> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > Denemeler > Şubat soğuğu ve peygamber çiçekleri
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Şubat soğuğu ve peygamber çiçekleri  (Okunma Sayısı 855 defa)
02 Ekim 2010, 20:54:41
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 02 Ekim 2010, 20:54:41 »



Şubat Soğuğu ve Peygamber Çiçekleri







Şubat’ı izleyen aylardaydı ve bu aylar hiç bu kadar sert geçmemişti. Havada fırtına, boran, tipi hiç eksik olmuyordu. Çiçeğe durmuş ağaçlar vurgunlar yemiş, dallarını rüzgâr kırmış, peygamber çiçeklerinin köklerini don vurmuştu. Ama üşüyormuş görüntüsü veren çiçekler değil, ağaçlar değil, çiçeklere ve ağaçlara hırlayan ve kendisini yeryüzünün sahibiymiş gibi gören fırtınalardı.

  Bir çiçekli ağaç gördükleri zaman, fırtınalar sürekli öfkeye kapılıyordu. Fırtınalar, boranlar, tipiler, kırıp döken görüntülerini taçlandırmak için, kendilerine büyük isimler ve büyük payeler vermişlerdi. Her biri bir kral edasıyla salınıp duruyordu ortalıkta. Sanki eski Yunan’daki her şeyin bir tanrısı olduğu safsatası sahte bir oyunla sergileniyor gibi, kendisini her şeyin üzerinde gören uğultulu rüzgârlar vardı. Masum bir çiçek, meyveye durma temayülündeki bir ağaç gördükleri zaman daha bir fiyakalı oluyordu halleri. Ama henüz son ağacın son dalını kıramamışlardı. Sanki içlerindeki hıncı ortaya dökmek için zamanın olgunlaşmasını bekler gibi bir halleri vardı.

Suç!


Çiçek olmak tabi ki, meyveye durma imanıyla yüklü olmak...

 Biz çiçekler, fırtınalı bir toz bulutunun içine düştüğümüzden sabırla bekliyorduk olacakları ve de korkusuzca.  Zira yaşanılması gerekenler yaşanılırdı hayatta. Batıl davaları için korkusuzca ölüme giden rüzgârlar kadar samimi olmalıydık artık. Çünkü hiçbir rüzgâr hiçbir çiçek dalından iki defa geçmezmiş. Demek esip geçen her rüzgâr, gerçekte yok oluşa gitmekteydi.

  Her sabah provoke ediliyorduk. Elimize silah, dilimize küfür dolamamız isteniyor gibiydi.  Bizim silahımız bir ağaç dalı, küfrümüz, rüzgâra savurduğumuz bir ıslıktı oysa. Ama yine de:

Sustuk, sabrettik, yutkunduk.

 Kendi içimizdeki hücremizin bir köşesine büzülürken, Rabbimize de sımsıkı sarılmıştık. Üstümüze yağan karların soğukluğundan kendimizi korumak için kendi içimizde idmanlar yapıyor ısınmaya çalışıyorduk. Kâinatı okuyorduk, dua ediyorduk, bazen de kendi iç hücremizin duvarlarını yumrukluyorduk. Dallarımızda hep kuşların ötüştüğünü düşlüyorduk sonra.  

 Dışımızın her köşesindeki her bir hava atomu, sürekli işkence fırtınalarıyla dövüyorlardı gönül duvarlarımızı. Her rüzgâr yumruğundan sonra biraz daha morarıyordu gönlümüz, biraz daha kararıyordu.

 Biz çoktuk ama yapayalnız gibi duruyorduk. Bizim arkamızdaki gücü göremediklerinden, habire yükleniyorlardı üzerimize. Öylece sabrın eteklerinden tutunarak, rüzgârların savurduğu her taşa baş çeviriyorduk. Ki biz kendini taşlayarak karşılayan ve her tarafını kan revan içinde bırakan beldenin insanlarına, sitem yerine dua eden bir Peygamber’in (sas) çiçekleriydik.

 Hayatımızın baharını yaşıyorduk o zamanlar. Ve biz zulüm ne kadar çok olursa olsun, zalim ne kadar kendini güçlü gösterirse göstersin, her rüzgârın karşısında dik durmayı o zamanlar öğrendik. Zulme isyan edip zalime bağırmamayı o zaman öğrendik. Zira bağırmak korkudandı, cesaret ise dik durmaktaydı. Ve masumun sessizliğinde, zalimi korkutan bir güç olduğunu o da zamanlar öğrendik. Aman dilememeyi, eğilmemeyi de öğrendik. Ve daha çok dua etmeyi, Rabbimize daha fazla dayanmayı ve de sevmeyi hep o şubat sonrasında öğrendik.
Evet evet sevmeyi.

 Gerçek sevgiyi de bu hengâmede öğrendik biz.

‘’Kötüler bu denli kötü görüyorsa bizim ismimizi, demek ki bizim ismimiz gerçekten sevilmeye değer’’ dedik. Ve peygamber çiçeği olmayı daha çok sevdik. İki Cihanın Sevgilisi Güzeller Güzeli Muhammed Aleyhisselam’ı daha çok sevmeyi öğrendik. O’nun adıyla anılmayı daha çok sevdik. O,  her varlığın peygamberidir zira.

 Kötülerin ikliminden, mekânından kaçarken saklandığımız koruluk ne de çok gizemlerle, ne de çok güzelliklerle doluymuş meğer. O’nun koruluğunda ne de çok güzel çiçekler varmış meğer. Biz itilerek saklanmak zorunda kaldığımız o gizemli koruluğun, bu denli güzel olduğunu bilseydik daha önceden dışarıdan gördüğümüz bu yerin içine girmez miydik hiç? Neler görmedik ki o korulukta. Yusuf’un güzelliğini gördük, Eyyub’un sabrını, Hamza’nın yüreğini, Mus’ab’ın gün yüzünü ve de Güllerin en Güzeli’ni. Hepsini onlar bize işkence yaparken saklandığımız hücremizin içindeki korulukta gördük.

 Şubat sonrası yağan karlar tipiyle yağıyordu ve de hücremizde bedenimizi titretmeye çalışıyordu. Bazen hücre duvarlarımıza yapışan karlar merhametimizi, şefkatimizi dondurmaya çalışıyordu ama onların sıcaklığına dayanamayıp eriyiveriyorlardı.

  Ve biz bu boranlar sayesinde uyumamayı ve uyanık kalmayı da öğrendik o zamanlar. Ve uyanık kaldığımız zamanlarda, hücremizin penceresinden bizi gözetleyen nice çift gözler gördük. Anladık ki biz uyurken birileri hep uyanık kalıyormuş.

 Onlar için bizim; ya suskun olmamız ya da ölmemiz gerekiyormuş, Biz bunu da anladık sonra. Lakin her suskunluk ardında, dağlarca kelimeler saklar. Ve dağlar sussa da kendini nasıl olsa gösterir. Konuşmanın da türlü türlü halleri vardır zira. Bizi hiçbir canlının canını acıtmamış, yüreğini incitmemişken böylesine suçlanmak, böylesine horlanmak, böylesine cezalandırılmak, belli ki beli hesapların bir sonucuydu.

Sonra:

 Adımızı da değiştirmişlerdi. Peygamber çiçeği olan,  adımızı, zakkum olarak değiştirmişlerdi. Birileri kendi içlerinde büyüttükleri canavarlara benzetiyorlardı belli ki bizi. Adımız terörle, silahla anılır olmuştu. En karanlık örgütlerin üyeleri, kendi gönlümüzün içindekilerle bile el ele tutuşsak, örgüt üyesi olmakla suçlar olmuşlardı bizi. Yapraklarımızı kımıldatıp açacak olsak ‘’Bak ALLAH’ı zikredecek, sonra da diğer çiçekleri cihada çağırıp terör estirecek.’’ diye üzerimize saldırdılar. Zehirlediler, zehirlediler.

Sonra:

 Yağmur yerine tükürük yağıyordu şubat sonrası bu kışta havadan. Yüzümüze, yani yapraklarımıza bir alev kırığı gibi yapışan bu damlaları silmek için rüzgâra tutup yapraklarımızı sallanıversek;

 ‘’Bak yapraklarını sağa sola sallayarak bize meydan okuyorlar. Bunların maksadı, yüzlerindeki yağmur damlalarını silmek değil bizi tehdit etmek. Yani ben ipleri ele alırsam size gösteririm demeye getiriyor.’’ diyorlardı ve hamle üstüne hamle yapıyorlardı. Bunları bahane ederek her gün bize ait alanları biraz daha daraltıyorlar, kendilerine biraz daha fazla yer açıyorlardı. Cahil ve kaba bir köylünün güçlenince zayıf ve kimsesiz komşusunun arazisini yavaş yavaş çalması, itiraz edince de onu suçlaması gibi bir durumdu bu yaşadıklarımız.

