๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Denemeler => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 25 Mart 2010, 15:22:37



Konu Başlığı: Ölüm Hayatın İzahı
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 25 Mart 2010, 15:22:37
Ölüm Hayatın İzahı  

Bütün zıtlar diye baktığımız her şey bir vahidin birbirine müştak iki yüzünden ibaret. Nebe Sûresi’nde bu gerçek, bir çırpıda ifadesini bulmuş: 'Biz her şeyi çiftler olarak yarattık.' Zevc birbirini tamamlayan veya tamamlama durumu olan her şey.

Zafer Arabası
Sultan olmak dilersen tacı sorgucu unut
Zafer araban senin, gıcırtılı bir tabut.


Bayram
Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var
Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var.


Hüner
O demdeki perdeler kalkar, perdeler iner,
Azrail'e hoş geldin diyebilmektir hüner.

Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber...
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?!.

Necip Fazıl Kısakürek


'Şehirlerimize ölüm, aslında bize ait olmayan bir unsur gibi uğruyor ve onu bir an önce şehir dışına çıkarıncaya kadar rahat edemiyoruz.'
A. Turan Alkan


Bugün ölüm bana daha da yakınlaştı. Guruba meylederek sapsarı kesilen güneşle, geceleri yıldızların arasında tebellür eden mehtapla, ölüm bana bugün biraz daha yakın ve daha sıcak.
Her şeyi hayatla izah ettiğimiz kadar, ölümle de izah etmek mümkün. Çünkü ölüm hem hayattakiler hem olmayanlar için çok şey söyler. Ölüm ve hayat... İkisi de birbirinin gerçeği, bir vahidin (bütünün) iki yüzü gibi... Halbuki biz ölüm ve hayat kavramlarına olduğu kadar hemen her şeye "zıt" gömleğini giydirmişiz. Hem eksik, hem de materyalistçe bir yaklaşım bu. Seven ve sevilen nasıl birbirine zıt değilse ölüm ve hayat da öylece birbirlerine zıt değil. Ya nedir çözüm? Çözüm elbette ki tevhidî yaklaşımda. Felsefede bu yaklaşıma gestalt denilmiş olması pek de önemli değildir. Yani bütün zıtlar diye baktığımız her şey bir vahidin birbirine müştak iki yüzünden ibaret. Nebe Sûresi'nde bu gerçek, bir çırpıda ifadesini bulmuş: "Biz her şeyi çiftler olarak yarattık." Zevc birbirini tamamlayan veya tamamlama durumu olan her şey. O zaman birbirine zıt gibi gördüğümüz şeyler birbirinin zevciyse; acı tatlının, yokuş inişin, ızdırap mesruriyetin, ölüm de hayatın zevci. Bu evlenmede, bütün evliliklerde olduğu gibi nikâh kıyılır ve izdivaç gerçekleşir.
Hz. Mevlana hayatını ölümüyle bütünleştirdi ve bu bütünleşmenin şehrayinine de şebâi arus dedi.
Yeniye, iyiye, mükemmele doğru yürümek adına kötü, çirkin ve demode olandan sıyrılmak için defaatle ölüm..

Yunus'un ölüme yaklaşımı da Hz. Mevlana'dan farklı değildir:

"Yunus öldü deye salâ verirler,
Ölen hayvan imiş âşıklar ölmez."


Evet, âşık olmayanların yakasından düşmez ölüm. Zira hayatın aşkı olan ölümün, âşıklar için söz konusu olması düşünülemez. Yanmış yanmaz, ıslanmış ıslanmaz, bu mühim bir kaidedir. Ölüm de buna dahil. Sokratın Yunan Senatosundaki savunmasının son sözleri de bu kaideye yürekten bağlı olduğunun en açık işareti:

İdam edilmemle size göre ben ölüme gidiyorum, sizse hayata. Fakat kimin daha hayırlı bir yere gittiğini ancak ALLAH bilir.

Pek çok filozof, ölümlerini bekâr bırakmıştır, yani ölümü kabullenememiştir. Meselâ hayatı bu âlemde, ölümü de öte âlemde sanıyordu Aristo. Öyle düşünüyordu, belki de öyle rahat edeceğini umuyordu:

Ben varken ölüm yok; ölüm olunca da ben olmayacağım sözü teselli adına fena bir laf da sayılmazdı hani!

Fakat ne olursa olsun, ölüme karşı şairin sevgilisine dediği gibiyim: "Ne seninle oluyor, ne de sensiz." Bekliyorum metanetle onu. Ayağına gitmeyi tezellül sayıyorum. Âşık maşuk ilişkisi varsa aramızda, ben gitmesem bile onun ayağına, o bir gün gelecektir muhakkak bana, diye düşünüyorum.

Hüseyin ODABAŞI