> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > Denemeler > Dine dönüs
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Dine dönüs  (Okunma Sayısı 851 defa)
03 Eylül 2010, 13:09:56
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 03 Eylül 2010, 13:09:56 »



DİNE DÖNÜŞ

Dine dönüş olarak algılanan manevi yönelişlerin son zamanlarda bilhassa gelişmiş batı toplumlarında yoğunluk kazandığı gözlenmektedir. Bu türden kimi verileri; doğru yerde, doğru yönde olduklarının kanıtları olarak gösterip, bu kanıtları moral desteğe dönüştürenlerin sayısı az değildir. Bir tarafıyla şahsımı da ilgilendirdiğini düşündüğüm bu çevrelerin, sonunda haklı çıkma psikolojisini ve kısmen de olsa kendine güven sağlayıcı duygulanımı anlıyorum. Bu kadarına bir diyeceğim yok. Ne ki, çağdaş dünyada dine eğilimi olgusal gerçekliğinden kopararak abartmanın birçok yönüyle yanılgı içerdiğini de ifade etmek gerekir.

 

Dine yönelişin, değer bütünlüklerini geleneksel formun ötesine taşıyamayan muhafazakâr kimi çevrelere, haklı çıkmanın rahatlatıcı gururunu yaşattığını zımnen söylemiş olduk. Bunun birçok sebebi var kuşkusuz. Düşünün ki, bu insanlar, yüzyıllarca kabul alanının dışına itilmişler, sırf inançları sebebiyle peşinen hayattan dışlanmışlardır. Modernizm denetimi altında tuttuğu hayatın ve dünyanın tüm imkânlarını kullanarak ürettiği değerlere geniş yayılma alanları oluştururken, son derece kısıtlanmış imkânlar içinde inançlarını neredeyse içlerinde sır gibi saklamış olanlar, haliyle değerlerini yenileyemediler. Ama devralınan değerler, kültürel genlere sıkı sıkıya kodlanarak muhafaza edilebildi. Yeni insan, varılan son uğrakta, değerlerinden sıyrılarak, özellikle bir uzun dönem gözden düşürülmek istenen dini yaşantıya,  dönüş yapmaktadır. Gün ortaya çıkmıştır. ‘Zaman bizi haklı çıkardı’ denilmektedir. Bizi haklı çıkaran zamanın ruhu o hakka ne kadar uygundur, haklı çıkışımız çağdaş insanlığın yönelişini hangi içkin, aşkın boyutta etkilemektedir gibi soruları irdeleme isteğinin arzulanan yoğunlukta olmayışının sebebi, şimdilik saf beşeri rahatlayışa verilsin. Bu rahatlayışın son derece masum iç coşkuya sahip olduğunu, kimi canlı örneklerine şahit oluşumdan biliyorum. Onlar şimdi bize özenip dururlarken biz kime niçin özenelim ki? Onca acılar, sıkıntılar çekildikten sonra vardıkları nokta, işte bizim zaten bulunduğumuz yerdir. Üstelik aidiyetimizin kendiliğinden kazanımı olarak sahip olduğumuz değerler için ekstra bir çabaya da gerek yok. Hakikat biziz ve hakikat bizdedir diye söyleyip durmuyor muyduk? Doğruya gelmeniz için bunca zahmet çekmeye ne gerek vardı?

 

Bana sorarsanız; zahmeti çekilmeyen doğru, hak edilmiş, kazanılmış olmadığından ne içselleştirilebilir ne de değeri bilinir. Değeri bilinmeyen değere dönüşmez. Şimdilik bu tartışmayı uzatmayarak az önceki sorulara dönelim. Bu sorular var oluşsal mecburiyetlerle yeniden üretilen manevi değerlerin üstün tutulmasından duyulan bir memnuniyeti ifade içinse, gerçekte bunu hak etmeyi gerektiren bir çabanın henüz olmadığı bilinmektedir. Daha yalın bir söyleyişle modern insan, kendi değerlerinin tılsımı bozulduğu için bizim yaşanan bir seçenek olarak ortaya koyduğumuz değerlere yöneliyor değildir. Bilakis yok eğer bu sorular ile başta zihinsel olmak üzere kendi tembelliğimize haklı, geçerli sebepler arıyorsak, buna bir diyeceğim olmaz. Bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda bireysel; ilmi, entelektüel çalışmaları bir yana korsak Oblomov’u kıskandıracak tembelliğimize bir diyecek yok. Modern dünyanın biraz abartarak gündeme taşınan dine yönelişinde, bizimkilerden çoğunun ruhen rahatlayışlarına yetecek bollukta malzeme çıkarılabilir: “Bakınız gördünüz mü, işte inancı hiçe sayarak kurulmak istenen batı uygarlığı inkârını fazla sürdüremedi. İnançsızlık sebebiyle içine düşülen ölümcül bunalımdan, ancak inanca dönerek çıkılacağı, sonunda anlaşıldı. Dine dönüş tek çıkış ve kurtuluş yoludur.” Fotoğrafı acaba böyle mi okumalıdır? Konunun, göz ardı edildiğinde tümel anlaşılmayı ve anlamlandırmayı eksik bırakacak başka yanları var mıdır? Bence vardır ve çokluk temennilerimizi realiteyle değiştirmemizin de yer yer sıkıntılarını yaşamıyor değiliz. Olanlar maalesef olmasını istediklerimiz değildir. Baktıklarınızda arzuladıklarımızı görür, görmek isteriz çoğu zaman. Hadiseyi doğru anlama çabası içinde olacaksak, birçok şeyin iyi niyetlerin gölgesinde geriye düşmesine yol açmamalıdır. Hakikati kavranmamış bir hadise veya bağlamından koparılmış bir hakikat, hayırlara hizmet etmez.

 

Gözlenen yöneliş diyalektik döngünün tamamlanışıyla varılan kaçınılmaz bir süreç midir, yoksa insan gerçekliğinin gelip dayandığı son tıkanma noktasında; öze, hakikate dönüşün varoluşsal zorunluluğu mu? Bir başka açıdan, seküler anlayış, insan varlığı üzerinde yaptığı tahribatın ayrımına vardığı son pişmanlık ve son umutla yeniden hayata mı bağlanmaktadır? Hayata bağlanmanın son çare olduğu bu aşamada insana ve onunla doğrudan ilişkili anlam dünyalarına saygılı olmayı, tekrar maneviyatın yaşamın merkezine yerleşmeye başladığına mı yormalıdır? Her bakımdan detaylandırılarak irdelenmesi gereken bu meselenin cevabı, son tahlilde bir tek soruya indirgenerek düşünülebilir. Modern insan benliğinin samimi arayışları sonucu mu değişmektedir? Değişim içsel midir? Bitip tükenmesine santim kalan noktada insan, ruhunu uçuruma yuvarlanmaktan kurtarmanın şok fark edişi ile kendine irkilişi mi yaşamaktadır? Materyalist sapmalar, saplantılar ile bastırılmış insan cevheri,  yeniden mi keşfedilmektedir? Şimdi kendini arayışın yalansız, yapmacıksız tek yolunu; maneviyatta, dinde mi bulmaktadır?

 

Darası düşülmemiş haliyle dine dönüşün var olduğu şeklindeki gözlem doğrudur. Aslında bundan da evvel bilinmesi gereken doğru, insanlığın hiçbir zaman dinden ayrı kalmadığıdır. İnsanın her zaman mutlaka bir din gerçeği, bu gerçekliğe denk düşen iç evreni hep var olagelmiştir. Özellikle ulusal egemenlikler aşamasında, dünyayı kendine ve ötekine cehennem eden örgütlü ideolojilerin saldırgan politik tutumları karşısında insanlar; sinmeyi, saklanmayı yaşamsal refleksin zorunlu savunması olarak gördüler. İnançlar gizlenmiştir. Görünürde dinin sosyal hayattan çekilmesini, ideolojiler, meydanları fethettikleri şekliyle zafer gibi propaganda ettiler. Gün gelecek içten içe kaynayan alevler bir yanardağ gibi püskürecekti.

 

Püskürmeyi hepimiz izledik, gördük. Başkalarının yokluğu ile ancak var olabilen baskıcı kadrolar, gerçekte olmayan varlıklarıyla buharlaşıp gidecekler, kısa zamanda gölge kadar bile hükümlerinin kalmadığı anlaşılacaktır. Bir an için ideolojilerin geri çekildiğini var sayalım, çekilme alanını dinin doldurduğunu aynı doğrulukta söylemek bana kuşkulu gözüküyor. İdeolojik olanın ne olduğuna dair soru da ayrı mesele. Bu arada ana karakterini inanç alanının dışında ve başkasını değiştirmeye yeltenmekle edinen ideolojilerin de yeni rengi, çizgisi, imajı ile yenilendiğini göz ardı etmemek gerekir. Maksadını gerçekleştirdiği her aşamadan sonra modernizm, yeni amaçlar için değişik taktikler deneyebilmektedir. Tarihsel süreci içinde izlendiğinde, çelişik gibi gözüken içerik ve yatak değiştirmeler, modernizmin ilerlemeci amaçları ve kazandığı dinamizm sebebiyledir. Öyle ki, kendine karşı olanları bile akışına katarak kendisi için güce dönüştürebilmiştir.

