๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Denemeler => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 06 Eylül 2010, 15:33:39



Konu Başlığı: Ver bana gözlerini bu akşam yolum ırak
Gönderen: Sümeyye üzerinde 06 Eylül 2010, 15:33:39
ver bana gözlerini bu akşam yolum ırak


“Ölüm son derbisi yürümelerin” demiştik... Ölümü hatırlatan  ne varsa korkulan olmuştur. Her canlı tadacaksa, yeryüzüne intikal eden her varlık için mukadderse, korkmamak lazım. Asl olan güzel ölmektir, güzel olana layık bir ölümün libasını giymektir, ölüm öncesi yaşanması gerekenleri öldürmemek, canlı kılmaktır. Kimi yaptıklarımız, kimi sunumlarımız, kimi heves ve kuşanmışlıklarımız yaprakları canlı tutmak pahasına köklere zarar veriyorsa dikkat etmek, çok dikkat etmek gerekir.

Sun-i teneffüs ikbal-i nefes değildir.

Giderken, ne anlamı var yaşamın dedirtmeyen bir yürüyüş. Giderken arkada bıraktıklarımıza işaret taşı olacak, numune teşkil edecek bir yürüyüş. Bozguna uğramadan, çevremizde olup bitenlerden etkilenmeden, zaman ve mekan değişimine aldırmadan olması gereken gibi olmak ve duruşumuzu bozmamak. Bozmak için bir çok manevra, bir çok handikap, bir çok imkan kemend atabilir, bizi kuşatmak, bizi aşkın değerlerden uzaklaştırmak isteyebilir. Olduğumuz yerde kalıp, her yanımızı bir selamla ferahlatmak kendimizi anlamamıza, ben fıçısını boşaltmamıza vesile olabilir, görüş açımızı darlıktan kurtarabilir..

Bir şairi ağlarken kucaklamak, bir şairi çağdaş Mus'ablardan birinin tabutunu selamlarken karşı selama durmak.. Ölümün adı kalleş değil, güzellik. Ölümün sineye çekilir tarafı değil, sigaya çeken yanıyla yüzleşme.

Ver bana gözlerini.

Nedir bu serap, nedir bu yılgınlık, nedir bu kaybediş, nedir bu heyecansız duruş diye ayladır kendimi hırpalarken, o anı alıp donduruyorum. İmkanlar ve şehirli olmanın tüm olanaklarını, zaman ve mekanı, kalb-i emin ve akl-ı selim bir insan prototipi için sabırla harcayan bir serdengeçti için dökülen gözyaşını diriliş armağanı olarak kabul ediyorum... Nerelere gitmedim, kimlerle gözgöze gelmedim ki...?

“Yoluna düşen bilir demiştik.”

Köle Addas olmak, Çocuk Mus'ab olmak, Ebuzer olmak, Suffa Ashabından olmak, daha ismini yazarken bile cismimizi büyüten binlerce yıldızdan biri olmak neyimize. Ortadoğu yangınında bedeni bir yana, ruhu parçalanmaya çalışılan, çağdaş Hind'ler tarafından ciğerleri parçalanan Hamza'ların acısını duymak bile erdem oldu. Ölüm beğenisiyle baş başa bırakılan insanların fütursuzca onuruyla oynandığı bir dünyada yaşamanın zilleti bir yana, yürek olarak bile mazlumdan yana olmak da erdem sayılır oldu.

Anlatacak çok şey var biliyorum... Mekke'ye, Medine'ye gitmeden de, hicretin beri tarafında da, asrın bindörtyüzünde de. Anlatacak çok insan var biliyorum... Asr-ı saadete gitmeden, belki yanıbaşımızda, belki yaşadığımız yüzyılda...

Ver bana gözlerini...

Kendi içimizde yolculuklara devam edelim. Yakılan sevdaları, yıkılan duvarları onaralım. Yollar ki Allaha çıkar düsturundan hareketle, yürüyüşe devam edelim. Bir şair tutunur mu tabutumuza, selam verir mi bilmiyorum ama, o güne kadar hesabını veremeyeceğimiz nefsaniliklerden arınarak bismillah diyelim.

Bismillah her hayrın başıdır..

De haydi.

Gülbang-i nigâr aşkına.

 

*Müştehir Karakaya'nın

şiirinden


Şeref AKBABA