๑۩۞۩๑ Açık Öğretim & İlitam Dunyasi ๑۩۞۩๑ => Ders Notları ve Özetler => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 27 Nisan 2010, 23:27:54



Konu Başlığı: Din Eğitimi 9.Hafta
Gönderen: Zehibe üzerinde 27 Nisan 2010, 23:27:54
DİN EĞİTİMİ 9.HAFTA

CAMİLER VE DİN EĞİTİMİ


Camiler ibadet edilen kutsal mekanlardır. Temel fonksiyonu ibadet olan camiler aynı zamanda din eğitiminin yapıldığı yerlerdir. Geçmişte camilerin eğitim fonksiyonu daha fazla idi. Eğitimin kurumsallaşması ile birlikte eğitim fonksiyonunda bir azalma gözükse de yaygın din eğitimi açısından camiler önemli bir merkez olma fonksiyonunu devam ettirmektedir.

CAMİ VE TÜRKİYE’DE CAMİLER

"Bir araya getiren, toplayan" anlamına gelen, içerisinde Cuma namazı kılınan yerlere cami veya "mescid-i cuma"; "secde edilen yer" anlamına gelen, içinde Cuma namazı kılınmayan, hatibin hutbe okuması için minber olmayan küçük mabetlere de mescit denir.

Esasen cami, mescit, mabet ve musalla kelimeleri, Allah'a kulluk amacıyla yapılan mekanlar olmaları bakımından aynı anlama gelmektedirler. "Namaz kılınan yer" anlamına gelen musalla kelimesinin fazla kullanılmadığı ülkemizde, büyük ibadet yerleri cami, küçük olanları ise mescit olarak adlandırılmaktadır.

Osmanlı padişahları veya devlet adamları tarafından yaptırılan büyük camilere de "selâtin camileri" adı verilmektedir.

 

Sahabiler döneminde fethedilen yerlere cami yapımına önem verilmiş olup, ilk büyük camilerin yapımına Emeviler döneminde başlanmıştır. Şam'daki Ümeyye (Emeviyye) Camii bu dönemde yapılmıştır. Abbasiler döneminde cami mimarisi gelişmiş, Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçuklular dönemlerinde de cami mimarisindeki gelişmeler devam etmiştir. Cami mimarisinin Osmanlılar döneminde zirveye ulaşarak külliye tarzında camilerin inşa edildiği görülmektedir. Özellikle Osmanlı döneminde yapılan merkezi camilerin etrafında eğitim ve sağlık kurumları yanında, ihtiyaç sahiplerinin iaşe ve ibatelerini karşılamak üzere kurulan sosyal müesseselerin de içinde bulunduğu külliyeler yer almıştır.

İlk dönemlerde mescitler, sade bir biçim yapılırken zamanla mimarî ve iç mekan açısından gelişme göstermiştir. Bu gelişme süreci içinde minber ve mihrap haricinde caminin iç bölümlerindeki çeşitlilik artarken, aynı gelişme dış bölümlerinde de ortaya çıkmıştır.

 Caminin İç Bölümleri

1) Ana İbadet Alanı ve Son Cemaat Mahalli (Harîm veya Sahın):  Camilerin ana ibadet alanlarına, sahın veya "korunan", ve "saygı duyulan" anlamlarına gelen "Harîm" de denir.

2)Mihrap      3)Minber    4)Kürsü    5)Müezzin Mahfili        6)Hünkâr Mahfili:Selâtin camilerinde sultanların ve beraberindekilerin namaz kıldıkları, zeminden yüksekte yapılmış olan özel ve korunaklı bölmelerdir.

 

Caminin Dış Bölümleri

1)Minare     2)Avlu       3)Bahçe    4)Şadırvan veya abdest alma yeri      5)Tuvalet(ler):  

 

2. CAMİLERLE İLGİLİ GENEL MEVZUAT

Camilerin  ihtiyaca uygun yapımı ilk defa 2.8.1998 tarih, 23421 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış olan 4380 sayılı Kanunun ek ikinci maddesine göre: “İmar planlarının tanziminde, planlanan beldenin ve bölgenin şartları ile müstakbel ihtiyaçları göz önünde tutularak lüzumlu cami yerleri ayrılır. İl, ilçe ve kasabalarda müftünün izni alınmak ve imar mevzuatına uygun olmak şartıyla cami yapılabilir. Cami yeri, imar mevzuatına aykırı olarak başka maksatlara tahsis edilemez." denilmektedir.

633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 35'inci maddesini değiştiren 4379 sayılı Kanun çıkarılmıştır. 1998 yılında yayımlanarak yürürlüğe giren 633 sayılı Kanun'un 35'inci maddesinde; "Cami ve mescitler Diyanet İşleri Başkanlığının izni ile ibadete açılır ve Başkanlıkça yönetilir.Hakiki ve hükmi şahıslar tarafından yapıldığı halde izinli veya izinsiz olarak ibadete açılmış bulunan cami ve mescitlerin yönetimi üç ay içinde Diyanet İşleri Başkanlığına devredilir" denilmiştir.

3. CAMİLERİN SAYISI VE DAĞILIMI

2002 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Türkiye’deki bütün camileri kapsayan bir araştırma yapılarak bilgi bankası oluşturulmuştur. Cami bilgi bankası verilerini kullanarak kapsamlı bir araştırma Ahmet Onay tarafından yapılmıştır. “Türkiye’nin Cami Profili” başlığını taşıyan araştırma verilerine göre Türkiye’deki camileri sayısal yönden anlatmaya çalışalım.

2002 yılı Haziran ayı itibariyle, Türkiye'de toplam 76,922 cami ve mescidin bulunmaktadır.Türkiye'de ortalama 882 kişiye bir cami veya mescit düşmektedir.  1989 yılında yapılan bir araştırma Türkiye'de, ortalama 857 kişiye bir cami düştüğü belirtilmektedir.

2008 yılı Ocak ayı itibariyle, Türkiye'de 67,624'ü kadrolu, 12,008'i kadrosuz, toplam 79,632 caminin bulunmaktadır. 2002 yılıyla karşılaştırıldığında, cami sayısında 2,710 artış olduğu görülmektedir.

Türkiye'nin yüzölçümü dikkate alınarak bakıldığında, alan olarak ortalama 10 km2'ye bir cami, ortalama 882 kişiye bir cami veya mescit düşmektedir.

En çok cami Karadeniz Bölgesinde bulunmaktadır. Türkiye'deki camilerin yaklaşık %27'si Karadeniz Bölgesinde olup, onu % 17 ile İç Anadolu Bölgesi takip etmektedir. Buna karşılık, en az cami %9 oranıyla Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ve % 10 oranıyla da Akdeniz Bölgesinde yer almaktadır. Nüfus yoğunluğu açısından bakıldığında da, Karadeniz bölgesinde 400 kişiye bir cami, Marmara Bölgesinde ise 1,652 kişiye bir cami düştüğü görülmektedir. Dola¬yısıyla, Karadeniz Bölgesinde cami başına düşen nüfus Türkiye ortalamasından % 55 daha az iken, Marmara Bölgesinde cami başına düşen kişi sayısı ülke ortalamasından % 87 daha fazladır.

 İller itibariyle nüfusa göre en çok ve en az cami sayısının olduğu 5 ili şöyle sıralayabiliriz:

 Konya (2,831), İstanbul (2,791), Ankara (2,599), Samsun (2,545) ve Kastamonu'dur (2,454). Türkiye'deki camilerin % 17.2'si sayılan beş ilde bulunmaktadır.

Buna karşılık, ilçeleri ile birlikte en az camisi bulunan beş il sırasıyla, Tunceli (92), Yalova (125), Iğdır (174), Kilis (178) ve Bayburt'tur (223).

Nüfus yoğunluğu açısından bakıldığında, İstanbul'da 3,595 kişiye bir cami düşerken, İzmir'de 2,035 kişiye, Adana ile Gaziantep'te 1,544 kişiye ve Ankara'da da 1,542 kişiye birer cami düşmektedir.

 Cami başına düşen kişi sayısı en az olan il ise Kastamonu'dur. Bu ilde 154 kişiye bir cami düşmektedir. Cami başına düşen kişi sayısı, ortalama olarak, Sinop'ta 229, Bolu'da 235, Bartın'da 252 ve Karabük'te 259'dur.

 

Kadınlar Açısından Camiler

Abdest alma yeri açısından  camilerin % 10'unda kadınlar için ve % 84'ünde erkekler için ve abdest alma yeri bulunurken, Diğer taraftan, camilerin % 16'sında kadınlar için ve % 82'sinde erkekler için tuvalet bulunur.

Diyanet Güncel Dinî Meseleler İstişare Toplantısı Sonuç Bildirgesinin 21. maddesinde aynen "Kadınlar günlük namazlara, bayram, Cuma ve cenaze namazlarında cemaate iştirak edebilirler. Hz. Peygamber dönemindeki uygulama dikkate alarak, Cuma ve bayram namazlarının kadın ve çocuklar için özendirilmesi gerekir” denilmiştir. Ayrıca, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, kadınların ve engellilerin camilere gelerek ibadet etmelerini sağlamak amacıyla, tedbirler alınacağını açıklamıştır.

 

   HUTBELER

Arapça kökenli bir kelime olan hutbe “bir topluluğa konuşma yapma” anlamına gelmektedir. Terim olarak hutbe, Cuma namazlarından önce ve bayram namazlarından sonra imamların minbere çıkarak yaptığı dini içerikli konuşmalara hutbe denilmektedir.İmam tarafından okunması gereken hutbelerin dinleyenlerin anlayacağı bir dilde olması, dini konular ile cemaati ilgilendiren sosyal meselelerde bilgi, öğüt ve dualar içermesi gerekmektedir.

2006 yılından itibaren hutbelerin Diyanet tarafından merkezi olarak hazırlanıp bütün Türkiye’de aynı hutbelerin okunması uygulamasına sonverilmiştir. Hutbe hazırlama görevi il müftülüklerine bırakılmıştır. İl müftülükleri bünyesinde komisyonlar kurulmuştur. Hutbeler bu komisyon tarafından değerlendirilmektedir. Din görevlilerine hutbe hazırlayıp komisyona verme imkanı sunulmuştur. Müftülük bünyesindeki hutbe komisyonun onayını alan hutbeler camilerde okunmaktadır.

1999 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından merkezi olarak camilerde okunmak üzere hazırlanan 54 hutbeyi kavramsal çerçeve, bağlam ve tarz özellikleri yönünden analiz eden Onay`ın yaptığı araştırmaya göre konular bakımından hutbelerin yaklaşık % 30’u itikat, ibadet ve ahlak ile ilgili konulara ayrılırken, % 30’u dini-milli gün ve gecelerin anlam ve önemini anlatmaya ayrılmıştır. İbadetlerden en çok oruç ve namaz temaları üzerinde durulmuştur. Hac, zekat ve kurban konuları daha az olmak üzere belirli dönemlerde ele alınmıştır. Büyük günahlar arasında en çok içki ve yalan söyleme üzerinde durulmaktadır. Kumar, zina ve hırsızlık en az vurgu yapılan temalar iken faiz ve tesettür hiç değinilmeyen konular arasındadır.

Hutbelerde yöntem olarak önceden hazırlanan bir metnin imam tarafından aynen okunması kullanılmaktadır. Bu yöntemin imamın cemaatle etkileşiminde etkinliği en az olan bir yöntem olduğunu söyleyebiliriz.

Hutbelerin icra ve sunumu konusunda din görevlilerinin dikkat etmesi gereken bazı hususlar

1.Din görevlisi hazırlanan hutbe metnini önceden tekrar tekrar okumalıdır. Böylece nerelerde vurgu yapacağını, ses tonunu hangi cümlelerde nasıl ayarlayacağını bilir ve ona göre hareket ederek hutbeyi okur.

2.Hutbe irad ederken sakin, akıcı ve yapıcı bir uslup benimsenmelidir. Cemaati azarlar gibi bağırıp çağırmamalı ve öfkelenmemelidir.

3.Cuma hutbesinde din görevlisinin giyim kuşamına özen göstermesi, ayrıca jest ve mimiklerde de dikkat edilmesi gerekir. Hatip el-kol hareketlerine gerektikçe başvurmalıdır. Peygamber Efendimiz hutbe irad ederken az el-kol hareketininde bulunmuştur.

 

VAAZLAR

Arapça bir kelime olan vaaz, öğüt vermek, nasihat etmek, birisinin kalbini yumuşatacak şeyleri söylemek, kötü sonuçları hatırlatmak uyarmak ve sakındırmak anlamlarına gelmektedir. Vaaz, mev’iza, nasihat eş anlamlı olarakta kullanılmaktadır.

DİB’in ilgili mevzuatına göre vaaz konularının her il müftülüğü tarafından üçer aylık programlar dahilinde yerel ihtiyaçlar dikkate alınarak hazırlanması ve uygulamaya yönelik değerlendirmelerin yapılarak Başkanlığa ulaştırılması öngörülmektedir.Vaaz veren kişilere vaiz denmektedir. Bayan görevlilere de vaize denmektedir.

 

Vaazlar ülkemizde neredeyse tamamen namazlardan önce verilmektedir. Hz. Peygamber döneminde ve geçmişte namaz sonrası vaaz uygulaması yaygındı.  Vaazın namaz öncesi verilmesi bazı pedagojik ve metodik problemleri de beraberinde getirmektedir.  Bazıları vaazı başından itibaren dinlerken diğerleri vaazın sonuna yetişmektedir. Vaaz verenin planlamasında bu durum ciddi problemlere yol açmaktadır.Cuma namazı öncesi verilen vaazlar en çok dinlenen vaazlardır. Çalışanlar çoğunlukla cuma namazı kılmak için ancak vakti bulabilmektedir.

 

Son yıllarda bayan vaizlerin Diyanet tarafından istihdamında önemli gelişmeler yaşanmıştır.Kadınlara yönelik vaizeler tarafındna yapılan irşad faaliyetleri erkekler tarafından yapılanlardan şekil olarak farklı olmaktadır. Kadınlara vaazda Cuma öncesi yapılan vaazdan farklı olarak cemaatın tamamı hazır bulunmaktadır. Ayrıca vaaz sonrası bayanların vaizelere soru sorma fırsatı olmaktadır.

Camide yapılan vaazlarda belki de yegane yöntem olarak anlatım (takrir) metodu kullanılmaktadır. Anlatım metodu, eğitimde ve özellikle de din eğitiminde kullanılan yaygın yöntemlerden biridir. Diğer metodlarla desteklenmediği takdirde öğrenme ve iletişim açısından yetersiz olmaktadır. Vaaz formatında din eğitiminde anlatım metodunu tamamlamaya en yatkın öğretim metot olarak soru-cevap metodu gelmektedir. Bazen vaizler sunumlarındaki sıkıcılığı gidermek ve cemaatle iletişimi sağlamak için anlatılan konuyla ilgili kendileri soru sormakta ve cevabını da akabinde vermektedirler. Bu yöntem Peygamberimiz Hz. Muhammed’inde camide vaaz ederken başvurduğu tekniklerden biridir.

Bizzat cemaatin vaaz konusuyla ilgili soru sorması uygulaması ülkemizde bulunmamaktadır. Bilindiği kadarıyla böyle bir metodu kullanmanın dini yönden bir sakıncası olmamasına rağmen soru cevap metodunun kullanılmasına genellikle itiraz edilmektedir. İtiraz gerekçeleri arasında cami içerisinde kargaşaya neden olabileceği, camiler aynı zamanda ibadet yerleri olması nedeniyle huzuru bozabileceği, cemaatin eğitim ve kültür düzeyindeki farklılığının problem olabileceği, vaizlerin sorulan sorulara cevap verememesi durumunda zorda kalacağı, cami ortamıyla çok bağdaşmayan politik amaçlı soruların gündeme gelmesi bulunmaktadır.

 

Camilerdeki vaaz uygulamasıyla ilgili problematik konulardan birisi de merkezi sistemle vaaz edilmesidir.Yapılan alan araştırmaları merkezi sistemle sunulan vaazdan cemaatin memnun olmadığını ve bu tarz vaazın kendileri üzerinde tesirli olmadığını ifade etmektedirler. Bilindiği gibi iletişimde sözden daha çok beden dili etkili olmaktadır. Ayrıca imamlar merkezi sistemle vaaz ve hutbelerinde hazır olarak Diyanet tarafından verilmesinin kendilerini mesleki yönden geliştirme konusunda olumsuz etkilediğinden söz etmektedirler.

 Ekim 2009’da gerçekleştirilen 4. Din Şurasının 9 nolu ilgili kararı şöyledir:

“Merkezi vaaz ve ezan uygulaması, kadro imkanları da dikkate alınarak tekrar değerlendirilmeli, irşad faaliyetlerinin daha etkili olabilmesi için tedrici olarak yüz yüze vaaz uygulamasına geçilmeli, hutbelerin hazırlanmasında din görevlilerinin daha aktif rol alması sağlanmalı, uygun görülecek bazı camilerdeki vaaz ve hutbelerin naklen yayınlanması hususunda gerekli girişimlerde bulunulmalıdır.”