๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Denemeler => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 02 Eylül 2010, 13:57:23



Konu Başlığı: Yokluk ve yakarislar
Gönderen: Sümeyye üzerinde 02 Eylül 2010, 13:57:23

YOKLUK-YAKARIŞLAR

Yok olandan, Var Olana...


Önümde iki yol var. Biri uykusuzluğa, biri sensizliğe giden... Birinci yola gözlerim karşı, ikincisine yüreğim... Birinde koyu kahve yoldaşım, birinde koyu kahve gözlerinin yokluğu... Birinci yolda kaybedeceğim şey, yokluğu göremeyen gözlerim. İkinci yolda ise, beyhude kanat çırpan sözlerim... Ben ikisine de girmiyorum. Ben yokluk kapısına adım atıyorum. Yoktan var edenin gücüne sığınarak... Yokluğu varlığa taşıyanın kudretini umarak... Kulpu kırık bir kahve fincanında yokluğu seçiyorum. Kenarları dudak parçalayan, kulpunda yokluğunu hatırlatan küçücük bir kahve fincanında... Şimdi seni kahve fincanlarının dibindeki telvede aramaktayım... Fincandaki telveyi içmezden evvel yokluğuna fincan kaldırıp, anını canlandırmaktayım. İki yol vardı önünde; birinde su ve güneş, diğerinde toprak ve böcek. Sen toprağa gittin. Sahici yolu seçtin. Şimdi üstünde su ve güneş, çiçekler yetiştiriyor ve sana hediye ediyorlar. Su benim elimden, güneş koyu kahve fincanın kırık belinden geçiyor. Yusuf(a.s)'un kuyusuna su taşıyan gözlerim uykusuzluğu seçiyor. Yüreğim ise ikna oldu yokluğuna ve boynu bükük girdi ikinci yola. Ben koyu kahve gözler özledim, ben simsiyah merhamet saçan gözler gözledim asırlardır. Ben elmanın içindeki kurda özendim kimi zaman. Ne kadar da kedersiz görünmüştü uykusuz gözlerime! Kış gelmeden kar düşmüştü kahverengi ağaç dallarına. Söz ve şiir, yokluğunu bellettiler alnıma. Söz ve şiir, inandırıldılar redife ve uyağa. Yollar... Burun kıvırdığım, uykusuz ve sensiz yollar... Yokluk yolunda ikisi de seferber olmuş, molozlar altındaki cesedimi arıyorlar. Yokluk yolu dememiş miydim? Yok işte... Hayaller yok, anılar yok, köprü altında ısınmaya çalışan çocuklar yok, köşe başındaki dilenci yok, yollar yok. Tutulmayan sözler yok, sevgi-saygı yok, ana-baba yok, insanlar yok... Kahve fallarında beklenen 3 vakit yok. Bu yolda, unutulan ve önemsenmeyen her şey yok. Bu yolun sonunda, kimsenin olmadığı nihai noktada, bir tek O'nun olduğu ve diğerlerinin gerideki önemsiz maddecikler olduğu yerde, pişmanlığa ve sükûta koşulan, kendinden geçmenin tamamlandığı, bütün sırların dillenip dedikodu yaptığı o yerde, varsa aşk var... O'na duyulan aşk var. Ben de yokum. Bir tek O var. Kahve karası gözlerinde gördüğüm, o içinden çıkamadığım kördüğüm, o basiretimi bağlayan hüzün var. O nihai noktada, büsbütün pişmanlıklar ve sadece sırılsıklam aşklar var. Şimdi, yokluğun bağrını havan gülleleriyle dövüyorum, çıkan iniltiler kovalıyor varlık iddia eden huysuz firavunlarımı... Dağıtıyorlar ordularımı, senin kahve kokulu hırkanla sarıyorum rüyalarımı ve uykusuz gözlerimi görüyorum kahve buharında. Ve hüzünlü yüreğimi, gözden uzak, sözden uzak, sükût yollarında oturmuş, yokluktan gelecek cevabı beklerken buluyorum. Seni soruyor durmadan. Söz vermiyorum kalbimin kahve hatıralarına ve susup kalıyorum yokluğun nihai noktasında. Gözümde uyku, kalbimde cevap, bütün  zerrelerimde aşk umuduyla... Yolları bölen trafik lambalarına şikâyet ediyorum kahve gözlerini, onlar da kızdırıyorlar beni. Kime şikâyet etsem salık veriyor sükûtu, kime hal hatır sorsam idam edip sükûtu, kamçılıyor sözleri... Noktası yok, virgülü yok, kuralı yok, yokluk dizelerinin. Gözüme, kalbime ve bütün zerrelerime haykırıyorum eşsiz bir orkestra marşıyla... Yine aynı... Gözümde uyku, kalbimde cevap, bütün zerrelerimde aşk umudu kıskanç bir rüzgârla aşkın notalarını yerleştiriyor zihnime. Susup kalıyorum. Dünyanın sonunda, seni bekliyorum. Seni bekliyorum aşk! Bütün zamanların, bütün mevcudatın diliyle yalvarıyorum O'na. Bana aşkından bir zerre ihsan etmesi umuduyla kalbimde, gözümde ve bütün zerremde dua ordularıyla, O'na yalvarıyorum... Yalvarıyorum O'na...
Salavatlarla Habibi'ne uğruyorum. Ve O'na yalvarıyorum... Yalvarıyorum O'na...

Yok olandan, var olana...


Celal TOSUN