๑۩۞۩๑ Açık Öğretim & İlitam Dunyasi ๑۩۞۩๑ => Ders Notları ve Özetler => Konuyu başlatan: zahdem üzerinde 15 Mayıs 2010, 19:13:03



Konu Başlığı: kelam 12.hfta özeti
Gönderen: zahdem üzerinde 15 Mayıs 2010, 19:13:03
KELAM 12. HAFTA

DELİL VE DELİL
TÜRLERİ

Delil : Doğru yola ve insanın gayesi olan doğru sonuca ulasmasını sağlayan sey veya  bizi bir sey hakkında hüküm vermeye götüren sey diye tanımlanır.İlk dönem kelam âlimlerince delil bu anlamıyla kanıtlanması istenene ulastırıcı bir kıstas kabul edilmistir.
Delil türleri
I. Bilginin Kaynağına Göre Deliller
a) Aklî delil
Bütün öncülleri akla dayanan delildir. Bütün kelâmcılara göre aklî delile dayanarak hiçbir itikadî esas vazedilemez. Aklî delil sadece naklî delille sabit olmus esasların daha iyi anlasılmasına, doğruluğunun kanıtlanmasına ve gerektiğinde deliller arasında mukayese ve tercih yapılmasına katkıda bulunur.
Aklî delil kesin olursa burhân, zannî olursa hatâbe/hitabe adını alır. Burhânı ancak âlim, zeki ve kültürlü kimseler anlarlar.Hatâbe ise, daha çok halkın/avamın anlayabileceği bir delildir.
b) Naklî delil
Bütün öncülleri nakle dayanan delildir. Sübûtu, özellikle islâm'ın ilk dönemlerinde isitmeye bağlı olduğundan "sem'î delil" diye anıldığı gibi "lafzî delil" diye de adlandırılır. Bilgiyi nakledenin doğru söylediği ancak akıl yoluyla bilinebileceğinden bu tür delillere "naklî-aklî delil" demeyi daha uygun görenler de vardır.
ba) Naklî delillerin kaynakları
1. Kur’an’-ı kerîm Kur'an'ın naklî delil olusunda âlimler arasında herhangi bir ihtilâf yoktur.
2. Hadisler Tevatür derecesinde sabit olmaları sebebiyle zaruri ilim ifade eden hadislerin de delil olarak kabul edilmesi hususunda ittifak vardır.
3. İcmâ Kelâm ilminde naklî deliller İslâm akaidini belirleyen yegâne kaynaktır. Bir kısım âlimler de delili sırf aklî, sırf naklî ve aklî-naklî delil olmak üzere üçe ayırmıslardır.
bb) Kesinlik ifade edip etmeme bakımından naklî/dinî delilin kısımları dört kısma ayrılır:
1. Hem sübûtu, hem manâya delâleti kesin olan deliller. Bu anlamda bütün Kur’ân âyetlerinin Allah tarafından inzal olduğu hususu sabit olmus, sübut bulmus bir hükümdür. Mütevatir hadislerin de durumu böyledir.
2. Sübûtu kat’î, manâya delâleti zannî olan deliller. Bular da te’vil edilebilen bazı Kur’an âyetleri ile bazı mütevatir hadislerdir.
3.. Sübûtu zannî, manâya delâleti kat’î olan deliller. Ahâd hadisler bu kabil delillerdir.
4. Sübûtu da manâya delâleti de zannî olan deliller. Birkaç manâya ihtimali olan ahâd hadisler gibi.
II. Sonuçların Değeri Açısından Deliller
Mütevatir olan Kur’ân âyetleri ile tevatür derecesine ulasmıs hadisler, anlamları üzerinde görüs ayrılığı bulunmuyorsa inanç konularında delil olarak kullanılır. Mütevatir olmayan meshûr ve âhâd haberler kelâm ilminde kesin delil kabul edilmezler.
Yakîni bilginin, zihninde olusturduğu anlam ve kesinlik bakımından üç derecesi vardır:
a) İlm’l-yakîn: Akli olarak bilgisine sahip olduğumuz bir seyin zihnimizde olusturduğu kesinlik, bu türden bir bilgidir. Örneğin balla ilgili bir takım bilgilere sahip olmamız gibi.
b) Ayne’l-yakîn: Hakkında bilgi sahibi olduğumuz herhangi bir esyanın, duyu organlarımızla algılanması, tecrübe sahamıza girmesidir.Balın, görüntüsü ve kıvamıyla ilgili bilgilerimiz.
c) Hakka’l-yakîn: Aklen hakkında bilgi sahibi olup onayladığımız ve tecrübe alanımıza dahil ettiğimiz bir seyi, bizzat kendimize mal ederek isin hakikatine ermektir. Bal örneğinde olduğu gibi balın tadına dahil bilgilerin, tecrübe alanında duyu organlarıyla görülmesi ve en son olarak, balın tadını tadarak söylenenlerin gerçekliğini elde etmek yakîni olmanın en üst düzeyidir.
DELİLLENDİRME/İSTİDLÂL YÖNTEMLERİ
 İstidlal “Delil getirmek, delil kullanmak, akıl yürütmek anlamlarına gelen istidlâl, delilin isaret ettiği sonucu (medlûlü) ispat etmek için delil getirmek ve ileri sürmektir” diye de tanımlanır. Kur'ân-ı Kerîm'de  "kılavuz"  "kılavuzluk etmek; göstermek, haber vermek" mânalarında aynı kökten türeyen fiiller yer almaktadır.
1. Felsefe ve mantıkta kullanılan istidlâller
a. Ta’lîl (Tümdengelim, Burhân-ı limmî, Mantıkî kıyas, Deduction) Küllîden cüz’iye (bütünden parçaya), müessirden esere (etkin olandan edilgene), illetten ma’lûle (sebepten sonuca) geçis metodudur.Bütün insanlar ölümlüdür.Ali de bir insandır.O halde Ali de ölümlüdür.
b. İstikra (Tümevarım, Burhân-ı innî, Endüction) Parçadan bütüne, sonuçtan sebebe, eserden etkin olana varıs yöntemidir.   Ali, Hasan, Nuri ölümlüdür.  Ali Hasan, Nuri birer insandır. O halde bütün insanlar ölümlüdür.
c. Temsîl (Fıkhî kıyas, Analoji) Parçadan parçaya, eserden esere geçis yolu, iki sey arasındaki benzerliğe dayanıp, birisi hakkında verilen bir hükmü diğeri hakkında da vermektir.
2. Kelâmda kullanılan istidlal türleri
1. Dilin kelimelere verdiği belli manalarla istidlal etmek: Dilde o kelimeden ne anlasılıyorsa öylece onu anlamak. Meselâ, insan denilince su gördüğümüz bünyenin, ates denilince yakıcı bir nesnenin akla gelmesi gibi.
2. Gaibin sahide kıyası. Algı ve gözlem alanımız (sahid) içindeki bir hususun hükmünü, aralarındaki illet benzerliği sebebiyle algı ve gözlem alanımız dısındaki bir hususa da vermektir. Meselâ, bir kimseye âlim denilmesi kendisinde ilim sıfatı bulunması sebebiyledir.Allah teâlâ da kendisini âlim diye nitelediğine göre, O’nun da bir ilim sıfatının olmasına hükmedilmesi böyledir.
3. İnikâs’ı-edille Bu delile göre bir meseleyi ispat eden delilin çürüklüğü ortaya konuldu mu onun ispat ettiği mesele de gerçek olmaktan çıkar. Bir baska tanımlamayla delilin butlanından medlûlün de butlanı lâzım gelir.
3. Sebr ve taksim metodu:
Herhangi bir konuda düsünülebilecek ihtimaller sıralanır. Bu ihtimallerden yanlıs olanların yanlıslığı ortaya konulursa, geriye kalan ihtimalin doğruluğu ispatlanmıs olur.Meselâ âlemin yaratılmıs mı yoksa ezelî mi olduğu konusunda, eğer biz âlemin ezelî olmadığını ortaya koyarsak, onun yaratılmıs olduğunu ispat etmis oluruz.
4. İhtilaflıyı Anlasılana kıyas:
Es’arî, Mutezileyi ilzam etmek için Allah’ın kudretinin ve yaratmasının genel olusunu, ilminin genel olusuna kıyas etmistir. “(O) gökleri ve yeri yoktan var edendir. O'nun nasıl çocuğu olabilir ki? Kendisinin bir esi yoktur, her seyi O yaratmıstır ve O, her seyi bilendir.” (En’am 6/102)
Es’arînin konuyla ilgili itirazının aslı sudur: “Âyette Allah tealanın “her seyi bilen” olarak vasıflandırılması O’nun her malumu bilmesine delil teskil etmesi anlamına gelir. Eğer bu durum mu’tezile tarafından kabul ediliyorsa buradan hareketle onların “Allah her seye kâdirdir” âyetinde yer alan ifadenin de kudret yönünden Allahın her seye kâdir olduğu anlamına gelmesini de kabul etmeleri gerekir.Birine inanılıyorsa aynı kıyastan hareketle diğerinin de kabul edilmesi gerekir.

5. Bir seyin sıhhati ve fesadıyla, benzeri bir seyin sıhhat ve fesadına hükmetmek.
Buradaki amaç bir seyin doğruluğundan hareket edilerek benzeri ya da o konumdaki baska bir seyin doğruluğuna hükmetmek, delil getirmektir. Örneğin insanların ilk yaratılıslarından hareketle tekrar diriltilecekleri, delil olarak getirilir.
İlk kelâm âlimlerine göre delil, herhangi bir konuda gerçeğe veya kanıtlanması istenen hususa ulastıran seydir.
Bâkıllânîye göre delil, duyularla algılanmayan ve zaruri olarak kendiliğinden bilinemeyen hususların bilinmesini sağlayan seydir.Cüveynî'nin tanımı da buna yakındır.
Gazzâlî delili, “yeni bir bilgi meydana getiren yani sonuca ulastıran iki öncülün birlesmesi” seklinde tarif ederken Seyfeddin el-Âmidî "delil mantıkî bir kıyastır" demistir.
Seyyid Serif el-Cürcânî ise delili, Fahreddin er-Râzî'ye uyarak “bilinmesi baska bir seyin bilinmesini gerektiren sey”
Kelâm âlimleri, doğruluğundan süphe edilen bir öncülün gerçekliğini kabul etmeye sevk eden delile büyük önem vermisler, hatta bu konuda asırı gidenler delile bağlı olarak gerçeklesmeyen imanı geçerli saymamıslardır.
Sonuç itibariyle söylenmesi gereken, delil, ihtilaflı konuların çözümlenmesini sağlayan bir vasıta olarak görülmüstür. Bu amaçla delil, bir iddianın doğruluğunu veya yanlıslığını kanıtlamak için mutlaka basvurulması gereken bir esas kabul edilmistir. Delil kavramı etrafında yürütülen tartısmaların odak noktasını, onun klasik mantıkta benimsenen kıyas formunda mı, yoksa herkesin doğustan sahip olduğu basit bir mantık üslûbu içinde mi sunulmasının gerektiğidir. Âlimlerin çoğunluğu bu manada delillerin klasik mantıkta benimsenen kıyas formunda olması gerektiğini söylemislerdir. Âlimler arasındaki Önemli bir tartısma konusunu da naklî delillerin aklî delillere tâbi kılınması ve naklî delillerin değeri meselesi olusturmustur. Allah'ın her seyi ilmiyle kusattığı, bilgisinin her türlü eksiklik ve yanlıslıktan münezzeh olduğu, ayrıca insanlara zannî bilgilerden kaçınmalarını emrettiği dikkate alınırsa naklî delillerin, dolayısıyla Kur’an’daki bütün delillerin kesin bilgi ifade ettiğini savunan görüs daha isabetlidir.


Konu Başlığı: Ynt: kelam 12.hfta özeti
Gönderen: manisam üzerinde 19 Mayıs 2010, 18:20:40
allah razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: kelam 12.hfta özeti
Gönderen: elveda üzerinde 19 Mayıs 2010, 18:24:39
sa özetleri beğenerek okuyorum ,Allah yar ve yardımcınız olsun