Öyle ki…

 Şubat sonrası hiç bir kış; bu kadar uzun sürmedi, bu kadar zulmetmedi mazlum çiçeklere. Takatler tükenmişti. Kışın öldürmekte olduğu bazı bedenler ısınmak için hicret etmek zorunda kaldılar. Ve gurbet ellerde her nefes alışlarında gözlerinden hasret damlaları döküldü vatanlarına doğru. Kışın karlar altında kalan güllerine ağladılar. Çiçeğe durmuş bahçelerindeki ağaçlarına ağladılar. Belki döktüğümüz gözyaşları karların dondurucu etkisini eritir diye ümitlendiler hep.

Öyle ki…


 Çiçeğe durmuş her ağaç suçlandı. ‘’Bak bunlar çiçeğe durdu. Çiçek bahane, bu ağaçlar büyüyecek, sonra bu ağaçlar kesilip silah yapılacak, geriye kalanlar da toplanıp yanacaklar ve bizi de o yangının içine atacaklar. Bunlar çiçeğe durarak, çoğalıyorlar ve bizim cehennemimizi hazırlıyorlar.’’ dediler ve çiçeğe durmuş her ağacın çiçeklerinin üzerine kar yağdırdılar. Sonra ağaç dikmesini de yasakladılar.

Kendi içimizdekileri dökmeye çalıştık bir bir.

 ‘’Biz,  insanlık için açıyoruz. Yani aynı zamanda sizler için de açıyoruz. Bizler meyveye durunca sizler de faydalanacaksınız bu meyvelerden. Çiçeklerimizin kokuları sizleri de mutlu kılacak. Sonra çiçeklerimizden faydalanan arılar size de sunacak ballarını.’’

Ne söylediysek inandıramadık.
Oysa ki…

  Biz hayal ettiğimiz cennete onları da götürmek istiyorduk. Kuşbakışı gördüğümüz hayatta, uçuruma giderken insanlar uçurumun kenarına dikiliyorduk ki insanlar düşmesinler. İstiyorduk ki Merhametin Kalbinden gelen sözleri bizim duyduğumuz gibi onlar da duysun ve onlar da ebedi mutluluğu yakalasın. İstiyorduk ki bizim güzelliklerimizi onlar da görsün. Ama gel gör ki Merhametin Sahibi’nin dediği gibi: ‘’Onlar sağırdırlar işitmezler, kördürler görmezler.’’

 Her ne güzellik varsa gösterdik ama göremediler. Her ne kadar koktuysak da hissettiremedik. Her ne kadar şarkılar söylediysek de rüzgârların yüzüne, sesimizi duyurduk ama işittiremedik. Hep; ‘’Siz böyle söylüyorsunuz ama gerçekte öyle demiyorsunuz. Sizin asıl maksadınız şöyle.’’ sözleriyle suçlandık. Aslında içlerinde taşıdıkları maksatlarını itiraf ediyorlardı.

 İşte biz bu şubattan sonra öğrendik onların esas maksatlarını.

Ve bir gün…

 Dondurucu ve de öldürücü son planı uygulamaya karar verdiler. Onlara göre ağaçların tamamı daha çiçeğini dökmemişti ve de hala kurumamıştı. Bunun için bu iş kökten halledilmeli, ne var ne yoksa kökünden kesilip yok edilmeliydi. Bu arada gerçek mevsim çoktan baharı ortalamıştı. Baharın orta yerinde kışın son darbesini vurmaya hazırlanıyorlardı. Yetkisiz bir yetkili bir gün karşımıza geçip sahte bir kahraman edasıyla gürledi:
<...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 02 Ekim 2010, 20:57:11 Gönderen: Sidretül Münteha »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Şubat soğuğu ve peygamber çiçekleri
« Posted on: 19 Nisan 2024, 11:12:29 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Şubat soğuğu ve peygamber çiçekleri rüya tabiri,Şubat soğuğu ve peygamber çiçekleri mekke canlı, Şubat soğuğu ve peygamber çiçekleri kabe canlı yayın, Şubat soğuğu ve peygamber çiçekleri Üç boyutlu kuran oku Şubat soğuğu ve peygamber çiçekleri kuran ı kerim, Şubat soğuğu ve peygamber çiçekleri peygamber kıssaları,Şubat soğuğu ve peygamber çiçekleri ilitam ders soruları, Şubat soğuğu ve peygamber çiçekleriönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes