> Forum > ๑۩۞۩๑ Açık Öğretim & İlitam Dunyasi ๑۩۞۩๑ > Sakarya İlitam > Ders Notları ve Özetler > İlk Çağ Felsefesi Ders Notları 1-8
Sayfa: 1 [2]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İlk Çağ Felsefesi Ders Notları 1-8  (Okunma Sayısı 54168 defa)
24 Aralık 2009, 12:40:46
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #5 : 24 Aralık 2009, 12:40:46 »



Felsefe 7.Hafta Özeti

                                             Atomcular ve Sofistler
Atomcular, Leucippos ve Demokritus


Demokritos yaklaşık M.Ö. 460-370 yılları arasında yaşamıştır. Eflatun‘un (427-347) yaşlı bir çağdaşıdır. Mutluluk üzerine, Ölümden sonraki Hayat Üzerine, Dünya düzeni ve Düşüncenin Kuralları Üzerine, Ritim ve Harmoni Üzerine, Şiir Üzerine, Tarım Üzerine, Matematik Üzerine, gibi bir çok esere sahiptir.

O, varlığı açıklamada basit yapı taşlarına yani atomlara başvurmuştur. Tek bir arkhe vardır: atomlar. Bunlar küçük bölünemeyen zerreler, parçacıklardır. Bunlar boşlukta hareket ederler ve hareketleri mekanik olarak belirlenir. O bütün doğadaki çeşitliliği ve tüm değişiklikleri bu küçük zerrelerin yani atomların kendi aralarında farklılığı, hareketleri ve birbirlerine çarpmalarıyla izah etmektedir. Evrendeki çokluk bir olanın/atomların meydana getirdiği farklı ve değişik birleşim veya düzenlemelerden başka bir şey değildir. Ona göre atomlar katı olup fiziksel olarak asla bölünemezler. Demokritos‘un atomlarının akli spekülasyonla varsayıldığını burada hatırlatmak faydalı olacaktır.

Atomlar sadece genişlik, şekil ve ağırlık gibi niceliksel özelliklere sahiptir. Atomların renk, tat, koku ve acı gibi niteliksel özellikleri yoktur. Atomlar maddi anlamda aynıdır. Fakat ağırlık, şekil ve büyüklük bakımından farklıdır. Birbirlerine uygun olan atomlar bir araya gelir ve birleşik cisimleri oluşturur. Ayrıca atomların çarpışmasıyla bazıları bir araya gelir ve farklı nesneler böylece ortaya çıkar.


Demokritos, Anaksogoras gibi, bu atomların bir araya gelişini ve ayrılışını düzenleyecek bir ilahi ilke aramamıştır. Ayrıca Anaksogoras‘ın arkhesi yani küçük parçaları niteliksel olarak birbirlerinden ayrılırken Demokritos‘un atomları niceliksel bakımdan birbirlerinden farklılaşmaktadır. Yine Demokritos‘un atomları bölünemezken Anaksogoras‘ın arkhesi sonsuzca bölünebilir.

Demokritos insanın bir ruh ve bedenden meydana geldiğini söyler. Ruh bedenin hareketinin ve canlılığının kaynağıdır. Ruh da atomlardan meydana gelmiştir. Ruh atomları iki atomun arasına gelecek şekilde tüm bedene yayılmıştır. Ruh atomları dolayısıyla daha ince, düz ve yuvarlaktırlar. Beden ölünce ruh atomları da dağıldığı için ruhun ölümsüzlüğünden bahsedilemez. Algı ve bilgiyi de atomlarla ve bunların çarpışmasıyla açıklar. Atomların birleşmeleri duyu organları üzerinde etki yapmaktadır. Duyusal bilgilerimiz bu etkilerden oluşmaktadır. Demokritos‘a göre duyu idraklerinden alınan bilgi, görünüşlerin gerçekte olmayan ikincil niteliklerin bilgisini verdiği için, aşağı türden bir bilgidir. Gerçek bilgiye duyular yoluyla ulaşamayız. Gerçek bilgiye yani atomların bilgisine ve hallerinin bilgisine duyuların bittiği yerde akli sezgi ve düşünce ile ulaşırız.

Atomculuk hem İslam Kelamında hem de Rönesans‘tan sonra Batı felsefe geleneğinde oldukça etkili olmuştur.

Sofistler

M.Ö. 5. yüzyıl boyunca Yunanda gezgin öğretmeler görüldü. Bunlara Sofist adı verildi. Sofistlerin ortaya çıkışının sosyo-politik, ekonomik ve felsefi sebepleri vardır. Bu yüzyıl Yunan dünyasının en önemli yüzyıllarından biridir. Yunan site devletleri bir araya gelip ittifak kurarlar. Ve Atina‘nın liderliğinde Batıya doğru yayılmaya çalışan İranlıları yenerler. Hem siyasal liderliği hem de kültürel ve entelektüel liderliği üstlenir. Ekonomik açıdan Atina, deniz ticaretinin gelişmesiyle tarımdan ticaret ekonomisine geçmiştir. Paranın bulunması ve yaygın olarak kullanılmasıyla trampa ticaretine geçilmiş ve ekonomik hacim oldukça büyümüştür.

Buna uygun olarak da siyasi yapı farklılaşmaya başlamıştır. Aristokrasiden demokrasiye geçiş süreci yaşanmış ve demokratik yönetimde tüccar ve şehirli orta sınıf etkili olmuştur. Bu değişikliklerden sonra kültürel bakımdan Atina‘nın eskisi gibi, nispeten içine kapalı bir şehir olmadığını belirtmek gerekir. Atina hem çok fazla göç almış, yabancılar ve kölelerin şehir nüfusundaki sayısı artmıştır. Hem de Atinalı yurttaşların deniz ticareti aracılığıyla dünya üzerindeki gezileri oldukça artmıştır. Bu da farklı din, kültür, millet, örf, adet ve alışkanlıklar hakkında Yunanlıların bilgisini arttırmıştır. Sofistlerin ortaya çıkışı böylesi sosyo-politik ve ekonomik bir arka planda anlaşılabilir.

Sofist kelimesi bilge, bilgin herhangi bir konuda derin bilgi ve uzmanlık sahibi kişi anlamına gelir. Sofist bilgelik öğretmeni anlamına gelmekteydi. Kelimenin günümüzde taşıdığı olumsuz anlamlar ise Eflatun‘un diyaloglarındaki olumsuz yüklemelerden kaynaklanmaktadır. Ayrıca sofistlerin bilgiyi parayla satmaları da bazı çevrelerde olumsuz karşılanmıştır.

Atina‘nın demokratik yönetime geçmesiyle siyasal katılım dolayısıyla retorik, gramer ve iyi bir eğitim oldukça önem kazandı. Devlet ile ilgili kararların alındığı halk meclisinde, haklı ve haksızın birbirinden ayrıldığı mahkemelerde hitabet çok önemliydi. Sofistler de talep edenlere bu eğitimi vermekteydi. Bundan dolayı da sofistler demokrasi taraftarıydı.

           Gorgias

Aslen Sicilyalı olan Gorgias (m.ö. 483-374) Pelepones savaşı sırasında Atina‘ya gelmiştir. Hatip olarak tanınmıştır. Şüphecilikte en aşırı uçlara gittiği bildirilmektedir. Şu savları ileri sürer: ―Bir şey yoktur, olsa bile bunu bilemezdik, bilsek bile başkalarına aktaramazdık.


Felsefenin bu süre içerisinde varlık hakkındaki araştırmaları farklılık ve çelişkilerle doludur. Dolayısıyla felsefe anlamını yitirmiştir. İnsan hakikatin ölçüsü olduğuna göre önemli olan insanları ikna etmektir. Bundan dolayı hitabet oldukça önemlidir. Gorgias hitabete münakaşa ve rasyonel kanaat aracı olarak değil ikna yöntemi olarak bakmıştır. İknanın amacı da dinleyicilerin tutum ve davranışlarını değiştirmektir. Gorgias‘ın amacı dinleyicileri hakikate ulaştırmak değil sadece etkilemektir.

Protogaras

Protogaras Balkanlarda bir yer olan Abderalıydı. Başta sicilya ve İtalya yarım adası olmak üzere pek çok Yunan şehrinde dersler verdi. Ünlü bir öğretmendi.

Protogaras‘ın Yunan şehir devletinin Tanrı anlayışına yönelik yoğun eleştirileri vardır.

―”Tanrılara gelince ne onların var olduklarını, ne var olmadıklarını ne de ne şekilde olduklarını biliyorum, çünkü bu konuda bilgi edinmeyi engelleyen çok şey vardır: onların duyularla algılanmamaları, insan hayatının kısalığı…”

Yine Protogaras‘dan nakledilen bir sözde:

―”Bütün şeylerin ölçüsü insandır, var olanların var olmalarının ve var olmayanların var olmamalarının…” Gelen cümle Protogaras‘ı açıklamaktadır. ―Herhangi bir şey bana nasıl görünüyorsa benim için öyledir., sana nasıl görünüyorsa senin için de öyle…Üşüyen için rüzgar soğuktur. Üşümeyen için ise soğuk değildir.”

insanların evren hakkındaki bilgileri duyu tecrübelerine bağlı olarak farklı farklı olabilir. Aynı konuda farklı görüşlere sahip olunabilir. Bu karşıt görüşlerinin hangisin doğru olduğu konusunda izlenecek tek yol vardır: O da karşımızdakini ikna etmektir. Protogaras‘a göre doğru ve yanlış görüş yoktur. Önemli olan insanın kendi düşüncesini karşısındakine benimsetmesidir. Bunun içinde az önce belirtildiği üzere tek araç vardır: Hitabet. Ayrıca bundan dolayı sofistler düşüncenin dış görünümü olan dil ile de ilgilenmişlerdir. Gramer ilmini ilk bulanlar da sofistlerdir. Sofistler tüm metafizik konularda yer ile gökyüzünün ilişkisi, evrenin niteliği vb. konularda şüpheci bir tavır sergilerler.

Hakikatın ölçüsü insandır.

 

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İlk Çağ Felsefesi Ders Notları 1-8
« Posted on: 19 Nisan 2024, 12:04:48 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İlk Çağ Felsefesi Ders Notları 1-8 rüya tabiri,İlk Çağ Felsefesi Ders Notları 1-8 mekke canlı, İlk Çağ Felsefesi Ders Notları 1-8 kabe canlı yayın, İlk Çağ Felsefesi Ders Notları 1-8 Üç boyutlu kuran oku İlk Çağ Felsefesi Ders Notları 1-8 kuran ı kerim, İlk Çağ Felsefesi Ders Notları 1-8 peygamber kıssaları,İlk Çağ Felsefesi Ders Notları 1-8 ilitam ders soruları, İlk Çağ Felsefesi Ders Notları 1-8önlisans arapça,
Logged
24 Aralık 2009, 12:42:24
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #6 : 24 Aralık 2009, 12:42:24 »

Felsefe 8.Hafta Özeti
                                                 Sokrat

Socrat

“Tek bir şey biliyorsam, o da hiçbir şey bilmediğimdir.”

“Kötülük yapmaktansa kötülüğe uğramayı tercih ederim”


Sokrat M.Ö. 469-399 yılları arasında yaşamış olan ünlü Yunanlı düşünür, filozof. Heykeltıraş Sophroniskos ile ebe Phainerete‘nin oğludur. Sokrat öğretileri ile yaşamını aynı tutarlılık içerisinde yaşayan ve felsefi ahlak modeli olan filozoftur. Dünya zevklerinden tat aldığı kadar, ölçülü, ılımlı ve nefsine hâkim olan bir yaşam tarzı seçmiştir.

Sokrat‘ın felsefi öğretileri özellikle sofistlerle ilişkili olarak anlaşılmalıdır. Sofistlerin sübjektivizmini, aşırı bireyciliklerini ve aşırı şüpheciliklerini aşmaya çalışmıştır. Sofistlerin aksine değerlere dayanan ahlaki bir yaşamın mümkün olduğunu göstermiştir. Sofistlere karşı bir tavır olarak hakikatin var olduğuna dair vurgu yapmıştır. Sofistler aşırı faydacı olmalarına karşı, Sokrat ise derin bir ahlaki ciddiyetle değer tarafına vurgu yapar. Onun ―daimon-una, içinden gelen sese olan atıfları ahlakın değer yanına yapılan vurgu olarak anlaşılmalıdır. Sokrat‘ın bu çabaları aynı zamanda yeni bir toplum yaşamının ve siyasi yapı kurmanın felsefi temellerini kurma çabası olarak da anlaşılmalıdır.

Sofistlerin bilgi anlayışlarında rölativizme varmışlardı. Sokrat ise sağlam, herkes için geçerli olan bir bilginin imkânını inşa etmeye çalışmıştır. O, doxa (sanı)nın karşısına episteme (bilgi) yi koyar. Bu noktada talebesi Eflatun üzerinde ciddi bir etkisi vardır. Onun için bilgi çalışarak ve yaşanılarak elde edilecek bir gayedir. Nitekim Sokrat, Sofistlerin yaptığı gibi, öğretimle bilgileri edindirmeye kalkışmaz, çevresindekilerle doğru‘yu birlikte aramaya çalışır. Sokrat‘ın akla, düşüncenin objektif değerine, bireylerin üstünde bir normun bulunduğuna sarsılmaz bir inancı var. Onu Sofistlerden kesin olarak ayıran da bu inancıdır. Onun kendine özgü öğretme ve araştırma yöntemi olan diyalog (konuşma) da bu inanca dayanır. Konuşma‘da düşünceler ortaya konur, bunlar karşılıklı olarak eleştirilir, böylece de herkesin kabul edeceği şeye varılmak istenir. Sofistler düşünceleri meydan getiren psikolojik mekanizmayı inceliyorlardı. Sokrat ise, doğru‘yu belirleyen aklın bir yasası olduğuna inanır ve çevresindekilerle işbirliği yaparak bu doğru‘yu araştırır. ―Ben bir şey bilmiyorum- ya da ―Bir şey bilmediğimi biliyorum- derken de göz önünde bulundurduğu budur. Yoksa Sokrat bir şüpheci değildir.

Bununla beraber sofistlere karşı koyan Sokrat‘ın, onlarla birleştiği yönleri de vardır. Çünkü Sokrat da, Sofistler gibi, gelenek ve törelerin oluşturduğu ölçüler üzerinde düşünmeyi kendisine ilke yapmıştır. O da, Sofistler gibi, başlıca, insan hayatının pratik sorunlarıyla ilgilenmiştir. Sokrat felsefi soruşturmalarını sadece insan hayatının sorunlarına uygulamıştır. Onu ―doğru bir yaşayış nedir, hangisidir?‖ sorusundan başkası ilgilendirmemiştir. Doğa felsefesiyle hiç uğraşmamıştır; kavramsal doğru‘yu araması da yalnız ahlaki kaygılar yüzündendir. İnsanın ahlakça kendisini eğitmesi, yetiştirmesiyle bilim aynı şeydir. Araştırma da bulunacak tümel doğru, ahlak bilincine açıklık ve güven sağlayacaktır.

Sokrat felsefi çabaları ahlak odaklıdır. ―Erdem ile bilginin aynı şey olduğu‖ ilkesi onun başlangıç noktasıdır. Sokrat‘ın bu görüşte olmasının sosyo-politik sebebi şudur: Yunan toplumu o arada çok sarsıntılı bir değişme geçirmektedir. Kaotik bir ortam oluşmuş ve alışılmış yaşama kurallarına ayak uydurmak çok güçleşmiştir. Bu değer anarşisi içinde bir sürü yaşama kuralı öğütleniyordu. Öbür yandan demokratik gelişme bir savaşmaya, yarışmaya yol açmıştı. İşte Sokrat, bu kanıyı ahlaka aktarmakla, bu duruma en keskin anlatımını kazandırmıştır. Bu çabalarıyla Sokrat aynı zamanda ahlak tarihindeki ilk büyük teorinin kurucusu olmak durumundadır

Sokrat‘ın felsefedeki ve felsefe tarihindeki önemi, öncelikle onun şuurlu ve ahlâki kişiliğin bulunduğu yer olarak ruh kavramını bulmuş olmasından kaynaklanır. Onun ahlak anlayışının en temel önermesi, bir insanın en önemli faaliyetinin ruhuna gereken özeni göstermesi olduğu veya sorgulanmamış bir hayatın yaşanmaya değer olmadığı tezidir. Sokrat'ın inancına göre, kişinin nasıl yaşaması gerektiği sorusu üzerinde düşünmemesi onun değersiz ve dolayısıyla mutsuz bir yaşam sürmesiyle eşanlamlıdır. Ve Sokrat insanların bu soru üzerinde pek düşünmeden yaşadıklarını ima etmiştir.

İşte buradan Sokrat'ın ahlak anlayışının bir başka ünlü sözü çıkar: 'Kendini bil!', 'Kendini tanı!' Yaşamda mutluluk insanın kendi benine ilişkin bilgide, insanın kendisine dair doğru kavrayışta yatar, çünkü bir insan kendi doğasını, kendisini harekete geçiren motifleri, zaaflarını ve sınırlamalarını, yeteneklerini, yaşamının gerçek amacını bilirse eğer, bu bilgiye uygun olarak akıllıca ve bilgece davranıp, mutluluk nihai hedefine ulaşabilir.

Sokrat'ın söz konusu kendini gerçekleştirme haline verdiği ad, eudaimoniadır, yani mutluluktur. O söz konusu mutlulukçu ahlak anlayışında, ahlâki iyinin insan doğasını tamamlayıp gerçekleştirerek, insanı mutlu kılan şey olduğunu, insanın mutluluğu hedeflediğini apaçık bir şey olarak görür. Ona göre, bundan daha öteye gidilemez ve insanların, mutsuz olmak yerine, niçin mutlu olmayı istedikleri sorusu sorulamaz; bu Sokrat için olduğu kadar, tüm Yunanlılar için apaçık bir şeydir.


            Sokrat'a göre yaşamak da bir sanattır; Yaşamanın amacı olan mutluluğa erişmenin yolları ise, bir insan kişiliğini meydana getiren yetkinlik halleri olarak tanımlanan, erdemlerden başka hiçbir şey değildir. erdem, insanın doğasını tam olarak gerçekleştirdiği, potansiyelini tam anlamıyla hayata geçirdiği, kendi yetkinliğine ulaştığı bir hal olan eudainıoniaya götüren, kendisiyle söz konusu mutluluk amacına eriştiği değer ya da niteliktir. Sokrat bu şekilde tanımladığı erdemi, bilgiye eşitlemiştir. 'Erdem bilgidir' tümcesi, onun yinelemekten hiç bıkıp usanmadığı bir tümce olmuştur.

Sokrat'a göre, insanın doğasını gerçekleştirmesini ve mutluluğa ulaşmasını sağlayan tek bilgi iyi ve kötüye, neyin gerçekten iyi ve neyin kötü olduğuna ilişkin bilgidir. Onun sophia ya da phronesis adını verdiği bu bilgi, tek gerçek bilgi ve bilgeliktir.

Erdem olan bilgi, ikinci olarak insanın kendisine ilişkin bir bilgidir. Erdemi tanımlamanın, şu halde, ikinci bir yolu, onu kendini bilmeye eşitlemektir.Zira, bir insan kendisini tanımadıkça, neyin kendisi için olduğunu, neyin kendisini, eksik ve kusurlu bir yaratık olarak bırakmak yerine, tam ve yetkin biri kılacağını bilmedikçe, iyi, yetkin ve mutlu biri olamaz.

Erdem olan bilgi üçüncü olarak tek tek erdemlerin bilgisini de içerir, çünkü Sokrat, erdemlerin birliğini öne sürer. Örneğin, cesaret adını verdiğimiz erdem, ona göre, başıboş bir kahramanlık, anlamsız bir atılganlık ve cüretkârlık, her tehlikeyi düşüncesizce göğüsleme olmayıp, neden korkulup neden korkulmayacağına, neyin göğüslenmeye değer olup neden kaçınmanın iyi olacağına ilişkin bilgiden başka bir şey değildir.

O, ahlak alanında amacına ulaşabilmek, mesajlarını doğru iletebilmek için aynı zamanda dilin doğasıyla ilgilenmiş ve düşünme anlam, mantık ve tanım konusunu ele almıştır. Yaşadığı dönemde yoğun bir kavram kargaşasının hüküm sürdüğünü, bunun ahlak alanını da kapsadığını düşünen Sokrat, bilgeliğin, adaletin, cesaretin, vb, anlamının ne olduğu bilinmedikçe bilgece, adil ya da cesurca eylemekten söz edilemeyeceğini iddia etmiştir. Çünkü aynı sözcükleri ya da kavramları kullanan insanlar, bu sözcük ya da kavramlarla farklı şeyleri kastediyorlarsa eğer, Sokrat‘ın gözünde, bu, insanların anlaştıklarını sanarak anlaşmadan konuştukları anlamına gelir ve sonuç, kargaşadan başka hiçbir şey olmaz.


Kargaşa, Sokrat‘a göre hem entellektüel ve hem de ahlâki yönden olur. Ona göre, entellektüel olarak sözcük ve kavramları, sizin kullandığınız anlamdan farklı bir anlamda kullanan biriyle tartışarak, bir kavga dışında, hiçbir yere varamazsanız ve ahlâki olarak da, söz konusu sözcükler ahlâki fikirlere karşılık geldiği zaman sonuç bir anarşiden başka bir şey olmaz. Sokrat işte bu kargaşayı sona erdirmek, insanlara ahlâki gelişmelerinde yol göstermek için bir tartışma ve öğretim yöntemiyle, bir tanım yöntemi geliştirmiş ve tartışmalarıyla, evrensel değerlerin özünü ve gerçek anlamını ortaya koymaya çalışmıştır.

Sokrat ahlaka dair tartışmalarını Eflatun‘un diyaloglarında görüldüğü üzere karşılıklı soru cevap formunda yapmıştır. Sokrat sorduğu sorularla karşısındaki kişiye doğru cevabı buldurtur. Buna felsefe tarihinde Sokratik metod da denir.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 [2]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes