> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > Denemeler > Soluklandığımız mavera gölgesi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Soluklandığımız mavera gölgesi  (Okunma Sayısı 906 defa)
06 Eylül 2010, 15:40:33
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 06 Eylül 2010, 15:40:33 »



soluklandığımız mavera gölgesi; ramazan

Cümle sıkıntılarımız bu pek naif, pek asude mevsimin dili ile bitiverecek sanki. Nasıl derler, ramazan kokusu bütün bütün ülfet kurmaya başladı ruhumuzla. Ramazan diyorum, hani susam ve tütsü kokulu bir çocukluk rüyasından geriye hatırlanan tek güzel şey… Kapısı şimdi sımsıkı kapalı ve evlerin bahçelerindeki cümle yeşilliklerin birer birer kurumaya yüz tuttuğu geçmişin usta anlatıcısı… En çok hatırlanandır Ramazan mevsimi, en çok hatırda kalanların biriktirildiği bir kucak maneviyat ikramı biz insanlara. Kimseye kıyamıyorum ya, yine de vardır aramızda unutmaya hevesli olanlar, hatırlatmalıyım; Haminnelerin, hatmilerin, akasyaların birer birer mevsiminden sökün ettiği bu tek değişmeyen gerçek, yakamızdan usulcacık yine asılıverdi. Bir kaçış olsun diye mevsimlerden söz açtığımı düşünmeyiniz lütfen. Ramazan her yıl âlicenaplığını gösterip on gün daha erken çalıverir kapımızı. Çalınan kapımızdan şikayetimiz yok olmasına yok elbet; doğrusu içten içe, biraz da pek belirsiz bir ülfet sızısı ile karışık bu heyecan faslı için, cömert sayılabilecek cümleler geçiyor gönlümden. Hani, bütün günahlardan azade kılınmış ve iyimser olan bütün annelerin çocukları için ettiği dualar gibi. Şimdi, birazcık akıldâneliğimi hoş görürsünüz diye soruyorum; sokakların, caddelerin, şehirlerin ve dahi dünyanın ruhuna sinen o lezzet kumkuması kokuyu duyuyor musunuz siz de? Bildiğimiz, dört başı mamur sofraları süsleyen taamların ötesinde, varlığımızı kuşatan ve bilincimizi yeniden yeniden kudreti sonsuz bir güce çağıran o mümbit iman kokusu gibi var mıdır insana bahtiyarlık bahşeden başka bir şey? Her adımda bir yaşadığımızı hissettiren o kudret sırrının Ramazana ermenin çok çok ötesinde, maveradaki buhurdanlıktan süzülen bu koku ile mutlaka bir yakınlığı olmalı. Gün bir yana, hele sahurun… Sahurda etrafına toplanıverdiğimiz hiçbir açlık yoktur ki gün boyunca tok tutuversin insanı. Şafak vakti dünyanın göz alabildiğine birer renk cümbüşüne döndüğü pencerelerden sızan ışıklardaki mutluluk paylaşılırken bile kıskandırıveriyor insanı. Ev halinin binbir hünerli ellerde hizaya dizdiği mevsimine özgü yemeklerin sahur sofralarındaki bereketini nasıl açıklamalıyız peki? Öyle ya, nefsimizin binbir tatlarla örselendiği ve bütün tamahların akşam ezanıyla dağılıverdiği o büyülü an, hangi rikkat ehlinin gözünden kaçar dersiniz? Doğrusu, örselenen nefis atı, nefis taamlara bir at hızıyla koşturuverse de içimizdeki arınma duygusu, günah kaygısı gözlere şenlik sofraları hepten bastırıyor. 

 

Şu günlerde Ramazan kelimesinin her hecesinde renklenen bir şey oluveriyor zaman. Zaten zaman ve Ramazan arasında duran insan için ümitle beklemekten başka ne vardır ki şu dünyada? Geride kalanlara rahmet penceresinin ardına kadar açıldığı ve dünyalıklara ise sabır, sükûnet telkin eden ağzı bağlı bir ay doğuyor sofralarımıza. Hele çocukların ilk oruçlarının gün içindeki seyirlik hallerine doyum olmadığını nasıl anlatmalı; sabahın ilk ışıklarıyla okula ayarlı minicik bedenler, annelerin oruç faslını pek ciddiye almadıklarını gösterir bir tavırla ceplere yerleştirdikleri paraların nasıl harcanacağı düşüncesi ortada durmaktadır şimdi. Hani körpe yüzlerinden okunan masumiyetle orucun cümle saflığını aleme seyrettirdiği öğle vakitlerinde artık suya hasretliği ziyadesiyle artmışken olur mu şimdi köşe başında pamuk şeker yemek? Gayrı dizlerdeki dermanın kesildiği ikindi sonrası bekleyişler, kazanacağını düşündüğü sevapların hatırına değil mi sanki, varsın olsun, nasılsa birazdan top gürleyecek. Bak top dedim de aklıma geldi, belki birazcık top faslı vakit geçirmeye iyi gelir, neden olmasın. Akşam çökmüştür artık, o ince sızı dizlere kadar inmeye başlamıştır, hani ne de zormuş oruç tutmak diye bir an düşünür ya, yok yok, inadı inat illaki bundan sonraki günlerde de tutacak. Ve işte top sesi, işte ezan; “Ya Rabbi, şükürler olsun bizlere verdiğin nimetlere, sağlık ve afiyete…” Sonra, hatırlarsınız çocukluğun o minicik avuçlara sığıştırmaya çalıştığımız ve dökülmesinden korktuğumuz iftar dualarındaki gizli sevinci. Hiç kimsenin günahını almak istemem, huzur demlerini hep ramazan faslı söz konusu olunca yaşadığını itiraf eden üstad Ahmet Rasim'siz bir sohbet düşünülebilir mi dersiniz? Bindokuzyüzlerin başlarını ve daha önceki Ramazanları anlatırken üstadın tadına doyum olmaz dili, üslubu ve konusu  enikonu bir ziyafet çekmenize fazlasıyla yeter de artar bile. Ramazan davulcusundan tutturun da giyilen elbiselere, gezilen yerlere, mekânları adınca dolduran kabadayılara, gizli gizli oruç yiyenlere ve Ramazan muakaşalarına değin bir güzel feraha erdirir okuyanı.   

 

Açıkçası günün bütün şekvasını sırtladığımız o son saatlerin dayanılmaz sabırsızlığını bütün meleklerle birlikte yaşadığımızı düşünüyorum. Sofralarımıza konan ramazan kanatlı meleklerin, hiç olmazsa bir tek hurma veya zeytin tanesi kadar şefkat dolu üfleyişlerini hissedebiliyorum. Bakmayın siz İstanbul'un ramazanlarını ballandıra ballandıra anlatanların kasılmalarına. Ramazan, bütün celadeti ve munisliği ile yanık bozkırların alabildiğine uzandığı Anadolu şehirlerinde soluklanmaktadır her yıl. Bütün saflığını, duruluğunu sırtlanarak taşraya misafir olan Ramazan, köylerin sırça köşkleri aratmayan o sıcacık kerpiç damları arasında ve mevsimine göre tarlaların, yazının yabanın alazlanan kavurucu sıcağı altında diller lal olana değin müthiş bir inanç kilidi ile kaim iken, kışın ise ılık yağmurların, pek cevval karların altında, geçmişe dair hikâyelerin ısıttığı hepsi bir dem olmuş derviş gönüllülerin bir göz odada ezan saatini beklerken söyleştikleri ulvi, candan cümlelerle karşılanır.

 

Alıştığımız tatların, kokuların, alışkanlıkların sükûn zamanına varınca, pek şekvacı müstakbel keyif ehlinin ağzını bıçak açmaz olur. Nasılsa gözü tok bir niyetle sabrettikleri mevzuu, şunun şurasında otuz günlük bir perhiz provasıyla kaimdir. Fakat takdire şayan bu hal, mevsimlik tatlı bir anı hükmündedir çoğu zaman. Hani evlerimize konuk olan o tatlı telaş ve şenlik, yıkılacak bütün günahların kefareti olacaktır. Her yüzde okunan ve dalga dalga yayılan iç huzuru, bütün sokakların, caddelerin gönülleri okşayan süruru ile revnaklanır o saatlerde. Gece yolcularına 'seferi' hallerinin verdiği ve bütün göklerin merhamet sükunu ile açıldığı söylenen Ramazan, içimizde biriken ve birikirken kirlettiğimiz isimlerimizin gündüz beklediğimiz duraklardaki şifresi oluverir. Nedir bizleri isimlerimizin sırrına varmaya engelleyen sır? Herkes içinde biraz da Ramazan taşımaz mı sahi? Halimiz bir bahçede izini süren bir nefes ve bir günlük kelebeği andırıyor. Yoruldukça daha çok çırpınan, çırpındıkça izini daha çok kaybeden bir koza kelebeği… Artık rehin bıraktığımız dudaklarımız, dua vakitlerinin misk kokulu heyecanıyla çarpacak secdeye. İki dudak arasında büyüyen yepyeni, dupduru bir dünyaya yürümektedir kalplerimiz. Füsun ve rüya demlerinin, hani üstad Ahmet Rasim'in söylediği “gülleri açmış, sümbülleri, laleleri, zerrinleri, fulyaları yetişmiş, bülbülleri şakıyan otuz günlük bir baharistan” olan Ramazan ile seyretmekteyizdir âlemi. Dünyaya dair ne varsa, uhrevi haleler içinde kaybolan insan tabiatımızı çağıracak yeniden. Aç ve susuz kalmanın tezekkür halini lezzete çeviren melekiyetimiz dirilecek. Fikrimiz yalın, zikrimiz kalbî, şükrümüz asude durulukla çınlatacak geçtiğimiz mekânları.

 

Kimseyi gücendirmeye niyetli değilim ama, Ramazan'ın büyük bir iştiyakla beklendiği Şaban'ın arife günlerinde, güngörmüş, pek un eleyip elek asmış tavırlarla, “nerede o eski Ramazan eğlenceleri” türünden sözümona hayırhah merasimlere hiç ısınamadım. Kemal-i ciddiyetle, halis bir gönlü bulandırmanın hiç taraftarı olmadım. Aklım hep bütün irfanını, yekpare mevcudu ve insana neşe veren manevi ibadet huşusu ile renklendiren rindmeşrep ehlinde kaldı. Onlar ki ibadetlerini neşeye, eğlenceye rapteyleyen anlayışlarıyla uzak birer yıldızdı(r)lar.

Kudreti sonsuz sır bizleri de Ramazan'ın hatırına o uzak yıldızlarına komşu kılar inşallah. Ramazan'ınız mübarek olsun efendim.



Reşit Güngör KALKAN
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Soluklandığımız mavera gölgesi
« Posted on: 28 Mart 2024, 23:37:22 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Soluklandığımız mavera gölgesi rüya tabiri,Soluklandığımız mavera gölgesi mekke canlı, Soluklandığımız mavera gölgesi kabe canlı yayın, Soluklandığımız mavera gölgesi Üç boyutlu kuran oku Soluklandığımız mavera gölgesi kuran ı kerim, Soluklandığımız mavera gölgesi peygamber kıssaları,Soluklandığımız mavera gölgesi ilitam ders soruları, Soluklandığımız mavera gölgesiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes