๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Denemeler => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 16 Mart 2010, 11:17:16



Konu Başlığı: Sanat ve Güzellik
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 16 Mart 2010, 11:17:16
Sanat ve Güzellik  

İnsandaki güzeli sevme ve ondan ruhî bir zevk alma duygusu, san'at hâdisesini meydana getirmiştir. San'at, güzellik karşısında duyulan heyecan ve hayranlığı, ruha hitap eden şekil, renk ve seslerle ifade etmek için kullanılan metodların hepsidir. En medenî insandan en basitine kadar herkeste güzellik duygusu mevcuttur. İnsanoğlu asırlar boyunca güzel olan herşeyi zevkle seyretmiş, ortaya koyduğu her eseri mutlaka güzel yapmaya çalışmıştır. Fakat bu duyguların gelişmeleri her zaman aynı şekilde olmaz, çoğu zaman kişinin şuurunda bir potansiyel olarak bulunur. Yaşanılan devrin hususiyeti de buna tesir eder. Ruhun maddeye kurban edilmek istendiği devirlerde, estetik ve güzelliğin yerini fayda ve menfaat alır.

Güzeli daha iyi duyan, gören ve alışılmışın üstünde bir uslûpla ifade edebilen kişiye san'atkâr denir. San'atkâr, san'atın mevzuu olan iyi, güzel ve gerçeğin kendisini değil, kendi âlemindekini tasvir eder. Fakat mutlaka eserin numunesi dış âlemdedir. Bunun için Bacon, san'atı, "İnsanın tabiatla bütünleşmesidir" diye tarif eder.

Bir san'at eserini beğenmemizin en mühim sebebi ifade ve güzellikte aranmalıdır. Fakat hem ifade, hem de güzellik için herkese göre değişik ölçüler bahis mevzuudur. Her san'at eseri, hem san'atkâr, hem de hitap ettiği kişiler yönünden muhtelif manâ ve kıymetleri ihtiva eder. Bir eseri beğendiğini söyleyen kişi bile, niçin beğendiğini kolayca anlatamaz. Bazıları eserde gerçeğin ifadesini bulabildiği kadar beğenir. Bazısı gerçekle alâkasını düşünmeksizin sırf bediî zevkine hitab ettiği için, diğer bazıları da bir hatıra veya bir olayın tedâîsini yaptığı için beğenir. Unsurların dengeli yerleştirilişi de onu daha değerli kılan hususlardan birisidir.

San'at tâbiri, yalnız insanların zekâ, tecrübe ve kâbiliyetleri ile kazandıkları, bilgi ve maharetle ortaya koydukları eserlere tahsis olunmuştur. Sun'î veya tabiî tâbirleri bu anlayıştan doğmuştur. Fakat bu sun'î -tabiî ayırımı izâfidir. İnsan da, yaratılan bir varlık olarak tabiatın bir parçası olduğuna göre, insanın yaptığı ile tabiat arasında pek fark kalmaz ve topyekûn tabiat dahi bir san'at eseri olması lâzım gelir. (Sun'u İlâhî). San'at işi bilgi ve hünere muhtaçtır. Bu bilgi ise, ya o işi tekrar tekrar yaparak kazanılır, veyahut ta fikir ve nazariyat yoluyla kazanılıp, sonra tatbikine geçilir. Bunlardan birincisi amelî, ikincisi nazarîdir. Daha hususî ifadesiyle birincisine zanaat veya hırfet, ikincisine san'at denir. Kaba bir tâbir olan "herif" kelimesi aslında hârif-zanatkâr demek olup, esnaf ve zanatkâr ahlâkının bozulmaya yüz tutmasıyla şimdiki manâsında kullanılmaya başlanmıştır. Bu manâda san'at, "Bir şeyi usûl ve kaideye göre yapma tarzıdır" denilebilir.

San'atın menşei güzeli sevmek ve ondan ruhî bir zevk almak olmakla beraber, güzelliğin ne olduğu, enfüsî veya âfâkî mi olduğu, hedefinin ne olması gerektiği felsefeye mevzu olmuş, bir de san'at felsefesi doğmuştur. San'attaki iyi ve güzelin, aynı zamanda faydalı üe alâkalı olduğunu kabul edenler, san'atın insan veya cemiyet menfaatına hizmet etmesi gerektiğini söylerler. Bu fayda maddî de olabilir, ruhu yükseltmek, olgunlaştırmak gibi ahlâkî ve manevî de olabilir. Ahlâk ve faydalılıkla uğraşmayan, saf güzelliğin peşinde koşanlara göre ise, "san'at, san'at içindir". Bu anlayışta olanlara göre bir eserin kıymetli olabilmesi için gayesi olması gerekmez. Halbuki her iki halde de san'at insanı ele almalıdır. İnsanın nasıl bir hedefi olması gerekiyorsa, san'atın da hedefi olmalı ve bu hedef, insanı kendi gayesine ulaştırıcı olmalıdır. Zaten insana mücerret güzellik duygusunun verilmesi, güzel karşısında duyulan zaafın çekiciliği ve sürükleyiciliği ile, o güzelliğin hakikatine nazarlarımızın çevrilmesi içindir.

Serâpâ güzellikler meşheri olan Kâinatın Muhteşem San'atkârı, güzelliklerin iyice açığa çıkması için çirkinlikleri de güzel eserlerin arasına serpiştirmiştir. Sonsuz güzellikteki isim ve sıfatlarının tecellisiyle dünyamızda birbirinden güzel eserler yaratan Eşşsiz San'atkâr, bize kendisini tanıttırmak ve sevdirmek istemektedir. Onun için san'atkâr, kendisine verilen bu istisnaî kâbiliyeti, insanı en hakikî ve en yüce gayesine ulaştırmak için vasıta yapmalıdır.

Dündar DENİZLİ