> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > Denemeler > Okumakla yaşamak arasında
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Okumakla yaşamak arasında  (Okunma Sayısı 799 defa)
06 Eylül 2010, 15:07:49
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 06 Eylül 2010, 15:07:49 »



Okumakla yaşamak arasında

Bir ses çağırır bizi, gideriz.

Bir ses duyar gideriz.

Okur için bilmeceyi andıran hayatın sırları, sınırsız alaşımlarla söze dönüşen seslerle; kelimeler, cümleler, ifadeler çağlayanında çözülecek sanılırken efsunlu akışkanlıkta daha da çoğalır. Bir seste, bir sözde gizli anlamın büyüsüne kapılıp gidersiniz. Bir muamma dünyasında aradığınız sır gibi, meçhul gibi bir şeydir aslında. Okur bir yanıyla yitik sesler, saklı sözler arayıcısıdır. Bakalım onlar hangi sır perdesini ummadık, umulmadık bir yerde aralayıp hayata katılacaklar. Bir ses duyar ve gideriz peşi sıra. Düşümüzün, düşüncemizin en tenha yerlerine bir yolculuk gibidir bu gidişler. O tenha, o sanki kelimelerin ilgisiz yalnızlıklarıyla sessizlik giyindikleri cevher ne kadar cevvaldir. Orada yeni bir gerçeklik inşa ediliyor gibidir. İçimizi, dışımızı, dört yanımızı saran bir gerçeklik.

Hakikat gündelik koşuşturma içinde nesnel görüngüler ve yine nesnel mecburiyetler boyu sürüp giden rutin realitenin dışındadır. Bir şey daha var; sanki bir hakikat tasdik edilmiş, onaylanmış aklın kabul sınırlarının dışındadır veya dışında olmalıdır. Böyle bir iç gerçekliktir okurda oluşan ve orada gerçeklik yaşanmışlıkla değil de yaşanmamışlıkla, daha doğrusu yaşanamayışlıkla ölçülür olmuştur. 1950'li yılların Paris'inde bir yayınevi kitaplarının reklâmını yaptığı afişe 'Yaşamanıza imkân olmayan şeyleri okuyunuz' yazar.(1) İnsan varlığını asıl merak damarından tutup yakalamaktadır bu slogan. Burada 'gerçeklik' yaşanabilirlik sınırlaması içinde kabul edilmiştir. Yaşam ise dokunarak hissedilenlerden ibarettir. Oysa yaşanması imkânsız olan şeyler de gerçektir. Üstelik onlar yaşanılmayacak seviyede üstün, aşkın gerçekliğe tekabül edebilirler. Hatta okuyarak edineceğimiz veya ulaşacağımız gerçeklikler yaşayarak duyduklarımızdan daha az haz verici değildir. Ayrıca insan yaşadıklarından daha fazla yaşamadıklarını, yaşayamadıklarını merak eder. İster duygusal, ister zihinsel olsun birebir temas kurulamayan olgular karşısında her zaman tatmin edilmez bir merak uyanır. O soyut ve sanal alanlara yönelerek anlam boşluğumuzu doldurmakla kalmaz ayrıca bu yöndeki faaliyetimizden mutluluk duyarız. Okumakla kazanılan mutluluğun ciddi sebeplerinden biri elbette bize yansıyan hayatın farklı biçimlerini kimselerin bilemediği açıdan algılama ayrıcalığını yaşamaktır. Siz buna bilinenin ayrımına varma ya da ayrımına varılanı bilme zevki de diyebilirsiniz.

Okumak bizi özel, ayrıcalıklı birikimlerin yaşantıların sahibi yapar. Giderek bu oluşum iç dünyamızda yoğrulup zenginleştirilmiş verilere dönüşerek hayata katılır. İnsan bilginin ve düşünmenin tadına varmaya görsün. Onu yaşanır kılmak için çabalar durur. Burada sözü edilen yaşantı özellikle duyum yoğunluğu ve sezgi zenginliği ile iç yaşantısına tekabül eder. Reklâm cümlesi, yaşamı etkili bir motif kışkırtıcılığıyla kullanarak alttan alta okuma edimini yaşama geçirmeyi, yaşamla bütünleştirmeyi amaçlar. Okumak bir yaşama biçimidir André Maurois'in deyimiyle bir sanattır. O'na göre 'Okuma sanatı her şeyden önce, yaşamı kitaplarda bulmak ve kitaplar sayesinde onu daha iyi anlamak sanatıdır'(2) Az önce sözünü ettiğimiz reklâm sloganı, açı farkıyla hemen hemen aynı şeyi söylüyordu. Bütün bu yaklaşımlara göre okur, normal hayat içinde yaşayamayacaklarını okumaktan zevk alır/almalıdır.

Bir harf, bir kelime çeker bizi gideriz.

Mahalle arkadaşlıklarınkine benzer iki mutlu çocuk gibi Sacit'le ben kol kola. Şehrin gürültüsü umurumuzda bile değildir. Elif elif diye gezip tozduğumuz bir hafta sonudur. Sahaflardayızdır. Renk renk, çeşit çeşit kitaplar. El uzatsan o uzak o muammayla iç içe gerçeklere dokunacaksın. Bu raflarda lügatler var. Unutulmuş, zamanın toz toprağı üzerlerini kapatmış kelimeler. Kimileri coşkuyu, kimileri hüznü taşıyor. Kimilerinin rengi solmuş tutuklanmaktan. Yasaklanmaktan, açıkta kalmaktan, dışlanmaktan, kovulmaktan bitap düşmüş bazıları. Renklerini, müziklerini yitirmiş gözükseler de, sessizlikleriyle bile devrim patlıyorlar aslında. Kış ortasında çiçek gibi, güneş gibi açıyorlar, muştu gibiler, davet gibiler, ilham gibiler kötü zamanlara karşı sessizliklerini giyinseler de. Böyle söylerim. 'Susku ve sessizlik aynı anlama mı gelir?' diye sorar dostum. 'Gelmez' der, kimi kelimeleri tozlu sayfalar arasından çekip üzmeden, örselemeden çıkarıp O'na gösteririm. 'Canlılık aşısı olarak hayata katmalısın bütün bunları' Bazıları ne çok şımartılmıştır. Onları da görürsünüz. Hepsi bir sembol, hepsi bir mana. Yaşamla bağlantılarını, ilişkilerini kurduğunuzda varlığa nitelik kazandıran diyalektik, ruh ve zihin dünyamızı nice anlamlarla ikmal etmiştir. Özsuyunu hangi uzun, temiz ırmaklardan içerek üreten hayat ağacının dalları, yaprakları, çiçekleriydiler o kelimeler. Ve şimdi yaşanmış anıları, yaşanacak anları adlandıracak temsil ve ifade gücüyle belleğimize, oradan sözlüklere taşındılar? Söz'le yaşam ilişkisi arasında okurun dünyası böyledir.

Söz deyip geçmeyiniz. Söz kutsaldır. Bir tek harf bile neleri değiştirmeye muktedirdir. Bunu en iyi şairler bilir. Bir tek harfin göçmesi anlamı da göçürür. Bir tek harf bakışları, duruşları, yaşamı değiştirir, akışı bozar. Aşkı, hasreti, öfkeyi, sabrı, erdemi kimileyin bir tek kelimeye, o kelimede de hususen bir tek harfe yükler şair. Harf oracıkta, o kullanımda eşsiz bir tını, müthiş bir içerik kazanır; vurgunun, ritmin, kalkışın, gidişin bütün yükünü neredeyse tek başına sürükler. O harf; o zaman, orada kendi sınırlarını aşmıştır. Alt tarafı bir harf, bir kelime değil midir? Bir tek harfle değişir anlam. Bir tek harfle yatışır kabaran iç ırmakların. İsyanın ve itaatin arasında bir tek harf vardır. Onun için aşk da, inanç da, direnç de bir harfe gizlenip yüreğimize girerler. Kalbinize düşen o bir tek kelimenin dal budak salmasıyla oluşur düş ve düşünce çınarınız. Kalbim, aklım, hayallerim bir tek kelimeyle büyür yerine göre. Aklımın, yüreğimin tam orta yerine düşen bir tek kelimeyle tutuşur benliğim. Bir tek kelimeyle kopar tufan. Bir tek kelimeyle yeşerir can eviniz. Elif kıyama durmuştur buradan bakılınca. Lâm ibadete hazırlanmaktadır. 'He'nin iki gözü iki çeşme.' Nun üzerine masallar söylenir.

Sacit, 'Bak. Bu raflarda da tarih var' diyor. Bakışım raflardaki kitapları tek tek geziyor. Onlara bakmak, isimlerini, eski neşriyatı, yeni çıkanları, neyin nerede olduğunu, piyasada nelerin olup olmadığını (piyasa dedim değil mi? Eyvah!.) bilmek bile bir hoşluk veriyor insana. İnsan böyle bir yerde olsa ve hiç çıkmasa dışarı. Saatler boyu onlarla hemhal olsa. Çehov'un bahis öyküsündeki idealist genç avukatı gibi, sayfalarda saklı dünyalara gitse. Kimileyin derin, ağır bir retoriğe katılsa görülmez bir dinleyici olarak. İstediği anda yüzyıllar, binyıllar öncesine filozofların tartışmasına müdahil olsa. Hatta retoriğin akışını durdurup gelecek zaman haberleriyle söze katılsa. Diyaloglar tam istediği gibi gelişse. Başka bir kitapta tarihin tozunu dumana katan savaşlarının en sıcak yerinde yine hayali kişiliğiyle en korunaklı biri olarak bulunsa. Dünyanın en nefes kesen diplomasisi yapılsa yanı başında. En güzel kızlara âşık olsa, en güzel yerleri gezse. Ve bütün bunlar maddi yaşamın gerçekliğinden daha sarıcı, etkileyici olsa. Herman Hesse'nin okuru gibi. Şimdi O'nun 'Çok Kitabı Olan Adam' öyküsünü hatırlamanın tam zamanı. İsminden de anlaşılacağı üzere öykü çok kitap okuyan, dünyası kitaplardan ibaret olan, Pamuk'un deyişiyle kitap sayfalarında kaybolarak mutlu olan bir kişiyi konu eder. Okur, yazarla birlikte kahraman, hükümdar bile olmuştur. Yasalar koymuş, yasaklara uymuş ve bir insan olarak sessiz bir onur duygusuyla, ruhsuz dünyanın keşmekeşinden çıkmış ve ışığa yönelmiştir. Yalnız haydut öyküleri, aşk öyküleri okuyup zevk almamıştır. Hayır, onlarla birlikte sevmiş, birlikte öldürmüş, birlikte ağlamış, birlikte günah işlemiş, birlikte gülmüştür. Caniliğin, yokluğun, yanılan, dalgalanan içgüdülerin ve şehvetin uçurumuna düşmüştür…o titreten, korku veren sonsuz hazla çirkin olanı, yasak olanı deşelemiştir.   

Öykü kahramanımız gibi, İflah olmaz bir okur kendini kitap sayfalarında kaybeder. Orhan Pamuk, Nobel konuşmasında okur ve yazarın sanal dünyasını kendi özel deneyiminden yola çıkarak anlattığı bir yerinde şöyle der: 'İnsan, tıpkı iyi bir okurun bir kitabın sayfaları içinde kaybolması gibi, karşısına çıkıveren bu yeni âlemin içine hemen girip kaybolmak ister.' Sanal bir dünyada kaybolmak; dokusu gevşek insan doğamızın gereği dışında, biraz da kıyısına düştüğümüz gerçek hayatın mecburiyetlerini göze alma zahmeti ve zorluğundan da kaynaklanıyor olmalıdır. Gözlerimizi kitap sayfalarına çevirmek orada kelimeler dünyasında özel bir âlem kurmak realite dünyasına gözlerimizi kapamayı zorunlu kılar mı? Bu soruya her okur ve yazar kendi özel tercihlerine, önceliklerine göre karşılık verecektir kuşkusuz. Pamuk, aynı konuşmanın bir yerinde 'Yazı deyince' der, 'önce..tek başına kendi içine dönen ve bu sayede kelimelerle bir yeni alem kuran insan gelir gözümün önüne' ve devam eder: 'Yazmak, okumak sanki bir dünyadan çıkıp ötekinin başkalığı, tuhaflığı ve harika halleriyle teselli bulmaktı(r)' Pamuk'un kendisiyle özdeştirerek ve örtüştürerek çizdiği okur (ve yazar) tipi tam da kitap reklamındaki cümleye uygun düşmekte veya Çehov'un genç avukatıyla benzeşmektedir. 

Dışarıda olup bitenlerin gerçekliği sanal düzlemde oluşan yaşantıyı gölgelemeli, geride mi bırakmalıdır? Okur için ayrı gibi gözüken bu iki âlem birbirini itmekle mi, çekmekle mi var olurlar? Okurun dünyası denildiğinde kitaplarla, kelimelerle kurulan bir dünyayı kastedilir. Onun dünyası doğal olarak yaşanan gerçekliklerden ayrı, kurmaca bir dünyadır. Bu kurmaca dünya aynı anda hem sesler, sözler, kelimeler boyu etkilenimlerle, hem de kitaplar üzerinden özelleştirilmiş düş...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Okumakla yaşamak arasında
« Posted on: 28 Mart 2024, 18:58:04 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Okumakla yaşamak arasında rüya tabiri,Okumakla yaşamak arasında mekke canlı, Okumakla yaşamak arasında kabe canlı yayın, Okumakla yaşamak arasında Üç boyutlu kuran oku Okumakla yaşamak arasında kuran ı kerim, Okumakla yaşamak arasında peygamber kıssaları,Okumakla yaşamak arasında ilitam ders soruları, Okumakla yaşamak arasındaönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes