> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > Denemeler > Ona göre öksüzlük köksüzlüktü
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ona göre öksüzlük köksüzlüktü  (Okunma Sayısı 694 defa)
05 Eylül 2010, 19:02:32
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 05 Eylül 2010, 19:02:32 »



ONA GÖRE ÖKSÜZLÜK KÖKSÜZLÜKTÜ

Ahmet Kabaklı  (Hamurumuzu Yoğuranlar) adlı eserinde kendine özgü nezih bir üslup ve yer yer hayali kurguyla zamanlar arasında hoş geçişler yaparak Mehmet Akif, Yahya Kemal ve Necip Fazıl'ı anlatır. Milletimizin hamurunu yoğuranlara başka mümtaz şahsiyetleri de ekleyebilirsiniz. Nurettin Topçu, Cemil Meriç, Tarık Buğra, Erol Güngör, Sezai Karakoç bunlardan bazılarıdır .. Aslında her biri soğuk, fırtınalı ve karanlık, kapalı ufuklarıyla en zorlu zamanlarda önümüzde parıldayan umut ışıklarıdır. Onlarla yönümüzü bulur, yolumuzu aydınlatırız. Onlar gerçek aydın vasıflarıyla bizim manevi mimarlarımız olmayı dahası bütün bir toplumun kalbi teveccühlerini ve sevgilerini lâyıkıyla hak etmişlerdir. Yerine göre bütün bir milletin hatta bütün bir tarihin kalbi, sesi, vicdanı, seciyesi olmuşlardır. Zaman zaman Akif'te olduğu gibi topluma çok sert denebilecek eleştiriler, uyarılar yaparak, Yahya Kemal'de olduğu gibi ilk gençlik delişmenliğiyle jön Türklerin negatif etkisine kapılıp evden kaçışın çocuksu kahramanı olsalar da sonrasında millete ve tarihe karşı sorumluluklarının hiçbir zaman uzağına düşmemişlerdir. Halis samimi duyguları, yer yer vecd ve kahramanlık ölçüsüne yükselen  coşkulu söylem ve eylemleri gönlümüzde onlar için kurulu makamı müstesna kılmaya yetmiştir. Sonuçta bu güzide insanlar her şeyden evvel bu toplumun içinden çıkan, topluma tepeden, kısık gözle bakmayan şahsiyetlerdir. Onlar bizim münevverlerimizdir. Her birimizin hamurunda bir şekilde onların mayası vardır. O nedenle bizler biraz Âkif, biraz Yahya Kemal, biraz Necip Fazıl’ızdır.

 

İnsanları anlar, anlamaya çalışırken kendimizi onlarla ifade etmek veya kendi değerlendirmemizi onların yaşam ve görüşleri etkisinde eritmek gibi doğru olmayan yöntemler izleriz. Kastım değişen durumlara göre bu eğilimlerden birini seçmenin yanlışlığını söylemek değildir. Elbette baskın nitelikleriyle örnek aldığımız bütün bir hayatımızda bizim için mihenk taşı olan öncü münevverlerimiz vardır. Allah onların eksikliğini vermesin. Çünkü bir toplumun hamurunu hakikaten bu büyük insanlar yoğurur. Ayrıca millet olarak sevdiğimiz insanlarda hiçbir kusur aramamak veya sevmediklerimizde hep olumsuzluklar görme tutumu bizim onulmaz zaaflarımızdan biridir. Belki amiyane bir tabir olacak ama bir darb-ı meselde çok özet ifade edildiği gibi "sevdiğimizi put, sevmediğimizi it etme" kötü alışkanlığından sıyrılmamız algı ve eleştirilerimizin sahihliği bakımından önemlidir. Değilse anlamaya çalıştığımız şahsiyetlerin algılanabilir ve yaşanabilir örneklikleri olmayacaktır, olmamaktadır. Bunun için aydınlarımızı; bu yazıda dikkat çekmek için sadece kimi hususiyetlerine işaret etmekle yetineceğimiz Yahya Kemal'i, yaşadıkları döneme özgü realiteler içinde değerlendirmelidir. Bu realiteler onların zihin dünyalarını oluşturan sosyal ve siyasal gelişmelerin, toplumu her alanda sarsan, yılgınlığa iten savaşların yanında ister pozitif ister negatif etki ve ilişkileriyle olsun düşünce çevresini oluşturan kişileri de içeriyor olmalıdır. Yahya Kemal'in yaşadığı dönem milletin en sancılı yıllarıdır. Yahya kemal bu sancıyı ruhunun tüm katlarında hisseder.

 

Devir kötüdür.

Zor zamanlardır.

Osmanlı zayıflamış yeni gelişmeler karşısında kendini yenileyememiştir. Avrupa'daki sosyal, düşünsel ve teknik alanlarda akıl almaz gelişmeler karşısında müthiş bir gerileyiş, çöküntü yaşanmaktadır. Aydınlar şoktadır, en iyisinin ve iyimserinin bile kafası fevkalade karışıktır. Tanzimat’la birlikte kör bir bilinçle koşullandığımız görüşler bizi kendi tarih şuurumuzdan uzaklaştırmış Tanpınar'ın ifadesiyle hiçbir şeyi hakkıyla göremeyeceğimiz bir gözle bakmaya alıştırmıştır. Jön Türklerle başlayıp İttihat ve Terakkicilere kadar süren hareket içinde genel kanaat batının yeni düşünme ve yaşama biçimi karşısında yenilgimizi kabullenmek ve kendimizi pozitivist modern forma göre yeniden biçimlendirmektir. Bunun için bize ait olan değerlerden hızla uzaklaşmamız gerekmektedir. Asrileşme, modernleşme eğilimi giderek bizi kendimizden utanır hale getirmiştir. Osmanlı hızla toprak kaybetmekte, izlenen politikalar ve nevzuhur fikirler ayrılıkçı unsurların işini daha da kolaylaştırmaktadır.

 

Devir kötüdür.

Zor zamanlardır.

Âkif’in “Asırlar var ki aydınlık nedir bilmez âfâkım” diye ifade ettiği gibi her yan karanlıktır. Aydınlar ve halk o denli çıkmaz bir çaresizlik içindedir ki, Yahya Kemal bir Rumeli gencinin dilinden bu durumu şöyle yansıtır: "On üç senede Türk’ün büyük bir millet olduğunu anladık, zaman geçtikçe daha ziyade anlayacağız zannediyorum. Uyandık, lakin karanlığa uyandık."(1) Burada Tanzimatçıların ve ittihatçıların  sorumsuzca savurdukları hürriyet, eşitlik sloganları ile eriyen milli kimlik ve şuurumuzdan sonra gelen felaketin ardından yitirdiğimiz huzur ve güzellikler karşısında pişmanlık duyguları ifade edilmektedir. Daha da kötüsü milli kimlik ve karakterimizi oluşturan unsurların tasfiye edilmesi daha sonraları resmi politikaya dönüştürülecektir. Gerek Âkif gerek Yahya Kemal Milli mücadeleyi ve sonrasını birebir yaşadılar. Daha sonra milli mücadelenin ruhuna aykırılığı aşikar uygulamalar oldu. Düşünün ki, İstiklâl Marşı’nın yazarını hafiyeler takip ediyordu.(2) Yahya Kemal İnönü dönemi de dahil uzun süre mebusluk yaptı.(3) Ankara'nın İstanbul'a dönüşünü seven şairimizin anlattığı bir anekdot trajik esprisiyle çok ilginçtir: "Vatanperver bir zata yolda tesadüf ettim, beni tuttu, karşısına aldı, çatık kaşlarla, kıvılcımlı gözlerle baktı, dedi ki: "Gözümün önünde bu kadar insan astılar niye sustun? Dedim ki: "Gözünüzün önünde astılar da işte onun için sustum. Çünkü asıl o zaman insanın diz bağları gevşiyor; sesi kısıhyor, bir insanı sehpada kukla gibi sarkar görünce insan, doğrusu isyan edemiyor. Zaten onların maksatları bir yahut beş insanı asmak değil, onları asmakla milyonca insanı susturmak değil mi?"(4)

Bırakınız düşüncelerinizi rahatça ifade etmeyi, neredeyse dudak kıpırtısı delil olarak kullanıp insanların niyetlerinin sorgulandığı, bundan dolayı ceza aldıkları yılların gelişi uzun sürmedi.(5)

Zor zamanlardır. Rüzgar şiddetli esmektedir. Yağmur çiselemektedir. Soğuktur. Sanırım Necip Fazıl’dı; bu vahim tabloyu konu ettiği bir yazısında imanın ve inanan insanların durumunu böyle bir havada sönmekte olan bir ateşin son yalımına son kıvılcımına benzetmekteydi. Gerçek bir dava adamı kimliğiyle haklı olarak ümmetin bu ateş yalımı üzerine kapanmasını ve o son kıvılcımın ihtimamla, fedakârlıkla korumasını istiyordu. Şimdi bizler böyle karanlık, korkulu gecelerden sonra aydınlık geleceğin müjdecileri bir nesil olarak hamurumuzu mayalayan bu aziz öncü münevverlere minnet borcumuzu ifa etmek durumundayız.

Yahya Kemal'i her hatırladığımda Sezai Karakoç'un ilgili dizeleri düşer aklıma

"Bozgunda bir fetih düşü .. "

Bu dizelerde hissettirilmek istenen sadece yaşanan maddi çöküntü değil, ayrıca ruh ve zihin dünyamızın tarumar olduğudur. Bu toz duman içinde milli kimliğin tekevvünü ve tecessüsü noktasında Yahya Kemal derin bir teessürle kendine o en can alıcı soruyu soruyor cevaplarını bütün hayatta arıyordu: "Biz neyiz, kimiz?"(6) Kültür haritamızın ruhumuzun dokusunu bozacak inkırazla daralıp muğlaklaştığı dönemden başlayıp etkileri hâlâ sürmekte olan bu katasrof içinde Yahya Kemal'i son derece safiyane coşku ve hülya seviyesinde de olsa tarihin ve toplumun derinliğinde süren ve sürmekte olan akışa kulak verdiğini görmekteyiz. "Kökü mazide olan ve ati"ye uzanan nokta nokta, damar damar benliğimize işlemiş musikimizi terennüm ediyor, yoğun bir duygu seliyle o hülyayı gerçek bir duyuşla canlı kılmaya çabalıyordu. Kim olduğumuzu belirleyen aidiyet, muğlak bir geleceğe hamle yapmak adına geçmişimizle rabıtamızı kopararak oluşamazdı. Yahya Kemal bu hakikati bir şiirinde çok net ifadelendirir:

 

 “Derler insanda derin bir yaradır köksüzlük

Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük.”

Bu konuyla doğrudan ilgisi bakımından Ziya Gökâlp'le unutulmaz bir anısı vardır. Yahya kemal, yine kafasını ve gönlünü tarihin zevklerine kaptırdığı bir gün Ziya Gökâlp kendisine şairce bir üslûpla

 “Harabîsin harabatî değilsin!

Gözün mazîdedir âtî değilsin!”

diyerek bir çeşit eleştiri yöneltir. Bizim Üstad'da irticai dedikleri nadir tesadüfün sevkiyle şu karşılığı verir:

"Ne harabi ne harabatiyim

Kökü mazide olan atiyim"(7)

Yahya Kemal 'eve dönen adam' olmasının yanında çokluk işte bu dizelerle özdeştirilerek de anılır, anlaşılır. Belki de yine 'ev' motifiyle birbirini mütemmim tarzda O'nu en iyi ifade eden özlü tanımlamayı bu dizelerde buluruz. O belki ileri düzeyde bir fikir adamı değildi ama ruhu bin küsur  yıllık tarihin özlemiyle yanıp tutuşan bir gönül, aşk ve vecd adamıydı. O'na göre bugünümüzü tarihimizle, tarihimizi de günümüzle yaşamak gerekmektedir. Geçmiş ve gelecek birbirinden kopuk süreçler değildir, olmamalıdır. Bu kopukluk ancak kesif bir ruh bulanıklığıyla, şiddetli zihin kaymasıyla mümkün olabilir. O zaman da ışığı, aydınlığı ve aşkı sönmüş idealsiz bir yaşam sürersiniz. Zamanın aydın geçinenleri işte böyle çürümüş ruhların sahibi olarak milli şuuru yükseltecek aşk ve kudretten yoksundur. Yahya Kemal bu hassasiyeti bütün bir hayatının aksına yerleştirmiş bir şairdir. Aziz İstanbul'unda anlattığı bir anısı bile bu hassasiyetinin ölçüsünü ve dönemin aydınlarının duygu ve düşünce fukaralığını anlatmaya yeter." Eyüp'de türbeye yakın bir mezar taşı vardır. Üstündeki burma kavuktan hemen anlaşılır ki, altında İstanbul'a Fatih'le beraber gelmiş olan Türklerden biri yatıyor; bugün yaşayan en milli şairimizde bu taşta hissedilen Türk ruhu yoktur diyebilirim. Bu taş, fetih devrinin keyifli askeri gibi, önümde kavuğu yıkmış duruyordu, etraf...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ona göre öksüzlük köksüzlüktü
« Posted on: 25 Nisan 2024, 20:19:17 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ona göre öksüzlük köksüzlüktü rüya tabiri,Ona göre öksüzlük köksüzlüktü mekke canlı, Ona göre öksüzlük köksüzlüktü kabe canlı yayın, Ona göre öksüzlük köksüzlüktü Üç boyutlu kuran oku Ona göre öksüzlük köksüzlüktü kuran ı kerim, Ona göre öksüzlük köksüzlüktü peygamber kıssaları,Ona göre öksüzlük köksüzlüktü ilitam ders soruları, Ona göre öksüzlük köksüzlüktüönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes