๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Denemeler => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 01 Ekim 2010, 14:23:00



Konu Başlığı: Ne gözden ıraksın ne gönülden uzaksın
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 01 Ekim 2010, 14:23:00
Ne gözden ıraksın ne gönülden uzaksın




Kim demişse demiş Gözden ırak olan, gönülden de uzak olurmuş diye. Kimin için söylenmiş, neden söylemişler bunu? Birileri için doğru olsa da bu söz, Senin için yalan yâ ResulALLAH. Sen ne gözümüzden ırak, ne de gönlümüzden uzaksın.
Gönül evim Seninle, hatıranla dopdolu. Ey uzaklarda zannedilen, Mekke'de, Medine'de aranan şanlı Nebî. Adınla ve hayatınla gönlümüzde yaşıyorsun.


Adını duyduğum ilk andan beri, o küçücük yüreğime sevgin güneş oldu, içime doğdu. En başta anacığımın ve çevremdeki insanların, dillerinden düşmezdi adın. Kimdin Sen, o adı dillerden hiç düşmeyen. En güzel, en seçkin bir kelimeydin, saygıyla söylenirdin. Mübarek adın anıldığında eller kalplere doğru götürülürdü. Bir dua yükselirdi dillerden; " ümme salli ala seyyidina Muhammed." Küçüktüm, bilemezdim o zamanlar bu sırrı. Büyüdüm, düştüm izinin, sırrının ardına. Anlayanlar anlamışlardı, bütün esrarın anahtarının Sende olduğunu. Düğümleri Sen çözebilirdin, şifreleri Sen açabilirdin ancak.



Kimdin Sen, adı dillerden hiç düşmeyen? Adın bile hayatın kadar nurdan bir alev olup, gönülleri tutuşturuyordu. Kimdin? Nasıl biriydin ey Nebî? Bilemezdim o zamanlar. Sonra, çok sonraları da Seni doğru dürüst anlatana pek rastlayamadık hayatımızda. Fâni bir şahsiyet gibi geçiliyordun. Yaptıklarının üstünde hiç durulmuyordu. Hâlbuki o güzel adın vardı dilimizde, hayatımız kadar kıymetli. Anlamasak da hissediyorduk. Bu her şeyi anlatmaya yetiyordu ama gönlümüz daha fazlasını istiyordu. Bulamıyorduk, öğrenemiyorduk bir türlü. Nice insanlar çıkarıldı karşımıza. Tarihler, kitaplar, birçok meşhur simalardan söz ediyordu uzun uzun ama Sen yoktun onların arasında. Nice maharetli eller, nice bin ustalıkla bir yerlere atıvermişlerdi Seni. Tarihin tozlu sayfalarında unutturulmaya çalışılıyordun. Onlar gizledikçe aklım ve kalbim el ele verip, Senin hayatını en ince noktasına kadar öğrenmenin ve bilmenin heyecanına düştüler. Ve sonra gökyüzü kadar berrak bir mavilik içinde, bembeyaz pamuk gibi butlularla çerçevelenmiş bir hayat çıktı karşıma. Sen kitaplara sığamayacak kadar büyüktün, onu anladım çok şükür. O Sendin işte, O Senin hayatındı. Bulutların arasından doğan bir güneş gibi içimi ferahlattın. Kalbimdeki sıkıntıları bir bir yıktın attın. Varlığım varlığınla anlam kazandı. şefkat ve rahmet ülkene misafir oldukça çoğaldım, büyüdüm, geliştim. Kısacık ömürde hiç kimsenin yapamayacaklarını yapmıştın. Küçük büyük herkes sevdalındı Senin. Anasından, babasından, nefsinden, her şeyinden çok sevmişlerdi Seni insanlar. Hak ediyordun bunu çünkü. Sen de onları herkesten çok seviyordun...


Yanan kalbe devasın Sen


Bulunmaz bir şifasın Sen


Habib-i Kibriya'sın Sen


Muhammed Mustafa'sın Sen...


Yâ ResulALLAH! Yanmak mukaddes bir gaye uğruna, gösterdiğin yolda yanmak, tutuşmak güzelmiş meğer.



Senden uzak kalmak, Senden ırak olmak nasipsizliğin en beteridir. Su Sende, şifa Sende, serinlik, ferahlık Sende. Adını bir kerecik olsun anınca sönüyor yüreğimizdeki ateş, diniyor sızılar yâ ResulALLAH.



Kim demişse demiş ama biz demedik Gözden ırak olan gönülden de olurmuş diye. Bu söz kim için, hangi zaman ve hangi mekânda söylenmiş olursa olsun asla doğru diyemiyorum. Senin için ise büsbütün yalan yâ ResulALLAH. Senin için yalan Sevgilim. Biz Seni unutmadık ya ResulALLAH. Sen bize içimize çektiğimiz bir nefes hava kadar yakınsın. Farkında değiliz, dört bir yanı kuşatan ışığının. O uçsuz bucaksız rahmetinin farkında değiliz. Rabbim Senin elinle, dilinle uzatmış rahmetini bize. 124 bin peygamber arasından, Sana ümmet etmiş bizi. Bu şeref yeter bize, yeter de artar ya ResulALLAH. Biz Seni hiç unutmadık. Sen gönül tahtımızın tek sultanısın. Ne gözden ırak, ne de gönülden uzaksın yâ ResulALLAH. Sen bize bu kadar yakınsın işte.


Ne Gözden Iraksın, Ne Gönülden Uzaksın dedimya..işte bu gece..Gökyüzüne bakıyorum, kainatı heceliyorum. Mekke'yi, Kabe'yi okuyorum buradan... Sırlar seninle çözülüyor... şifreler anahtarsız çözülmüyor... Bütün esrarın anahtarları Sendedir ya ResulALLAH... Sen bize Yaradan'dan armağansın, bu sevinç yeter de artar bize...


Zaman zaman gölgelense de nurun, ebediyen silinmeyecek adın...Silemeyecekler...Yaradan'ın yazdığı silinir mi hiç... Sen Muhammed'sin, Mustafa'sın... Sevgilimizsin, Efendimizsin...


Ya ResulALLAH, adını anmadığım zaman uzak, çok uzak çöllerde tek başına kalmış bir yolcu gibi şaşkın ve biçareyim... ümidini yitirmiş bir divaneyim... insanların çektiği sıkıntıların nedenini anlayabiliyorum... Senden uzak olmak, güneşten mahrum kalmak demek, ışıksız yaşamak demek... Karanlık bir gecenin, bir anın ızdırabı bile yeter insanı çıldırtmaya.... Bizim cılız ışıklarımız, evlerimizi ve şehirlerimizi aydınlatmaya yetmezken, Senin nurun kainatı aydınlatıyor, gönülleri ışıldatıyor...


Usul usul girdin hayatıma, güneş gibi kırmadan, incitmeden ya ResulALLAH. ..Yer ettin gönlümde ebediyen... Seni sevmek de bir ibadetmiş adını söylemek de, onu bildim onu anladım bu gece...


Seninle çoğalmayan, gösterdiğin pencereden bakmayan gözler ışığı göremiyor... içimizdeki şefkat ateşini yakıyor, yandırıyor o zaman... Bir damlayı ummanına kat. Coşkun bir deniz olup çağlayayım Ebubekir gibi... Bütün insanlar adına cehennemin içinde bile yanmaya razı olabilelim o kahramanlar gibi... Cehennemden betermiş şefkat ateşi... Onu Söndürecek Sensin, Marifetullahtır ancak... Yetiş imdadımıza ey Resul, yetiş...
 



ALINTI