hadis ozet cıkarılacak yerler
HADİS EDEBİYATININ OLUŞUM SAFHALARI
Hadis Ebebiyâtına vücud veren hadis, «söz, fiil, takrir, hılkî ve hulkî vasıf olarak, Nebi sallellahu aleyhi ve sellem' e izafe edilen her şeydir» diye tarif edilmektedir.
Hadis, Hz. Peygamber'in tebliğ ettiği vahyi açıklama («beyân ») görev ve yetkisinden[6] kaynaklanmaktadır. Peygamberi beyân'ın yazılı metinleri ve bu metinler üzerindeki ilmî mesâiler hadis literatürünü, hadis edebiyatını meydana getirmektedir.
Hadis metinlerinin veya daha kapsamlı bir ifâde ile, sünnete ait verilerin doğru olarak tesbit ve nakli ile ilgi çalışmalar bir taraftan Hadis Edebiyatının menşeine dair ilmî faaliyetleri oluştururken bir taraftan da Hadis Edebiyatının teşekkülünde gözlemlenen safhaların tetkikini zorunlu kılmaktadır.
Sünnete ait bilgi ve belgelerin güvenilirliği ile de yakından alâkalı olan bu oluşum devri, modern hadis tetkiklerinde daima ve ısrarla söz konusu edilmektedir. Bu da özellikle müsteşriklerin, bilhassa bu ilk dönemdeki faaliyetlerin tesbit ve yorumunda tenkidçi bir tavır takınmalarından ileri gelmektedir.
Hadis Edebiyatını, çeşitleri, özellikleri ve faydalanma usulleriyle tanıtmaya çalışacağımız bu kitabta biz, anılan safhaları, söz konusu tenkidleri cevaplandırmak için değil, bizzat konumuz olan Hadis Edebiyatının teşekkülünü anlatmak maksadıyla inceleyeceğiz.
Hadis Edebiyatının teşekkülünde şu dört safha dikkat çekmektedir:
Hıfz (ezberleme).
Kitabet (hadislerin yazıya geçirilmesi),
Tedvin (hadislerin yazılı metinler halinde resmen bir araya toplanma-
Tasnîf (belli usullere göre kitablaştırma).
Aslında biz bu safhalara, «hadisin günümüze intikal aşamaları » olarak da bakabiliriz.
Şimdi sırasıyla bu safhaları görelim: [7]
1. Hadislerin Ezberlenmesi («Hıfz»)
Hadislerin yazıya geçirilmesi ile ilgili bir sonraki bahiste etraflıca izah edileceği gibi, başlangıçta, Kur'an'dan başka bir şeye düşkünlük gösterilmesi ve önce Allah Kelâmı Kur'ân'ın kendine has özellikleri ile müslümanlar tarafından bir iyice benimsenmesi için Hz. Peygamber, hadislerinin yazılmasına müsaade buyurmamıştır. Kur'ân âyetlerinin tâbi tutulduğu, yazdırma, ezberleme ve kontrol gibi resmi muamelelerin hadislere uygulanmasını uygun bulmamıştı. ,
Belki de bu ilk yıllarda ve hattâ Mekke Devrinde Hz. Peygamber'in açıklamalarının az ve günlük pratik hayatla ilgili olmayışları bunda etkili olmuştu. Daha açık bir ifade ile, Mekke Devrinin özellikle ilk yıllarında tevhid inancıyla ilgili âyetler nazil olmaktaydı. Mekke Toplumunun Allah inancı konusundaki yanlışları ortaya konulmaktaydı. Bu sebeple de Hz. Peygamber'e çok fazla açıklama görevi düşmemekteydi. O, daha çok inen âyetleri okuyarak insanları İslâm'a davet etmekteydi.
İslâm Sisteminin gerekleri daha sonraki yıllarda ve özellikle Medine Devrinde belirleneceği için açıklama ihtiyacı da daha çok o dönemde görülecekti. Bu sebeple hadislerin başlangıçta yazıya geçirilmesine gerek duyulmaması herhalde bu tabiî gelişme ile de yakından ilgilidir.
Burada şu noktaya da işaret etmek yerinde olacaktır: Kitâbetü'l-hadîs meselesini inceleyen eserler, hadisleri yazma izninin ilk kez ne zaman verildiğine dâir kesin ya da ihtimâli bir tarihten söz etmemektedirler. Bu da konuya ait tahminlerin sayısını çoğaltmakta ve fakat gücünü o nisbette zayıflatmaktadır.
Ayrıca, özellikle ilk yıllarda Müslümanlar arasında yazı yazmasını bilenlerin azlığı da dikkatte uzak tutulmaması gereken bir gerçektir. Netice olarak sahâbiler hadisleri;
a. Müşâfehe yoluyla (ağızdan),
b. Müşahede yoluyla (Hz. Peygamber'in fiil ve tasvibîerini görerek),
c. Sema'yoluyla (Hz. Peygamber'den duymuş ya da O'nun fiilerini görmüş bir başka sahâbîden işiterek) öğenebiliyorlardı. [8]Çünkü hepsinin, her zaman Hz. Peygamber ile birlikte bulunmaları mümkün değildi.
Kur'ân-ı Kerîm'i ezberlemeye alışmış bulunan sahâbîler, aşağıda bir kısmını özetleyeceğimiz sebeplere bağlı olarak hadisleri de ezberlemişlerdir. Ancak hemen belirtelim ki, bu sebepler, yazma izninden sonra da, hadislerin ezberlenmesinde etkili olmuşlardır. Bizim burada asıl temas etmek istediğimiz, hadislerin başlangıçta ve ilk iş olarak ezberlenmiş olmaları tarihî gerçeğidir. Bunun için de hadislerin intikalinda ilk merhale «Hadislerin Ezberlenmesi » olmaktadır.
Ashâb-ı Kirâm'ın Hadisleri Ezberleme Sebepleri
Şimdi gerek başlangıçta, gerekse yazma iznini takib eden yıllarda hadislerin sahâbîler tarafından ezberlenmesinin sebeplerine kısa kısa işaret edebiliriz. [9]
Herşeyden önce hadislerin, bir başka insan sözünde bulunması pek nâdir bir ifâde güzelliği ve özelliğine («üslûb ») sahip bulundukları ile ashâbm, oku-ma-yazma bilmeyen ümmî Arab Milletinden oldukları ve tabiî olarak, ümm-înin hafızasına güveneceği ve dayanacağı gerçekleri bir arada düşünülecek ve değerlendirilecek olursa, hadislerin ezberlenmesinin pek tabiî bir netice olduğu kolaylıkla anlaşılacaktır.
Öte yandan, medeniyetin yoğunlaştırdığı sıkıntı ve problemlerden uzak, sade bir yaşayış da zihin berraklığı açısından oldukça önemli bir faktördü. Bu sebeple o günün insanları uzun hitabe ve şiirleri bir kez dinlemekle ezberleyebiliyorlardı.
Hadislerin gerek başlangıçta gerekse deha sonraki dönemlerde ezberlenmeşinin bir başka sebebi de dîni koruma ve yayma («tebliğ, davet») görev ve şuurunun o günün müslümanlarının zihinlerinde iyice yer etmiş olmasıydı. Zira onlar, mutlu geleceklerinin ancak İslâm sayesinde gerçekleşebileceğini iyice kavramışlardı. Nitekim Hz. Peygamber de, «sözümü dinleyip belleyen ve bellediklerini aynı şekilde başkalarına tebliğ edenlerin Allah yüzlerini ağartsın! »[10] buyurmuş, tebliğin önemli bir görev olduğunu duyurmuştu.
Hadisin ve sünnetin dindeki pek yüksek mevkii ve pratik değeri de ashabı her konuda Hz. Peygamber'i takip etmeye zorluyordu. Rasulullah'tan kaptıkları her kelime ve bilgi, onların âdeta beyinlerine ve iliklerine işliyordu. Onlar bu bilgileri amel ve uygulama olarak ortaya koyuyor, fiilen yaşıyorlardı. Bu fiilî durum ise, hiç şüphesiz, ezberlemeye vesile ve yardımcı, unutmaya da engel oluyordu. Çünkü sorumluluktan kurtulmanın olduğu kadar ilgiyi unutmamanın da en geçerli yolu onu yaşamaktı.
Hz. Peygamber, kendisinden sonra dînî tebliğ sorumluluğunu yüklenecek olan ashabı, bu büyük görevi başarı ile yapabilecek kıvama gelmeleri için hikmet ile eğitirdi. O'nun sözleri ne uzun ne de kısa olurdu, o, tane tane konuşurdu. O kadar ki, Hz. Aişe, «yanında bulunan herhangi bir kişi O'nun sözlerini kolaylıkla ezberi ey ebiîirdi.» [11] demektedir. Bâzan da hafızalarda iyice yer etmesi için Nebî (s.a.) sözünü üç kere tekrar ederdi. [12]
Birer paragraf halinde oldukça özetleyerek değindiğimiz bu ve bunlara ilâve edilebilecek daha başka sebepler, bilhassa başlangıçta hadislerin ezberlenmesinde büyük rol oynamışlardır. [13]
II. KİTABET (Kitâbetü'l-hadis=Hadislerin Yazıya Geçirilmesi)
«Kitâbetul-hadîs», «Kitâbetu 1-iîm»[14] ve «Takyîdu'1-ilm»[15] deyimleriyle anlatılmakta olan hadislerin yazı ile tesbiti konusu, başlangıç açısından EZBER SAFHASI'nı takib etmekle beraber, elde mevcut müteârız hadisler dolayısıyla başlangıçtan beri münâkaşa mevzuu edilegelmiştir.
Hadislerin yazı ile tesbit edilmesi, -münâkaşaları ve gösterilen çözüm yollan bir yana- sünnete ait bilgi ve belgelerin korunması, ve sonraki nesillere aktarılması ve Hadis Edebiyatının teşekkkülü bakımından fevkalâde önemli merhaledir.
îşâret ettiğimiz bu büyük önemine binâen konu, Hadis Usûlü kitaplarında ele alınmış, hatta müstakil eserlere mevzu edilmiştir. Son zamanlarda ise konu, daha çok müsteşriklerin sünnet çevresindeki hatalı değerlendirmeleri ve tenkid başlangıcı olarak hadislerin yazı ile tesbiti meselesini ele almaları dolayısıyla Müslüman müelliflerce ilmî araştırmalara mevzu edilmektedir.
Konu Etrafındaki Müteârız Hadisler
Ebu Said el-Hudrî (r.a.) Rasûlullah'm şöyle buyurduğunu nakletmekte-
«Benim ağzımdan Kur'ân'dan başka hiçbir şey yazmayınız. Kurandan başka bir şey yazmış olan kimse varsa, derhal o yazdığını imha etsin. Ancak yazmaksızın benden dilediğiniz gibi rivayet ediniz. Bundan bir beis yoktur. Bir de bile bile her kim bana isnad ederek yalan uydurursa Cehennemdeki yerine hazırlansın. [16]
Bu hadisin sübûtu hakkında en küçük bir tereddüde yer yoktur. Çünkü bu manada bir çok hadis varid olmuştu. [17]
Öte yanda Abdullah ibn Amr'ın şu rivayeti yer almaktadır:
«Rasûlullah 'dan duyduğum her şeyi ezberlemek maksadıyla yazıyordum. Kureyş beni bundan nehyetti ve «Rasûlullah (s.a.) kızgınlık ve sükûnet hallerinde konuşan bir insan iken sen O'ndan duyduğun herşeyi nasıl yazarsın? dediler. Bunun üzerine yazmaktan vazgeçtim. Sonra durumu Rasulullah'a arzettim. Eliyle ağzına işaret ederek;
«Yaz, canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki buradan haktan başka bir şey çıkmaz!» buyurdu ».[18]
Ayrıca Hz. Ebû Hureyre (r.a.) de şöyle demektedir:
«Nebî (s.a.) nin ashabı içinde Abdullah b. Amr hariç, benden daha fazla hadis bilen rivayet eden kimse yoktur, Abdullah yazar, ben yazmazdım.» [19]
Hz. Peygamber'in sağlığında hadislerin yazıldığına dair, sayılan tevatür derecesine varan büyük bir sahâbî topluluğundan gelen bir çok hadis bulunmaktadır. Bu yüzden M. Hamidullah'ın isabetle belirttiği gibi «Hz. Peygamber'in hayatı boyunca hiçbir şeyin yazılmamış olduğu hususunda ileri sürülecek herhangi bir ifâdenin, manasızlık hudutlarına varan bir şüphe olduğu da muhakkaktır. [20]Hatta bir iki isnadı tenkid edilmiş bile olsa bizzat Hz. Peygamber'in: «i...
[
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın