Konu Başlığı: Yokuş Gönderen: Sümeyye üzerinde 06 Eylül 2010, 16:55:03 yokuş “çizilmiş yürekle yaşarken vezinle ağlayıp vezinle gülüyorduk” aşk üstüne konuşmayacaktım oysa bitirmiştim aşka dair ne varsa kitaplarda ve söylenebilecekler söylenmiş, yaşanabilecekler hepten tükenmiş, anlatan anlatacağını anlatıp çoktan gitmişti nasılsa. aşk üstüne kelam noktaya dayanmıştı nihayet lakin içerideki uyuyan fasılları uyandırıp pembeye boyamak, onlara en şefkatli sözleri söyleyip onların duvar diplerinde birgün gelip en pembesinden gül açmalarını sağlamak dünyayı durdurmak kadar zordu. geçtim artık çiçeklerden, böceklerden mevsimlerin sarısından yeşilinden denizden güneşten, ayın halesinden ve hilalinden. “felsefe okuyorum” desem İbn Sînâ’yı, Empedokles’i arıyorum bulunca kaçıyorum kaçarken boşlukların birinden düşüyorum düşerken bir el uzanıp tutuyor beni bir bakıyorum, İbn Rüşd Aristoteles’in cümlelerine şerh yazarken bana uzanmış “gel” diyor “gelemem” diyorum. el-Muhtasar üzerine konuşmalar yapıyor bu arada aşk da yanımdan geçiyor bir ah nidası dökülüyor yerlere “ne oldu” diye soruyor “aşk” diyorum İbn Arabi’nin yolunu gösteriyor bana şu köşeden sağa dön, düz git biraz daha düz git git git git bir dağ çıkarsa karşına hiç durmadan kenarından elma ağaçlarına dek yürü de yürü sana elma verenlerin seni oyalamak senin aşk üzerine gitmeni engellemek seni yolundan çevirmek isteklerinin olduğunu bil ve durma yürü yürü yürü ak saçlı ağaçtan, bal dudaklı papatyadan sonra köprülü yoldan, saçlı kayadan sonra deli devran, selvi Baran’dan kıvrıl da sola dön az git düz git, düz git az git oralarda bir yerde yıldız yağsın üzerine aşk diye diye çök olduğun yere yerde taşlar kanatsın dizlerini farkına varama susuzluk kurutsun dudaklarını umursama vahlanma o anda bir kapı açılırsa önünde bil ki gelmişsindir İbn Arabi’nin mekanına ah’ların toplanıp orada yittiğini ah’ların orada maddeden çıkıp mânâya dalış biçimini göreceksin. “dağıldık bir başımıza kalakaldık, çizilmiştik üstelik” başıma ağrılar saplandı, içinde bir kule inşaatı pek hummalı okyanustan kuşkulu Heredot ile karşılaştım Historiaları yazarken bana baktı ürktüm “okyanusta aşkı bulmaya” dedim güldü gülerken İonya’da olup bitenler sallanmaya başladı. vaziyetim haddinden fazla hazin görünüyordu bana göre kılıçların oynaştığı ortaçağ’dan çok uzaklaşmıştık aklım oradaydı aklım hep oradaydı aklımı tutup çekmeye çalıştım “çık kurtul göğe çekil davran ve uç” diye zırlamak geçti içimden kimse zırlayanın yanına yanaşmıyordu filozoflar konuşmayı, sormayı, yürümeyi ve izlemeyi seviyorlardı ben ne konuşabiliyor, ne sorabiliyor, ne yürüyebiliyor ve ne de izleyebiliyordum lay la la da lay la lom lay lay lay laylay lom şarkı söyleyenlerin cansıkıcılığından dem vurup kaçıyorlardı ya su kenarına ya ağaç gölgesine ya dağ başına yalnızlık onları düşünmeye, düşünmek de cümle üretmeye zorluyordu ben düşünmekten yorgun düştüğümü yürümekten dizlerimin bağının çözüldüğünü ağlamaktan gözlerimin şiştiğini derman diye bir şey kalmadığını yüreğimde ve zihnimde ve eklemlerimin tümünde mırıldanırken bir kedi yanımda miyavladı “ben” dedi, “ben Ebu Hureyre’nin yanından geliyorum” odalarında dolaşmış avlularında oynaşmış mutlu kedi yolunu kaybetmiş vefasız saymış bu yüzden kendisini bir kediyi kucaklayıp şımartacak vakit yoktu bende ilerledim güneşe doğru bir ırmak gerisinde ses işittim “bah mattara ma, fön delayla mişkara” necinin nesi anlayamadım, biri olsa yanımda sorar idim yanımda hiç olan olmadığına yanasım geldi elmanın kırmızısını düşürdü aklıma güneş aç kalırsam aşk çöreklenmez aklıma sandım aç aç aç kaldım ne günler ne haftalar açken yürünmüyordu açken uyunmuyordu açken konuşmak zor durmak zor düşünmek zordu ey halimden anlayan tek ey halimi bilip gören tek ey alemlerin efendisi ey duaları işiten ey gören duyan bilen ben anladım ki bunca vakit bir tek sende kudret acizim, zayıfım, zavallının biriyim, aşkı bile taşıyamayan tamı tamına sevemeyen hep eksik, her tarafı hep gedik ben bir anda dünyaya meyledebilen bir bedbaht bir anda gerçeğe uyanıp da an sonra vazgeçen unutan yiten şu dar-ı fena’da ne etsem kapılar kapanıyor yüzüme ne desem anlamak inmiyor yüreğime. birgün Pandora ile karşılaştığımı anlatmadım kimseye hırçındı, kutunun kapağını açtığında hırs havalandı neydi bütün bunlar insan aklının ürettiği zavallı duruşlar vah u vah ah u vah ben aşk üstüne konuşmayacaktım oysa / sus’ladım ellerimi bağladıklarında dilime acı biberler sürdüler / az çocuktum dediler aşk’a bulaşırsan yanarsın / doğrula’dım ben aşk ile barışmayacaktım oysa / -ladım, -ladım oysa ben aşka aşk ile bakmayacaktım Naz FERNİBA |