> Forum > ๑۩۞۩๑ Açık Öğretim & İlitam Dunyasi ๑۩۞۩๑ > Sakarya İlitam > Ders Notları ve Özetler > İslam Felsefesi 2.Hafta
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İslam Felsefesi 2.Hafta  (Okunma Sayısı 2076 defa)
11 Mart 2010, 11:38:29
zahdem

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 2.060


Site
« : 11 Mart 2010, 11:38:29 »



Tasavvuf ve Felsefe

Tasavvuf ise İslâm ahlâkının dünyevî amaçlardan bağımsız ruhî bir yoğunlaşma içinde yaşanması ve kalbin ahlâkî arınma sonucu nebevi bilginin nuruyla aydınlanması amacına yönelmiş, giderek ALLAH, âlem ve İnsan hakkında manevî tecrübeye dayalı bir metafizik doktrin ortaya koymuştur.

Tasavvuf, İslâm dini Hint çileciliği, hıristiyan ruhbanlığı gibi koyu mistik temayüllere izin vermez; evlenmeyi, dünya için çalışmayı ve dünya nimetlerinden meşru ve mâkul ölçülerde yararlanmayı tavsiye eder. Esasen dünyanın geçiciliği, asıl ve ebedî hayatın ölüm sonrasında bulunduğu şeklindeki genel yaklaşımın mantıkî sonucu olarak bu hayatın imkânlarını fâni hazlar için kullanmak yerine onları ebedî hayattaki kurtuluş için değerlendirmek gerekirdi.  Hz. Peygamber'den sonra baş gösteren ve giderek yoğunlaşan siyasî anlaşmazlıklar, iç savaşlar, baskı ve zulümler; Asr-ı saâdet'teki takva, zühd, tevekkül, kanaatkârlık, sevgi, özveri gibi erdemlere dayalı hayat anlayışının yerini bencilliğin, servet ve debdebe tutkularının aldığına işaret eden gelişmeler, baştan beri zâhidâne bir hayata eğilimli olanlar arasında derin kaygılara yol açmıştır.

 İbn Haldun tasavvufun doğuşunu bu tür uzvî sebeplere bağlamaktadır. Her ne kadar zamanla Hıristiyanlık, Yeni Eflâtunculuk, Budizm, İran gnostisizmi gibi din ve kültürler İslâm dünyasında tasavvufî hareketlerin yön ve şekil almasında, tasavvufî düşünce ve hayat anlayışlarının, özellikle felsefî tasavvufun doğmasında geniş ölçüde etkili olmuşsa da hemen bütün mutasavvıflarla diğer müslüman ilim adamları tasavvufun İslâm'ın kendi iç dinamiklerinin eseri olduğunu belirtir. İlk dönem zâhidlerinden itibaren mutasavvıfların tasavvufî görüş ve uygulamalarını Kur'an'a ve hadislere dayandırmaya özel bir önem verdikleri görülmektedir.

 İbn Haldun "ibadete ağırlık vermek, kendini ALLAH'a adayıp dünya gösterişinden yüz çevirmek, halkın önem verdiği lezzet, mal ve mevki karşısında zühdü tercih etmek ve halktan uzak durmak" şeklinde özetlediği hayat tarzının esasen ashap ve Selef arasında da yaygın olmakla birlikte bu anlayışta olanların II. (VIII.) yüzyıldan itibaren sûfiyye ve mu-tasavvıfe diye anılmaya başlandığını belirtir.

  Hasan-ı Basrî'nin çevresinde oluşan zühdî harekette. ALLAH ve âhiret korkusunun ve bundan kaynaklanan hüzün duygusunun hâkim olduğu bir tasavvufî anlayış gelişmeye başlamış

Râbia el-Adeviyye'nin etkisiyle ALLAH korkusu ve hüzünden çok ALLAH sevgisini, ümit ve iyimserliği esas alan yine Basra merkezli yeni bir anlayış daha gelişmiştir. Böylece İslâm'ın itikadî konularına dair kelâm ilmi; ibadetler, helâller ve haramlar, hukuk ve siyaset gibi pratik alanlarıyla ilgili olarak fıkıh ilmi teşekkül ederken insanın gönül ve duygu dünyasını zenginleştirme, derunî ve ahlâkî boyutunu geliştirme işlevini de tasavvuf üzerine almıştır.

 Başlangıçta tasavvuf bir zihin hareketi değil gönül hareketi olarak ortaya çıkmışsa da zamanla bu hareketin başlıca İki farklı çizgide geliştiği görülmektedir.

 Ebû Saîd el-Harrâz, Cüneyd-i Bağdadî, Haris el-Muhâsibî, Serrâc, Kelâbâzî, Kuşeyrî ve Gazzâlî gibi mutasavvıfların temsil ettiği Sünnî karakterli birinci çizgi geleneksel İslâm'ı koruma, diğer dinî ilimlerle uyumlu kalma çabasını sürdürmüştür.

 Bâyezîd-i Bistâmî, Hakim et- Tirmîzî, Hallâc-ı Mansûr, Ebû Saîd-i Ebü'1-Hayr, İbnü'l-Arabî, İbnü'l-Fârız gibi mutasavvıfların temsil ettiği ikinci çizgi, büyük ölçüde dış kültürlerden aldığı yeni etkilerle her alanda küllî hakikate ulaşma yetkisini kendinde gören, bu sebeple zaman zaman geleneksel dinî ve aklî ilimleri küçümseyerek dini, varlığı, evreni, oluşu ve insanı yeniden yorumlayan ve buna uygun bir hayat felsefesi oluşturan bir düşünce hareketi haline gelmiştir. Buna bağlı olarak başlangıçta zühd, ibadet, takva, tevekkül, tevessül, fakr. cihad gibi Kur'an ve hadislerde yer alan kavramlar kullanılarak bunlara ruhanî yönü ağır basan, fakat Sünnî gelenekle de çatışmayan anlamlar verilirken bunlara yavaş yavaş bilinen anlamları yanında gelenekte alışık olunmayan içerikler de yüklenmeye başlanmıştır.  Aynı akım tarafından fena, vecd. cezbe, şirb, sekr, gaybet, ittihad, vahdet gibi İslâmî inançlara aykırı anlamlar içerdiği gerekçesiyle Sünnî ulemânın, hatta bazı ılımlı mutasavvıfların tenkitlerine yol açan yeni kavramlar üretilmiştir. Yine başlangıçta zahirî amellerle ilgili kitaplara istihfafla bakan bu çığırdaki sûfîler, giderek tasavvufla bu amelleri birlikte götürmenin gerekliliği üzerinde duran ılımlı mutasavvıfların eserlerini dahi küçümsemeye başlamışlardır

Felsefe

Devletin varlığı VI. Doğusu Ve Yayılısı

İslam dünyasında, hadis, tefsir, fıkıh ve kelam ilim gelenekleriyle mukayese edildiğinde felsefe çok daha sonra teşekkül etmiştir. Diğer taraftan da diğer semavi dinlerle mukayese yapıldığında İslamın ilmi ve felsefe geleneklerinin göreli olarak niçin çok daha kısa zamanda oluştuğu da merak edilen bir sorudur.   İslam Felsefe geleneğinin diğer iki semavi din geleneğinden önemli bir farkı vardır. İslam tarihi bir gerçeklik olarak devletle beraber var olmuştur. Yahudilik ve Hristiyanlık ise doğuşları itibariyle devletle beraber ortaya çıkmamışlardır. Aksine mevcut devletlerin yöneticilerinden saklanmak zorunda kalmışlardır. Yahudiler modern İsrail devleti kurulana kadar devletle beraber var olmamıştır. Göreli olarak güvenliğe ulaştıkları zaman dilimi Müslüman idaresi altında geçirdiği dönemdir. Hristiyanlar ise Romanın hristiyanlığı resmen kabul edene kadar döneme kadar Roma krallarının takibine uğradı. Constantius 325 İznik’te Hıristiyanların kilise kurmalarına izin verdi. Kendisini de kilise dışından piskopos ilan etti. Daha sonra imparator Theodosius (375-395) -herkesin önünde- kilise yetkilisi Milanolu Ambrosius karşısında günah çıkardı. Böylece Hristiyanlık devletle beraber var olma imkânını elde etti

Bir yandan İslam varoluşu hususunda bilimleri de içeren felsefeye yönetmenin şartları bakımından ihtiyaç duyarken, felsefe de güçlü bir siyasal destekle oluşan aklî araştırmalar için gerekli olan güvenliği, maddi şartları, aklî birikimin toplanılmasını ve aklî araştırmaların finansını İslam devleti aracılığıyla elde etmiş oluyordu. İbn Haldun’un da işaret ettiği gibi akli ilimler güçlü bir siyasal yapının oluşturduğu zengin şehirlerde mümkün olabilmektedir. İlim geleneklerinin oluşması için bilgi etrafında muayyen bir organisazyon, güvenliğin oluşumu, mali imkanlar ve belli bir refah seviyesi şarttır.

İslâm Dünyasında Felsefe

 Fetihlerle genişleyen İslâm coğrafyasında müslümanlar Helenistik, İran, Hint ve diğer kültürlerle tanışınca salt fikri ve ilmî saikler yanında kendi hâkimiyetlerini pekiştirmek için en azından onların sahip olduğu bilgi

birikimini elde etmenin ve böylece güç ve zaaf noktalarını keşfetmenin kaçınılmaz bir ihtiyaç olduğunu anladılar. Öte yandan bu farklı kültürlerle aralarında ortaya çıkan bazı teolojik sürtüşme ve tartışmalarda müslümanlar. kendi inanç ve düşüncelerini sistemli bir şekilde savunmak ve İslâm'ın üstünlüğünü kanıtlamak zorundaydılar.

 Hâlid b. Yezîd (ö. 85/704) bu konuda ilk teşebbüste bulunarak İskenderiyeli birer rahip olan Staphon ile Marianos'a tıp, astronomi ve kimyaya dair Grekçe ve Koptça'dan bazı eserleri tercüme ettirdi.

 Emevî halifelerinden Mervân b. Hakem ve Ömer b. Abdülazîz dönemlerinde tercüme edilen eserler toplumun ihtiyacı olan tıpla sınırlı kalırken

 Abbasî Halifesi Mansûr bu hareketin alanını genişletti ve ona büyük bir ivme kazandırdı. Meselâ aslen İranlı olan kendi kâtibi Abdullah b. Mukaffa'a Aristo'nun Organon adlı mantık külliyatının ilk üç kitabı ile Porphyrios'un (Furfûriyûs) İsagoci’sini; İran tarih ve kültürüne ait Pendnâme, Hudâyînâme ile Kelîle ve Dimne'yi Farsça'dan Arapça'ya tercüme ettirdi. Yine bu dönemde Batlamyus'un el-Mecistî, Öklid'in Geometrinin elementleri de Usûlü'I-hendese adıyla tercüme edilmişti, öte yandan Hintli bir seyyahın beraberinde Bağdat'a getirdiği matematik ve astronomiyle ilgili iki kitabın da tercüme edilmesiyle müslümanlar

Hint rakamlarıyla tanışmış oldu. Cündişâpûr tıp okulundan yetişen Buhtîşû’l ve onun soyundan gelen bazı hekimler ise tıbba dair eserleri tercüme ediyorlardı

 Hârûnürreşîd döneminde de aynı hızla devam eden bu çalışmalar Halife Me'mûn tarafından Beytülhikme adıyla resmî bir kuruma kavuşturulmuştur (830). Mansûr döneminden beri Hizânetü'l-hikme adıyla anılan bu saray kütüphanesi zaman içinde ihtiyaca göre genişletilmişse de Me'mûn buraya yeni bir hüviyet kazandırmak amacıyla büyük paralar ayırmış,  Beytülhikme Ortaçağ'ın en büyük araştırma merkezi ve bir ilimler akademisi hüviyeti kazanmıştı.

Felsefe tanımları

Felsefe, bir dünya görüşü ve varlık hakkında genel bir teori olup, insan, Tanrı ile evren hakkında ve bunların birbirleriyle ilişkisi hakkında bir araştırmadır. Nitekim Kindî’nin (ö. 252/866) (1) felsefe hikmet sevgisidir;

 (2) insanın gücü yettiği ölçüde yüce ALLAH'ın fiillerine benzemesidir; (3) ölümü istemektir; (4) sanatların sanatı ve hikmetlerin hikmetidir; (5) insanın kendini bilmesidir; (6) insanın gücü ölçüsünde ebedî ve küllî olan varlıkların hakikatini, mahiyet ve sebeplerini bilmesidir şeklinde aktarmış olduğu tanımlar da buna işaret etmektedir. Bu tariflerden ilki felsefe kelimesinin etimolojisine dayanmaktadır; iki, üç ve altıncı tarifler Eflâtun'a, dördüncüsü Aristo'ya, beşincisi ise Sokrafa aittir.

Felsefi Akımlar.

Dehriyye.

Varlığın ezelî olduğunu ve bir yaratıcısının bulunmadığını İleri süren, "Başlangıcı ve sonu olmayan zaman" anlamına gelen dehr kelimesine nisbetinden dolayı bu adla anılan dehriyye, materyalist ve ateist bir dünya görüşünü benimseyen felsefe akımının ismi olduğu gibi hangi ekolden olursa olsun genellikle İslâm toplumunda ortaya çıkan ilhâd hareketlerini de ifade etmek...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 11 Mart 2010, 11:41:09 Gönderen: Neslinur »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İslam Felsefesi 2.Hafta
« Posted on: 29 Mart 2024, 07:51:56 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İslam Felsefesi 2.Hafta rüya tabiri,İslam Felsefesi 2.Hafta mekke canlı, İslam Felsefesi 2.Hafta kabe canlı yayın, İslam Felsefesi 2.Hafta Üç boyutlu kuran oku İslam Felsefesi 2.Hafta kuran ı kerim, İslam Felsefesi 2.Hafta peygamber kıssaları,İslam Felsefesi 2.Hafta ilitam ders soruları, İslam Felsefesi 2.Haftaönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes