> Forum > ๑۩۞۩๑ Açık Öğretim & İlitam Dunyasi ๑۩۞۩๑ > Sakarya İlitam > Ders Notları ve Özetler > islam hukuk usulu 3.hafta özeti
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: islam hukuk usulu 3.hafta özeti  (Okunma Sayısı 2122 defa)
19 Şubat 2010, 19:13:04
zahdem

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 2.060


Site
« : 19 Şubat 2010, 19:13:04 »



 İSLAM HUKUK USULÜ II 3.Hafta

İCMANIN İŞLEVİ VE ÇAĞDAŞ EĞİLİMLER
A. İCMANIN PRATİK VE TEORİK YÖNÜ
Kur’an’da ve Hz. Peygamber’in hadislerinde kavram ve kurum olarak icmâ’ya açıkça bir gönderme yoktur. Bununla birlikte icmâın üzerine temellendirildiği ilkeler ve bu delille yüklenmek istenen işlevler Kur’an ve Sünnettin ruhuna uygundur.
 Pratik yönüyle icmâın Müslüman toplumların ilmî geleneğinde tarihsel süreç içinde nasıl bir fonksiyon icra ettiği anlaşılır.
Konuya pratik açıdan bakıldığında bütün İslam alimlerinin üzerinde icmâ bulunduğunu kabul
ettikleri hükümlerin, son tahlilde Hz. Peygamber döneminden itibaren hiçbir müctehidin üzerinde farklı kanaat belirtmediği ve İslam ümmetinin aynı biçimde uygulayageldiği, İslam
dinini sembolize eden hükümler olduğu görülür. Bunların merkezinde Şâfiî’nin “cümele’l-ferâiz”( İslam’daki kesin emir ve yasaklar) diye anladığı hükümler, bulunmaktadır.
Nitekim İmam Şafiî fıkhî bilgiyi (el-İlm) ikiye ayırır:
 1- İlm-i âmme: Bir müslümanın hiçbir durumda cahil kalamayacağı bilgiyi kasteder; hatta
bu konular hakkında genel bir bilgiye sahip olması ona vaciptir. Bunun sebebi bu tür bilginin İslam’ın esaslarını teşkil etmesidir. Kur’an açıkça bu esasları zikretmiştir. Bu bilgi Müslümanlara, sonuçta Hz. Peyamber’e dayanan bir biçimde tevatür yoluyla ulaşmıştır. İşte rivayeti veya yorumlanması hususunda hata imkanı bulunmayan tek bilgi türü budur ve bu sebeple hakkında ihtilaf caiz değildir. Şafiî bu tür bilgilere “cümelü’l-ferâiz” adını vermektedir. Şafiî’ye göre icma yalnızca bu gruptaki bilgilerde mümkündür.
İslam muhitinde ictihad hürriyeti en geniş şekliyle genel kabul görmektedir. Ama
bu durum aynı zamanda içinde nasslar hakkında zorlanmış yorumlara da kapı aralar,bu da nassların tahrifine yol açabilir. İşte İslam alimleri icma kavramıyla İslamın temel esasları niteliğindeki bazı hükümleri  “cümelü’l-ferâiz”  ictihad alanının dışına çıkararak bu tehlikeye karşı bir tür önlem almışlardır.

 2-İlm-i hâsse: Şafiî’ye göre ilm-i hâsse grubundaki dini bilgiler ise birinci gruptaki esasların ayrıntıları (fürûu’lferâiz) ile Kur’an ve sünnette açıkça zikredilmeyen bilgilerden oluşur. Bu tür bilgi sünnette bulunsa bile bütün insanlar tarafından (ahbâru’l-âmme) değil, belirli kişiler (ahbâru’l-hâsse) tarafından nakledilmişlerdir. Bu tür bilgide kıyas yoluyla yorum yapma imkanı vardır. Bu tür bilginin öğrenilmesi, herkese veya bütün alimler için değil, yeterli sayıda alim için zorunludur. Bu tür bilgilerde icma oluşması da mümkün değildir.
Teorik yönüyle ise icmaa genel olarak şer’î deliller hiyerarşisinde ne gibi bir yer ve değer atfedildiği anlatılmak istenmektedir.
Yani bu kavram İslam alimlerinin ittifakının teorik olarak Kur’an ve Sünnet’ten sonra
üçüncü bir şer’î delil olarak kabul edildiğini anlatır. Ancak İctihada açık bir meselede kendiliğinden oluşacak bir fikir birliğinin oluşmasının oldukça uzak bir ihtimal olduğu dile getirilmiştir.Buna rağmen İslam alimleri icmayı deliller hiyerarşisinin önemli bir unsuru olarak ele almışlar ve kapsamlı bir icma teorisi inşa etmişlerdir.
B. İCMA KAVRAMINA YÖNELİK YENİ YAKLAŞIMLAR
On dokuzuncu ve yirminci yüzyıllarda İslam dünyasında Şah Veliyullah, Muhammed Abduh, Muhammed İkbal, Ziya Gökalp, Halim Sabit gibi birçok düşünürün ve günümüz araştırmacılarının klasik doktrindeki icmâ teorisine yeni bir bakış açısıyla tarihi tecrübedekinden farklı bir işlev yükleme çabasına girmişlerdir.
Çağdaş dönemde icmâa işlerlik kazandırma çabasının bir uzantısı olarak şu fikirlerin gündeme geldiği görülür:
 *İctihad ve icmâ prensipleri her zaman bir işlemde birbirine geçmesi gerekirken ictihad
kapısının kapandığı düşüncesinin yaygınlık kazanmasıyla bu işlem durmuştur.
 *Buna rağmen şûra anlayışı geliştirilerek bunu yeniden ihya etmek mümkündür.
 * İslam ülkelerinin parlamentolarında bütün parlamenterlerin ittifakı ile alınan kararlar o meselede milli ve mahalli icmâ görünümünde olabilir.
 * Bütün İslam ümmetini ilgilendiren veya özel dini problemler için Müslümanlar milletlerarası bir meclis oluşturabilir ve bütün İslam ülkelerince seçilmiş üyelerin temsilci olarak katıldığı toplantıda alınacak kararlar Müslümanların icmâı olarak kabul edilebilir.

Şûra ve icmâ kavramlarını özdeşleştirerek İslami şûranın canlandırılmasına ve ilk anlamıyla icmâın gerçekleştirilmesi için uygun metotların bulunmasına çağrı yapan  düşünürlerden
Muhammed İkbal, İslam ülkelerinde cumhuriyet ruhunun gelişmesinden
umutlandığını belirtmektedir. Müslüman bir yasama organı oluşturulması önerisinin karşısında duran sorunlara dikkat çekmektedir. Buna bağlı olarak hataya düşülmemesi için ulemanın yasama organının esaslı bir unsuru olmasını teklif etmektedir.
Muhammed Abduh ve onu takiben Reşîd Rızâ, birçok ilim adamı gibi icmâın
“müctehitlerin ittifakı” şeklinde tanımlanıp müctehidlere tahsisini yanlış bulur ve onun verimliliği için “ulü’l-emr” kavramına ağırlık verir. Onlara göre icmâda asıl olan ümmetin icmâıdır; fakat ümmetin bütün fertlerinin toplanması mümkün olmadığından onları temsil edenlerin, yani “ulü’l-emr”in bir araya gelmesiyle maksat hasıl olur. Ulü’l-emr, toplumsal alanın çeşitli alt dallarında bilgi ve söz sahibi kimseler olup itaatin vacip olması fıkıh usulünde izah edildiği gibi “ismet” (toplumun hatasızlığı) sebebiyle değil “maslahat” (ümmetin genel yararı) sebebiyledir; maslahat ise zamana ve şartlara göre değişir. Şartlar ve durumlar değiştiğinde geçmişteki icmâ ilga edilir.

Bu konuda farklı bir diğer eğilim ise icmâ ile örf arasında sıkı bir ilişki kurulması, hatta icmâın örf  kapsamında düşünülmesi şeklindedir. Bu eğilimin en belirgin simalarından olan Ziya Gökalp, dinin hükümlerini dogmatik ve sosyal olmak üzere iki gruba ayırdıktan sonra içtimaî vicdan kavramına vurgu yaparak örfün dinin değişmeye açık olan sosyal yönünü temsil ettiğini ve özü itibariyle icmâın da bu kategoriye girdiğini, bunun için de içtimaî usul-i fıkıh adıyla bir yeni anlayışa ihtiyaç bulunduğunu ileri sürer.
İlk olarak Ziya Gökalp’in gündeme getirdiği ve ana hatlarına işaret ettiği “içtimaî usul-i fıkıh” düşüncesi de başta Halim Sabit olmak üzere aynı fikri paylaşan pek çok müellif tarafından daha ayrıntılı hale getirilmiş ve teorik olarak şekillendirilmeye çalışılmıştır.

Bu dönemde içtimaî usul-i fıkıh düşüncesine yönelik ciddi tepkilerin olduğu da bir gerçektir. Bu konuda en muhalif tavrı İzmirli İsmail Hakkı göstermiştir.

C. ŞÛRA, İCTİHAD VE ÖRF KAVRAMLARININ İCMA İLE İLİŞKİSİ
1. Şûra
İcmâ ile şûra nın kesiştiği noktalar:
* Gerek icmâ gerekse şûra toplumda birlik ve istikrarı sağlama amacında kesişmektedir.
* Sahabe dönemindeki birçok uygulamanın açıklamasında icmâ ve şûra kavramları iç içe geçmekte ve bunlar daha çok icmâ olarak anılmaktadır.
İcmâ ve şûra kavramları arasında önemli farklılıklar.
*Şûra icmâdaki gibi bütün görüş sahiplerinin aynı noktada birleşmesini sağlama hedefini taşımaz.
*Şuranın sonuçlanması için bütün katılımcıların aynı noktada birleşmiş olması şart değildir;.
Buna karşılık icmâı bağlayıcı kılan asıl özellik “bütün görüş sahiplerinin bir noktada birleşmiş olması”dır.
*Konusu ve görüş belirtmeye yetkili katılımcıları açısından da icmâ ile şûra arasında önemli farklılıklar vardır.
2. İctihad
İcma, mahiyeti ve pratik sonucu itibariyle bir ictihad türü değil ictihadın sağlıklı
biçimde işlemesine yardımcı bir ilke olarak görülmelidir.
 *İctihad ya karşılaşılan fıkhî meseleyi doğrudan düzenleyen, fakat farklı biçimlerde anlaşılmaya elverişli olan bir nassın bulunması veya bu nitelikteki bir nassın bulunmaması halinde söz konusu olan ve işlev üstlenen bir faaliyettir. Her ikidurumda da ortaya konacak ictihadî görüşlerin aynı noktada buluşması pek muhtemel değildir.
Bir nassın farklı anlaşılmaya elverişli olup olmadığını ve nassın meseleyi doğrudan düzenleyip düzenlemediğini belirlemek ise içtihadın değil icmânın işidir.
*İcmâı “toplu ictihad” olarak nitelemek, ancak dönemin müctehidlerinin bir ictihadî
görüşte kendiliklerinden birleşmesi şeklinde teorik planda mümkün olabilir. Ama onun da senedi re’y, maslahat vb. olacağından bağlayıcılığı ilk dönemlerde oluşmuş naklî icmâa nisbetle daha alt seviyede kalacak ve pratik bir sonuca sahip bulunmayacaktır.
* Ayrıca icmâın oluşması için öngörülen şartlar onun büyük ölçüde dayatma yoluyla sağlanan fikir birliği olmasını önlemeyi hedeflemektedir. Bu da toplu ictihadın aksine, icmâın kendiliğinden (spontane) bir fikir birliği olmasını zorunlu kılmaktadır.
3. Örf
Örfün tanımı ve teorisi göz önünde bulundurulduğunda icmâ ile örf arasında bazı benzerlikler
tespit edilebildiği gibi aralarında önemli farklar bulunduğu da görülür.
* İcma bir makamın yazılı bir şekilde açıklanmış iradesine dayanmaması ve “kesin bir olması gereken”i göstermesi bakımından örf ve adet hukuku kurallarına benzerlik gösterir.
 Fakat icmâın aksine her örf ve adet kuralı “kesin bir olması gerekeni” göstermeyebilir. Dolayısıyla icmâ bu tür örf normlarından ayrılır.
*Öte yandan her ikisinin de spontane bir biçimde (kendiliğinden) oluşmaları bakımından da örf kuralları ile icmâ arasında benzerlik kurulabilir.
 Bununla birlikte icmâ bağlayıcılığını hatasızlık (ümmetin ismeti) inancından alan bir fikir birliğidir; örf ise sosyal hayatın kolaylaştırılmasını, toplum düzeninin korunmasını hedefleyen, toplumun geniş kesiminde kabul gören ve uyulması yönünde genel bir inanç bulunan sosyal davranış kurallarıdır.
*İcmâda temel unsur icmâa katılanların aynı noktada birleşmiş olmaları iken örfte genel bir kabulün bulunması yeterli olmaktadır.
*Hanefî alimlerinin eserlerinde “örf-i âm” ile “sükûtî icmâ” kavramlarının iç içelik taşır bir biçimde kullanıldığı görülmektedir. Bu durum incelendiğinde “Hz. Peygamber zamanından beri hiçbir itirazl...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: islam hukuk usulu 3.hafta özeti
« Posted on: 20 Nisan 2024, 02:04:18 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: islam hukuk usulu 3.hafta özeti rüya tabiri,islam hukuk usulu 3.hafta özeti mekke canlı, islam hukuk usulu 3.hafta özeti kabe canlı yayın, islam hukuk usulu 3.hafta özeti Üç boyutlu kuran oku islam hukuk usulu 3.hafta özeti kuran ı kerim, islam hukuk usulu 3.hafta özeti peygamber kıssaları,islam hukuk usulu 3.hafta özeti ilitam ders soruları, islam hukuk usulu 3.hafta özetiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes