๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Denemeler => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 24 Eylül 2010, 16:05:07



Konu Başlığı: Secdelerle yükselmek
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 24 Eylül 2010, 16:05:07
Secdelerle yükselmek


Kainat ve içerisindeki tüm canlı-cansız mahlukat varlıkları, yaratılışları gereği, kendilerine taktir edilen misyon dışına çıkamamakta, kendilerine ilham edilen ilahi irade gereği itaatkar bir tavırla yücelmekte, yükselmektedirler. Rabbin yaradılışta taktir ettiği ve tüm varlıkların yücelmesi, yaradılış sebeplerine uygun bir hareket atmosferine girmesi eylemini secde diye ifade edebiliriz. Velhasıl tüm kainat secdelerle yücelmekte, yükselmektedir. Bu noktada irade serbestiyetine sahip beşerin secdesi asıl bizim ilgi alanımızdır. İnsan tuğyanıyla da, itaat ve teslimiyetiyle de secde halindedir. Secde ettiği, yöneldiği güç adına yücelmekte, aziz ve izzet sahibi olmakta, Ya da küçülüp zelil vari bir yaşam sürdürmektedir. Bu tercihleri itibarıyla beşer ya söz medeniyetine Ya da güç medeniyetine secde etmektedir.

     Şekilsel bir kısım eylemler secde şeklinde ifade edilemez. Secde beraberinde beşer fıtratında bir değişim, yükseliş oluşturur. Hayatı topyekün kuşatmayan bir secde zaten söz konusu olmadığı gibi, ALLAH'a yönelmeyen bir secdede fıtratın derinliklerine nüfuz edip bireysel ve toplumsal Sünnetullah'ı tahakkuk ettiremez.. Bu secde kainatın yöneldiği güç sahibine olmadıkça kainat insan barışı sağlanamaz. Secde makamına oturttuğumuz güç önemlidir. Pratik hayatımızdaki secdelerimiz kimlere ve nasıl olmaktadır? Secdelerin pratikteki tezahürleri nasıldır?Secde sadece beşerin alnı ile burnunu aynı anda yere sürtmesi değildir.

     Secde bu anlamıyla tarihin hiçbir döneminde tasavvur bile edilmemiştir. Secde, hayat tasavvurunun pratize edilmesidir. Secde, ALLAH'tan gayri tüm secde makamlarını hayatın merkezinden atmaktır. Hayatın, insanın tasavvurunda Alemlerin Rabbinden başkaca tasavvurlara meyletmemektir. Secde bir ateş olmalı gönüllerimizde. Öyle ki bizi ALLAH'tan gayrilerine kulluğu, itaate çağıran bir red, isyan olmalı secde edip Rabbine yaklaşmalı insan.

     Secde, vahyin gölgesinde bir hayat için direnme dik durma izzeti ALLAH'a, Rasulüne ve mü'minlere has kılmaktır. Rasül(as)'ın o güzide insanlarla mekke cahiliyesinde gerçekleştirdiği secde inkılabını zamana taşımalı o misyonu çağın cahiliyesine güncelleyebilmeliyiz.

     Secdelerle yücelmek, Rabbe yükselmek esasen beşer fıtratında “İkra-Oku” eylemiyle başlamakta. Bu eylem başlangıçta hemen her dönemdeki cahili düşünce tarafından sorun olmamaktadır. Zaten cahili kültür okuma eylemini reddetmemekte, okumakta, varlığı için gerekli temel ilkeleri okutmaktadır. Rasül(as) ve ashabı Rabbin bu emriyle halkların karşısına geçtiklerinde herhangi bir tepki almamaktadır. Öyle ki “Yaratan Rabbin adıyla oku” emri gelinceye kadar. Bu noktada beşer fıtratı tercih kullanmak durumunda kalmaktadır. Ya Alemlerin Rabbi olan ALLAH adına okuyup secdesiyle yücelip, yükselecek yada esfele safilin bir yaşam tarzını kabullenip, cahili değer yargılarını okuyacak.Fıtri akıl bu noktada seçimini yapacaktır. Rasül(as) ve o örnek sahabe nesli “Yaratan Rabbin adına okuma” eylemine sahiplenmekte, içerisinde bulundukları cahili toplumdan tüm beşeriyete örnek olacak muvahhidi bir toplum örneğini halkların önüne koymaktadır. Beşer fıtratında ilk silkiniş, diriliş bu noktada başmakta, adım adım secde inkılabına doğru ilerlenmektedir. Beşeri Hiçbir felsefenin gerçekleştiremediği fıtrat inkılabı gerçekleşmekte birey kendi nefsine karşı rabbani olan secdesini kuşanmaktadır.

     Çağın en büyük problemi de bu noktadadır. Bu değişimin temel dinamiklerini idrak edip hayata aksettirememe , cahili adet ve geleneklerden sıyrılamama, fıtrat üzerindeki örtüleri kaldıramama hastalığı. Secdelerle yücelip, yükselmek fedakarlık ister, en sevdiklerimizden infak ister. Nefsin istek ve arzularınıa vahyin gölgesinde teslimiyet ister. Tüm ibadetlerimizde Alemlerin Rabbinden razı olmayı, onun rızasından başka secde makamlarına yönelmemeyi ister. Bu noktada her bir muvahhidi gönül secdelerindeki ihlası, takvayı, bireysel ve toplumsal duruşunu irdelemeli dini ALLAH'a has kılmalıdır. Yalnız ve yalnız onu en çok sevmeli, ondan korkmalı; ilahi hitabın karşısında ilkeli durabilmelidir. Zilleti değil izzeti aramalı bunun gereklerini donanmalıdır. Mabudları zelil olanların kendilerininde zelil olacağı gerçeğini unutmamalıdır. İzzeti vahyin gölgesinde bir hayatta aramalı, aksi taktirde zelil olacağını unutmamalıdır.

     İblisin; Adem(as)'a secde etmesi emri karşısında takındığı tavrın beşer fıtratındaki tahribatı tefekkür edilmeli, kainatla uyumlu secdelerimizi kuşanmalıyız. Bugün küresel iblisler müslüman halkların karşısında böylesi bir secde istemekte, yücelip-yükselmeyi sahip oldukları ekonomi, teknoloji, askeri güçle özdeştirmektedirler.Bu iblisler Irak'ta, Çeçenistan da,Filistinde ve sair ümmetin diğer beldelerindeki bu gövde gösterilerini ilk defa sergiliyor değillerdir.Tarih bunların nice örnekleriyle doludur. Fillerle donanımlı orduların,Ad ve semud kavimlerinin ve daha nicelerinin helakları da ortadadır.

     Yeter ki Alemlerin Rabbi olan ALLAH'ın istediği secde medeniyetini onun istediği gibi inşa edelim biiznillah kainat dile gelecek, ebabiller yeniden semalarımızı kuşatacaktır. Yeter ki şu ilahi emre kulak verip gerekleriyle kuşanalalım.

"Hayır; ona boyun eğme (Rabbine) Secde et ve yakınlaş." (ALAK SURESİ / 19 )




ALINTI