 

Modernizm varlığı için tehlike gördüğü dini geriletmeye, gözden düşürmeye çalıştı; kendini dine karşı bir alanda konumlandırdı. Din yeni insanın tasavvuru olamazdı. Bütün bu süreçlere, batıda; özellikle burjuvanın çıkarları için kiliseyi, hızını alamayıp onunla bağlantılı olarak dini, amaçları önünde engel görmesinin etkisi tartışılmaz. Burjuvazi kazanmaktan başka amaç gütmüyordu, hiçbir ilkesi yoktu. Bir değere sahip olmamak anlamında, ilkesizliği kitlelere özgürlük diye yutturmaya kalktılar. Özgür olmak, din dâhil kendini hiçbir değerler sistemi ile sınırlamamak demekti. Özgürlük, mutluluk; değerlerden bağımsızlaşmakla mümkündü. Doğrusu, sadece maddi olarak değil, akıl ve duygu olarak da sefil düşürülen yığınlar,  her alanda yaşanan maddi gelişmelerin birebir etkisiyle bu akıma kapıldılar. Düşünün ki, Avrupa, başat sebebi din diye gösterilen yüzyıl ve otuz yıl savaşlarıyla perişan olmuştur. Feodaliteden Sanayi dönemine geçişte şehir nüfuslarının yarısı, kimi yerlerde daha fazlası bir parça ekmeğe muhtaç işsiz, güçsüz, dilenci ordusudur. Yüz binlerce felaket kaynayan şehirler, yeni anlayışın egemen olmasıyla kısa zamanda toparlanmış, hemen herkesin karnının doyduğu cazibe merkezlerine dönüşmüştür. Yüzyıllardır ruhu doyurularak karnı aç bırakılan insan, karnı doymuş olarak ruhunu aç bırakmanın, yakın erimde korkulan felaketi getirmediğini gördü(!) Bu arada egemenliği ele geçiren yeni güçler, her türlü eğitim ve iletişim araçlarını devreye sokarak, yeni zihni yapılar inşa ettiler. Baskın paradigma dinin egemen olduğu dönemlerde ilerlemenin olmadığı, gelişmenin dini bağların zayıflatılması sayesinde mümkün olacağı söylemine dayanmaktaydı. Maddi refah ilahi amacın yerine ikame edilmişti. Yeni dinin tanrıları daha çok zenginlik için yeni köleler denilebilecek emekçi yığınları, adeta ibadet aşkıyla harıl harıl çalıştırmaktaydılar. Adı para olan yeni tanrıları için, adı fabrika olan yeni tapınaklarında, adı işçi olan yeni kullar, adı üretim olan yeni ibadetlerine ara vermeksizin devam etmekteydiler. Manevi duygular, üretimi aksatıcı unsurlardı. Modern eğitim anlayışı ve eğitimde yeni (sıralı, seri) modellerin bu süreçte ortaya çıkması da ayrıca manidardır. Sanayide de eğitimde de ‘seri üretim modeli’ birbirinden ilgisiz ele alınacak konular değildir. Kendini bütünüyle üretime veren, üretmek için tüketen; son aşamada da kendisini bütünüyle tüketime veren, ancak tüketmek maksadı ile üreten insan için; dinin, genel gidişi ve yaşama biçimini belirleyecek bir hususiyeti kalmamıştı. Yeni insanın aklı gözünde ve zevkindeydi. Cennet de cehennem de işte buradaydı. Muhayyel bir ahiret için günün mutlu gerçeklerinden vaz geçemezdi. İnkâr ederek kazandığı mevcut mutluluğunun değerini anlamak için, inanarak geçirdiği perişan geçmişi fazla uzakta d...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Dine dönüs
« Posted on: 29 Nisan 2024, 17:20:29 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Dine dönüs rüya tabiri,Dine dönüs mekke canlı, Dine dönüs kabe canlı yayın, Dine dönüs Üç boyutlu kuran oku Dine dönüs kuran ı kerim, Dine dönüs peygamber kıssaları,Dine dönüs ilitam ders soruları, Dine dönüsönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes