๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Denemeler => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 24 Mart 2010, 18:22:28



Konu Başlığı: Seher Kuşu
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 24 Mart 2010, 18:22:28
Seher Kuşu

Seher vakti gaflet içinde yatarken penceremin dibinde, ağacın dalında bir münadi (davetçi) kuş, hal diliyle:

“Be hey gafil, ne uyuyorsun seherde?
Görmez misin, saf saf olmuş ordular seferde?
Raksa gelmiş çınlatırlar âfâkı,
Kulak ver sesime vakt-i seherde.”


ifadeleriyle her gün beni utandırır, sıcak döşeğimden kaldırır.

Ba’s-u ba’de’l-mevti andıran seherde, asrın bülbülünü hatırlatıyor bana bu kuş; sürülmüş ve kovulmuşluğun verdiği mazlumiyet ve mağduriyet içinde, tıpkı bizim davetçi kuş gibi:

“Seherlerde eser bad-ı tecelli, (1)
Uyan ey gözlerim vakti seherde.
İnâyetgâh zîdergâh-ı İlâhî (2,3)
Seherdir ehl-i zenbin tevbegâhı (4,5)
Uyan ey kalbim vakti fecirde,
Begûn tevbe(6), becû gufran(7) zîdergâh-ı İlâhi”


feryatlarıyla bizi dirilmeye çağıran asrın bülbülü, uykumuzu kaçırır ve bize mesuliyetimizi hatırlatır.

Her canlı, özellikle insan, hususiyle mümin, ebediyet seferinde olduğu şu dünyada yerinin ve vazifesinin farkında olmazsa, dünyanın çarkları altında ezilmesi, küfrün ve dalaletin karanlığında boğulması, gaflet döşeğinde çürümesi mukadderdir.

Evet, kâinata iman gözüyle bakan insan, her şeyin Yaratan’a itaatteki inceliğini görür. Kalp kulağı ile dinlediğinde “seher kuşu” gibi her şeyin tesbihte, tehlilde ve tekbirde olduğunu duyar ve hal diliyle ne dediğini anlar. İrade sahibi varlıklar olan cinler ve insanlardan başka hiçbir varlığın âtıl ve bâtıl yolda olmadığını müşahede eder.

Bu idrak ve şuur neticesi, Hakk dostunun dediği gibi:

“Ya Rab! Peşîmânem; hacîlem, şermasârem, ez-günah bi-şumârem, perîşânem, zelilem, eşk bârem, ez-hayat bî-karârem, garibem, bî-kesem, ihtiyârem el amân, gûyem af cûyem, medet hâ hem, zidergâhet İlâhi”(* ) der, seherlerde feryat eder.

Tabiat, sebepler, tesadüf ne garip ifade! Her şey “Hakk” diyor. Kulak ister, duymak için seherde.

Seher vakti kapılar çalınır. Açmaya hazır olanlar için şerefli misafirler gelmiştir. İlahî rahmetin tevzî memurlarını göz görmese bile vicdan hisseder. Gönül ve yuva huzurla dolar. Çünkü Nebiler Nebisi (sav) mihrapta, tecessüm etmiş melekler misali Ashab-ı Resûlullah arkada. Bu dostlarla bizi tanıştıran asrımızın ruh ve gönül mimarlarıyla beraber kapının kıtmirleri de, en geride. Cennet kadar tatlı ve huzurlu bu hal ne güzeldir seher vaktinde!..

Fakat üzgünüm, beni bu tatlı dostlar meclisine davet eden seher kuşu, uzun zamandır ‘seccadesi’ne gelmiyor.

Bir kusur mu yaptım, niçin gelmiyorsun? Günlerce bekledim, başına bir iş mi gelmişti acaba? Baktım, uzaktan sesi geliyor, çok sevindim ve sordum. “Ey dost, neredesin günlerdir? Yolunu gözlüyorum.”

Dedi: “Bu vazifeyi Allah cc için yapıyordum, sen deşifre ettin. Korktum, acaba gurur kibir olur mu endişesiyle uzaklaştım. Neticede muhasebemi yaptım: Bu bir vazifedir. İlâhî bir davettir; aczimi, zaafımı ve fakrımı dergâha arz etme bir kulluktur, burada gurur kibir olmaz düşüncesiyle nefsimi ikna ettim. Tekrar ‘seccadem’e, yani, senin pencerenin yanındaki ağaca gelmeye karar verdim.”

Ne kadar sevindim bilemezsin…


(1) Bâd-ı tecellî: İlâhî tecelli rüzgârı, (2) İnayethâh: Medet bekleyen, (3) Zîdergâh-ı İlâhî: İlâhî dergâhtan, (4) Ehl-i zenb: Günahkârlar, (5) Tevbegâh: Tevbe vakti, (6) Begûn tevbe: Tevbe et, (7) Becû gufran: Af iste.

(*) “Ya Rab! Pişmanım; utanıyorum, sayısız günahlardan ar ediyorum. Zelilim, istikrarsız yaşamaktan gözyaşı döküyorum. Garibim, kimsesizim, yalnızım, zayıfım, güçsüzüm, sakatım, âcizim, yaşlıyım, iradesizim. El aman diyorum, af diliyorum, İlâhî dergâhından yardım istiyorum. "

A. Haydar POLAT