vedalar ve Puranalar'da "Övülmüş-Muhammed” adlı bir bilgenin çıkacağı; arabasının göklere ulaşacağı (Mi'rac); büyük zaferlerinden birini 300 (Bedir Savaşı), birini ise 10.000 kişiyle (Mekke'nin fethi) kazanacağı; babasının "Allah’ın kulu-Abdullah”, annesinin de"güvenilir-Âmine” adını taşıyacağı zikredilmiştir. Budizm'in kurucusu Buda da “merhamet, rahmet ve sevgi” anlamına gelen Maitreya adında birinin çıkacağını ve kendisinin başlattığı işi tamamlayacağını bildirmiştir. (Aydın, DİA, “Beşâirü’nnübüvve” md.) Bütün bunlar Hz. Peygamber'in geçmiş kutsal kitaplarda müjdelendiğini ve dolayısıyla onun gerçek bir peygamber olduğunu ispat eden çok önemli delillerdendir. Kur’an’da da işaret edildiği üzere (2/146; 6/20; 17/107-108) bazı Ehl-i kitabın âlimlerinin oğullarını tanıdıkları gibi onu tanıyıp derhal iman etmiş olmaları, o zamanki Ehl-i Kitab’ın elinde mevcut olan Tevrat ve İncil’de Hz. Muhammed’e hakkında doğru bilgilerin olduğunu göstermektedir. 3. Hz. Muhammed’in Üstün Örnek Ahlaka Sahip Olması Hazreti Muhammed’in, dost-düşman herkesin itiraf ettiği ömür boyunca üstün ahlaka sahip olması, O’nun peygamberliğinin en büyük delillerindendir ve ahlakî mucizesidir. Hazreti Resul’ün güzel ahlakı şu üç yönden onun hak peygamber olduğunu ortaya koymaktadır: (a) O’nun en yüksek ve en güzel ahlâkı temsîl etmesi; (b) her türlü güzel ahlâkın zirvesinde bulunması; (c) yüksek ahlâkın bütününe, hiç birbirini nakzetmeden ve zıddının sahasına girmeden sahip olması. 4. Nübüvvetten Önceki Hayatının Nezihliği Zira çocukluk devresinde yakınlarının müşahedeleri ve gençliğinde ferâset sahiplerinin kendisinde sezdikleri manalar, O’nun gelecekte önemli bir şahsiyet olacağına işaret etmekteydi. Peygamberliğine kadar olan devrede daima zulme ve haksızlığa karşı çıkmış ve “Hılfü’l-Füdûl” gibi haksızlığa uğrayanları koruma cemiyetine bizzat üye olup fiilen mazlumların, mağdurların yanında yerini almıştır. 5. Ümmiliğinin Peygamberliğine Delil Olması Hz. Muhammedîn risaletten önce okuma-yazma bilmediği, yani ümmî olduğu hem naslarla hem de tarihî realite olarak sabittir. Tüm hayatında eğitim-öğretim adına kimseden bir şey öğrenmediği çok iyi bilinmektedir 6. Hz. Muhammed’in Simasının Peygamberliğine Delaleti Nitekim O’nun bu aydınlık çehresini gören yahudi âlimlerinden Abdullah b. Selâm (v. 43/633) daha ilk görüşünde “Bu sîmâda yalan yoktur” diyerek îmân etmiştir. 7. Haberî Mucizelerinin Peygamberliğine Delaleti Her nebî, kendi zamanında en bilinen ve meşhur meselelerle alâkalı mucize göstermiştir. Resulullah’ın en büyük eşsiz mucizesi Kur’an-ı Kerim olmakla birlikte her peygamber gibi O’na da peygamberliğini kanıtlayıcı diğer bazı mucizeler de verilmiştir. Nitekim Kur’an’da zikredilen İsra-miraç mucizesi, attığı bir avuç kumun Bedir’deki düşmanların gözlerine girmesi gibi hissî-maddî mucizler ve hadis kaynaklarında nakledilen bazı hissî mucizeler vardır. Peygamber Efendimiz’in gelecekle alâkalı haberleri de nübüvvetinin delillerindendir. Çünkü bir insanın bırakın gelecekle ilgili hâdiseleri, içinde yaşadığı hadiseleri bile en ince noktalarına kadar anlatması öyle kolay değildir. Kur’an’da zikredilen geleceğe ait haberî mucizelere örnek olarak şu iki husus gösterilebilir: Rumlar’ın mağlûp oldukları, fakat dokuz yıl içinde galip gelecekleri ve bunun îmân edenleri sevindireceği bildirilmiştir. Hudeybiye Antlaşmasının hemen ardından Mekke’nin fethedileceği, Müslümanlar’ın emniyet içinde Mescîd-i Haram’a girecekleri ve İslâm’ın bütün dinlere üstün geleceği tam bir katiyetle müjdelenmiştir 8. Hissi-Maddî Mucizelerinin Peygamberliğine Delaleti Onun hissî mucizelerinin bir özelliği mucizelerinin tamamının her yerde, herkesin gözü önünde cereyan etmemesi, umumî olmaması, daha ziyade sınırlı sayıdaki insanlar önünde cereyan etmiş olmasıdır. Bu sebeple, meselâ ayın ikiye ayrılması gibi büyük bir mucize, gecenin belli vaktinde, kısa bir zaman içinde, az sayıda müşahidin gözleri önünde meydana gelmiştir. İkincisi O’nun hissî mucizelerinin çoğunu, yalan üzerinde birleşmesi mümkün olmayan topluluk tarafından nakletdilmiş; bazıları ise bu seviyede bir cemaat tarafından nakledilmese de, diğer sahabelerin buna itiraz etmemeleri, onları da âdeta aynı manevî tevatür gibi bir rivâyet kuvveti kazandırmıştır. Üçüncüsü bir yerde gösterilen herhangi bir hissî mucizenin daha başka yerlerde benzerleri veya aynıları gösterildiğinden hiç bir mucizesini inkâra yol yoktur. Böyle olmakla birlikte Hz. Peygamber'in hissî mucizeleri tevatür ile değil, haber-i vâhid ile sabit oldukları için kesin bilgi vermezler. Bu sebeple de O’nun hadislerde zikredilen hissî mucizelerini inkâr etmek küfür olarak nitelendirilmemiştir. Hazreti Peygamberimiz’in hissî mucizelerinden biri Kur’an-ı Kerîm’de yer alan İsra mucizesidir. Ayın ikiye aynlması (inşikâk-ı kamer) mucizesi Kur'ân'da geçmektedir. Nitekim “Saat yaklaştı ve ay yarıldı. Fakat hala bir ayet görseler yüz çevirip ‘bu güçlü bir sihirdir.” derler.” (54/1) ayeti buna MUCİZELER (PEYGAMBERLİĞİN SÜBUTU) Mucizenin Tanımı ve Şartları Mucize deyimi, Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadislerde geçmemektedir. Kur’an’da bu kelime yerine bu manayı ifade için "âyet, bürhan, beyine, sultan” kelimeleri kullanılmıştır; hadisçiler de "delil" ve "alâmet" tabirlerini kullanmışlardır. Fakat kelamcılar bunlar yerinemucize kelimesini tercih edip kullanmışlardır. Bu itibarla mucize terimi, Kur’anî ve nebevî bir tabir değil, kelamî bir tabirdirdir. Kelime olarak Mucize, "âciz ve çaresiz bırakan şey" demektir. Mucizenin İmkanı Ehl-i sünnet kelamcılarına göre mucizelerin varlığı aklen mümkün, dinen ve tarihen sabittir. Mutezile de Ehli Sünnetle aynı görüştedir ve onlar da mucizelerin aklen mümkün olduğunu ve Allah’ın izniyle peygamberlerin elinde gerçekleşen Allah’ın fiili olduğunu kabul etmişlerdir İslam Filozofları ise mucizeyi kabul etmekle birlikte onlara göre peygamberler kendilerinde bulunan özel bir kudretle (kuvve-i zatîye) mucizeler gösterirler. Onlarda sadece kendilerinde bulunan özel fıtrî kudret ve özellikle varlıklar ve bu özel güçle tabiatta tasarrufta bulunarak istedikleri zaman mucize meydana getirirler. İkinci olarak Önceki peygamberlerin mucize göstermiş olduğu kutsal kitaplarda kaydedilmekte, Yahudi ve Hıristiyanlarca da kabul edilmektedir. Üçüncü olarak Tabiatta cereyan eden sıradan-normal hadiseleri de olağanüstü hadiseler olan mucizeleri de yaratan Allah’tı Dördüncü olarak Kâinat ve içindekilerin hepsi, olup-olmama, olacaksa şu veya bu zaman, mekân ve şekilde olma ihtimali eşit olan bir imkânlar âlemidir. Beşinci olarak Kâinatta, zaman gibi kuvvetler ve iradeler de izafîdir. Meselâ, cinlerin ve meleklerin kuvvet daireleri belirli sahalarda bizden çok geniş; karıncanın gücü de bizden çok aşağıdadır. 100 karıncanın bir araya gelip bir yılda yaptığı işi bir insan bir dakikada bozup yeniden yapabilir ve bu karıncalar için âdeta bir mucizedir. Mucize Çeşitleri Konusuna Göre Mucizeler Konusuna göre mucizeler, mucizelerin genel özelliğine ve içeriğine bakılarak hangi cins ve türden olduğu ortaya konulan bir tasniftir. Bu tür mucizeler kendi içinde hissî-maddî, haberî ve aklÎ mucizeler olmak üzere üç gruba ayrılır. 1) Hissî Mûcizeler: Bu tür mucizelere kevnî veya maddî mucizeler de denilmektedir. Bunlar doğrudan duyulara hitap eden, tabiat kanunlarının normal seyrinin dışında ve üstünde meydana gelen mucizelerdir. Hissî mucizelerin diğer özellikleri ise şunlardır: hissî mucizeler peygamberin yaşadığı dönemdeki insanlara hitap eder. Belli zamanla (geçici bir süre) ve mekânla sınırlıdırlar. Sonraki nesillerin bunları tasdik edip inanması ancak sadık-doğru haberle mümkündür. Bunların bir kısmı insanların hidayetlerine bir kısmı ise helâklerine vesile olmuştur.Kur’an’daki geçmiş peygamberlerin kıssalarındaki mucizeler, bu tür mucizelerin en güzel örnekleridir. 2) Haberî Mûcizeler: Peygamberlerin herhangi bir yönteme ve bilimsel metoda baş vurmaksızın doğrudan Allah'tan veya melek aracılığıyla aldıkları vahiylere dayanarak verdikleri geçmiş, gelecek ve şimdiki durumla ilgili haberlerden oluşur. Hz. Îsa’nın insanlann evlerinde ne yediklerini ve ne sakladıklarını haber vermesi (5/110) şimdiki hale ait haberî mucize; Hz. Peygamber'in geçmiş peygamberlerle kavimleri arasında geçen olayları ve bu olaylarda cereyan eden konuşmaları ayrıntılı olarak bilip bunlan Ehl-i kitap âlimlerinin yanında anlatması geçmişe ait haberî mucizelere örnektir. 3) Aklî Mûcizeler: Bu mucizelere manevî mucizeler veya bilgi mucizeleri de denilmektedir. Peygamberliğin doğruluğunu ispatlayan en güçlü ve etkili delil bu tür mucizelerdir. İnsanların özellikle akıl ve vicdanlarına hitap eden, onları düşünmeye ve gerçekleri kavramaya yönelten, bu şekilde peygamberliğin ve getirdiklerinin hak olduğunu ispatlayan en güçlü delillerdir. Bu mucizeler, hissi mucizeler gibi belli bir mekân ve zamana hitap etmez; aksine her asırdaki insanın akıl ve vicdanına hitap ederler. Fonksiyonlarına Göre Mucizeler Bu tür mucizler, mucizelerin muhataplar üzerinde doğurduğu sonuçlara göre yapılan bir tasniftir. 1) Hidayet Mucizeleri: Bunlara irşad mucizeleri de denilmektedir. Bu tür mucizeler inkârcıların huzurunda onlara meydan okuyarak (tehaddî) yapılan ve onları acze düşürecek şekilde meydana gelen hissî mucizelerdir. Hz. Salih’in kayanın içinden çıkardığı deve mucizesi (7/73; 11/64; 26/155); Hz. Mûsâ'nın asasının ejderhaya dönüşerek sihirbazların sihirlerini yutmaları sonucu sihirbazların iman etmesi ( 7/116-122); Peygamber Efendimizin (sav) Kur’an-ı Kerîm mucizesi bu tür mûcizelerdendir. 2) Nusret ve İkram Mucizeleri: Bunlar, müminlerin huzurunda onlardan gelen bir talep olsun veya olmasın gerçekleşen, onların maddî ihtiyaçlarını karşılayan, imanlarını ve hayatın zorluklarına karşı dirençlerini kuvvetlendiren, belli bir zaman ve mekânla sınırlı hissî mucizelerdir. Keza Sevgili Peygamberimiz’e ve müminlere Bedir savaşında binlerce meleklerin yardıma gelmesi, aniden yağmur yağması ve müminlerin kalbinde korkunun kaldırılıp huzur ve güvenin yerleştirilmesi (3/123-128; 8/9-11) mucizeleri Kur’anda zikredilen bu tür bazı nusret mucizeleridir. Keza Hz. Peygamber’in Hudeybiye günü elini bir kırba suyun içine sokup dua ederek birkaç avuç suyun çoğalarak orada bulunan bin beş yüz sahabeye yetmesi; Hendek savaşı sırasında bir sofralık az bir yemeğin Efendimiz’in duasıyla çoğalarak orada bulunan bin kadar kişinin yemekten yiyip doyması da böyledir. 3) Helak Mucizeleri: Bunlar, mucizelere şahit olmalarına rağmen inanmayan veya peygamberlerini hafife alıp ona inanmadıklarını göstermek için “madem peygamber olduğunu söylüyorsun ve inanmazsak helak olabileceğimizi iddia ediyorsun, öyleyse bizi helak edecek bir mucize yap.” diyerek kendilerinin helak olmasına sebep olacak bir mucize talebinde bulunmaları üzerine gerçekleşen helak edici hissi mucizelerdir. DİĞER OLAĞANÜSTÜ HALLER 1. İrhâsât İrhâsât, kelime olarak “duvar, bina gibi her hangi bir şeyi sağlam yapmak” demek olan Arapça “erhasa” fiilinden türetilmiştir. Çoğulu İrhasâttır. Istılah olarak irhas, Peygamber olacak şahsın peygamberlikten önce peygamber olacağına işaret eden olağanüstü olaylara denir. Hz. İsa'nın beşikte iken konuşması (19/29-33) ve Hz. Muhammed'e risaletten önce bazı ağaçların ve taşların selam vermesi gibi hadiseler"irhâs"tır. 2. Keramet Keramet: Kelime olarak keramet “şeref, değer, azizlik, kerem, bağış, ihsan” demektir. Çoğulu kerâmâttır. Terim olarak keramet, salih müminlerin elinde peygamberlik iddiası ve kâfire karşı meydan okuma olmaksızın Allah’ın lütfuyla meydana gelen harikulade olaylardır. Ehl-i Sünnet evliyanın kerametini aklen caiz-mümkün, dinen fiilen sabit görürken, Mu'tezile'nin çoğu caiz görmemiştir. Mu'tezile'nin velilerin kerametini inkâr etmeleri; harika olayların Allah'ın fiili olup, kulların fiillerinden olmaması, kuların fiilerinin ise alışılmış işlerden ibaret olması fikir ve düşüncesinden ileri gelmektedir. 3. Meûnet Meûnet, kelime olarak “yardım etmek, imdada yetişmek” demektir. Allah Teala’nın bir lütuf ve ihsanı olarak veli olmayan bir müminde, onun irade ve kasdı olmaksızın harika bir olayı yaratarak o mümine yardım ve ihsanda bulunmasıdır. Mesela darda kaldığı zamanda kendisini bu sıkıntıdan çok ilginç bir şekilde kurtarması veya bir ihtiyacını ummadığı zaman ve şekilde karşılaması meûnete örnektir. 4. İstidrac İstidrâc: Kelime olarak “bir işte aşama aşama, ağır ağır ilerleme” anlamına gelen Arapça “daraca” fiilinden türetilmiştir. Buradan hareketle istidraç kelime olarak “değeri, hakkı olmadığı halde talihi yaver gidip işleri düzgün gitme, şerde muvaffak olma” demektir. Terim olarak ise istidraç, kâfir ve günahkâr kişilerden arzu ve isteklerine uygun olarak meydana gelen olağanüstü olaydır. 5. İhanet İhanet: Kâfir ve günahkâr kişilerden, arzu ve isteklerinin zıddına olarak meydana gelen olağanüstü haldir. 6. Sihir Sihir, belli teknik ve metodlar kullanılarak her insanın yapamayacağı bazı ilginç ve harika olayların sihirbaz denilen kişiler tarafından yapılmasıdır. Olağanüstü olmakla birlikte sihir ile mucize arasında farklar bulunmaktadır. Bunlar: 1) Mu'cize, ilâhî bir fiildir. Sihir ise sihirbazın fiilidir. 2) Sihir, bir takım teknik ve metotlar kullanılarak yapılabilen bir harika olup bu yüzden tabiî ve ruhî sebeplerin sonucudur; bir tür gizemli ilimdir 3) Mu'cize, peygamberlerin elinde yaratılan, inkarcıların muhalefetlerini önlemek ve peygamberleri teyid etmek amacını taşır. 4) Mucizeyi tasdîk etmek şart olduğu halde, sihrin tasdîk olunmasına gerek yoktur. |