๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Denemeler => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 02 Eylül 2010, 14:04:09



Konu Başlığı: Zor olana tutku
Gönderen: Sümeyye üzerinde 02 Eylül 2010, 14:04:09
ZOR OLANA TUTKU

Zor olanı istemenin, zora sevdalanmanın sevdalar içinde bir farklı yeri olsa gerek. Zor olan mıdır bizi adam eden, zor olan mıdır bizi kendimizden alıp uzak diyarlara ıssız köşe başlarına bırakan, zor olan mıdır bizi hamlıktan alıp olgunluğa götürürken ateş halelerinin içerisinden geçiren ve içinden geçerken etlerimizi yakıp bizden kopan parçaları ateşlere düşüren? Bu ateşler midir bizi pişiren? Yoksa hepsinden farklı bir düşünceyle sevgi midir?

Sevgi zorluğun eş, karşıt, sesteş bilmem ne bakımdan akrabası olan bir kelime değildir. Dilbilimcilerimizin hepsi birden yanılıyor mudur ki? Peki, sevgi mi zordur, zor mu sevgidir? Bunu da felsefeci üstatlara bırakmalı. Aşkın diliyle konuşacak olursak; kolay olanın adı sevda değildir? Sevda ise seven için bile isteye yaşanan bir zorluk olduğu için zor değildir?

Zor zamanda zor olanı dile getirebilenlerin nidaları bütün dünya dillerinde güzel sözler adıyla kullanılır. Güzel sözler,  sohbetlerin ve yazıların aromasıdır.  Zor olanı en zor zamanda dile getirip bedel verenler ise; dünyanın birçok yerinde birçok insanın veya grupların ortak kahramanları sınıfında anılırlar. Bunların hayata bakışları adeta insanlığın ortak mirası hükmündedir. Kullanıldıkça büyüyen, paylaşıldıkça, sahiplerini daha da mutlu eden, canı gönülden paylaşılan bir miras. Hiçbir miras varisleri tarafından bu kadar isteklice paylaşılmamış, hiçbir miras bu büyüklükte olmamıştır. Hayata yön veren, yüzyıllara hitap eden düşünceler işte bu miraslardan esin alır, bunlarla gıdalanır, bunlardan beslenirler.

Zora olan tutkumuzdur bizi göz göre göre hara çeken. Zor şartlarda yaşayan insanlarız. Zor kazanır, zor harcarız. Hayatımızın öte yüzünde, yani öteki tarafımızda hep bir gölge gibidir zor olanlar. Kızarız, üzülürüz ama isyana alışık değildir dilimiz. Bizim çığlıklarımız olur, nidalarımız, haykırışlarımız bizi dile getirir ama isyanla anlam bulmaz bizim zora düşerken seslendirdiklerimiz. Severiz, severken acı çekmeyi kabul etmişizdir, zordan bir hamaylı yapar bir ömür taşırız boynumuzda. Zorun yatağından akıp gelen suyu teberrük diye tenimize sürmekten çekinmeyiz.

Zor severiz. Zorla güzellik dilemeyiz. Ama güzelliği diler ve o yolda karşımıza çıkacak zorluklara karşı yüreğimizi en kesici tarafından bileyerek ruhumuza çekinmeden teslim ederiz. Zor güleriz. Ağlamanın tarihçesini yazgılarımızdan çalarak destanlaştıranlar, ağladığımız için zor güldüğümüzü gözden kaçırırlar. Ağlarız evet, ağlamayı da bir başka severiz. Biliriz ki, ağlamayı beceremeyenlerinin gülmeye hakkı olmaz. Ağlamayı bilmeyenlerin acıyı tanıma iddiası olamaz. Ağlamayı bilmeyenlerin yılkı acılar karşısında pervasız dönüşler, ümitsiz kısırdöngüler dairesinden dışarıya tek bir adım dahi atamazlar. Ağlamayı bilmeyenler mutluluğu da asla bilemezler. Biz zor mutlu olmayız. Bir yanımıza mutluluk çalındı mı, gözyaşını da zoru da aklımızın ucundan bile geçirmeyiz. Birilerinin mutluluğuna sebep olacaksak sefere çıkmak için hiçbir engel kalmamıştır.

Zor; bir şiiri kınından çıkarmak gibi bir şeydir. Kınından çıkan şiire dur demek kimsenin haddine değildir. Yüreği zora alışkın olanı şiirden ötesi kesmez. Hoyrat bir yalnızlığa düşmek ve buna öfkelenmek iş değildir zoru tanıyanlar için. Suskun bir liman gibi gemisini beklemek, geldiğinde yüreğine vurdura vurdura kucaklamak bir hünkârın mağruriyetle şefkat karışımı sevme biçimidir zorların sevgisi. Hayta bir salınış, ısrarcı bir tutunma biçimi değildir.  Zor zamanda kenetlenmeyi; suda hala kulaç atmaya takati varken, yüzme bilen arkadaşına tutunmak onu da kendini de takatsiz bırakmak ve nihayetinde bedenleri serin suların kalbine gömmek olarak algılamaz. Aksine, elinden geldiğince dostuna yakın durmaya çalışırken, onun da zorda olduğu anda dayanmamaya, yükleri ağırlaştırıp umudu batırmamaya çabalamaktan başka bir şey düşünmez.

Zor; bazen gece, bazen gündüz hükmündedir. Zoru sevenler gecenin de gündüzün de bir sahibi olduğuna asla tereddüt etmezler. “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller vardır.” Zoru sevenler geceye güvenip yanlış, gündüzden korkup riyakârlık yapmazlar. Zoru sevenler bilirler ki; zorun da kolayın da kaynağı aynıdır:

“Biz sana bu Kur'an'ı güçlük çekmen için indirmedik”
”İçi titreyerek korku duyanlara' ancak öğütle-hatırlatma (olsun diye indirdik).” (K. Kerim)


Mehmet KIZILAY