๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Denemeler => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 21 Mayıs 2010, 05:39:21



Konu Başlığı: Mektuplar Göndersem
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 21 Mayıs 2010, 05:39:21
Mektuplar Göndersem

Peykler, güvercinler yok, dostlar; telefonlar yavan kalıyor şimdilerde. Özlemlerimizi bembeyaz bulutlara yükleyip rüzgâra emanet etsek, rüzgâr alsa götürse emanetimizi diyar-ı yâre, satır satır yağsa yüreğimiz. Ve şöyle bir gülse mahzun gözlerimiz.

Serde gurbetlik varsa, özlüyor ve özleniyorsak, hasret duyduklarımızın ardından Mevlâna gibi “Gel ey ki, canım cemalini gözlemede, gönül ayrılığın derdiyle feryat etmede” inlemelerine kapılıyorsak, telefonlar da meramı anlatmaya kâfi gelmiyorsa kaleme kâğıda sarılıp mektup yazmalıdır. Mektup yazmak, susarak hatta yanarak konuşmaktır. Hem, üç beş cümlelik konuşmalar mektuplardan duyduğumuz heyecanı vermiyor. Öyleyse, şöyle özenle seçilmiş kâğıtlara, özenle seçilmiş cümleleri ilmik ilmik düğümlemeli değil midir?

Bize ait en sahih hisler mektuplarda buluyor ifadesini. Ali Çolak, mektupları konu edindiği bir denemesinde: “Mektup bir itiraftır aslında. Yapmak isteyip de yapılamayanlar, pişmanlıklar, hülyalar, bir eserin doğum sancıları, sonra şikâyetler; kendinden, âlemden ve yaşamaktan… Aynı zamanda bir fikir mecmuasıdır mektuplar. Okuyanlara iyi bir kılavuz, bir ders-i ibret olabilir.” diyerek pek zarif anlatır onu. Öte yandan, Rabbani mektuplar olan yeryüzündeki bütün varlıklar ve hususen hayat mektubu, derin tefekkürlerle okunacak, okuyanlara iyi bir kılavuz, bir ders-i ibret olacak apayrı özellikleri haizdir. Üstad Bediüzzaman’ın: “Hayatın bir kelime-i mektubedir; kalem-i kudretle yazılmış hikmetnüma bir sözdür.” vecizesiyle ifade ettiği gibi.

Mektuplaşmalar; aşkın, özlemin, kalblerin en derin noktalarına dökülüp durmasıdır. Ve her mektup, bir bakıma, gurbetin sılaya, sılanın gurbete sessizce hicretidir. Öyle ki, bir umman gibi biriken hasretli cümleleri küçük, beyaz bir zarf ile, bir kuş uçurur gibi salıvermek, yol gözleyenler için ne büyük muştu ne büyük saadettir. Bekleyenin nazarında iki satır mektubun ne manaya geldiğini Şair Ahmet Paşa ne hoş ifade eder: “Yâr, beni bir sayfa mektup ile yâd etmenin sevabını, bin köleyi âzâd etse bulamaz.” Kerem ve Güneş Kasidelerinin şairi, başka bir gazelinde ise: “Sernâme-i mahabbeti cânâna yazmışam./ Hasret risâlesin varak-ı câna yazmışam.” mısralarıyla kendisinin hasret dolu bir aşk mektubuna döndüğünü söyler. Mektupları bunca manalı kılan, ruhlara işleyen ve dipdiri tutan şey hasret ve aşk olsa gerek. Sevdayı, acıyı, ayrılığı kalemin sesine emanet edenlerin elinde, satırların tutuşan alevlere dönmesi bundandır.

Kimi mektuplar daha ilk cümlesiyle döndürür başları: “Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi, gece ve gündüz devam ettikçe, sabah ve akşam geldikçe, ay ve güneş döndükçe, ferkadân denilen iki kutup yıldızı doğdukça ikinizin ve kardeşlerinizin üzerine olsun. Gayretli kardeşlerim, hamiyetli arkadaşlarım ve dünya denilen diyâr-ı gurbette medâr-ı tesellîlerim…” Kimi mektuplar da bir cümlesiyle yüreği yangın yerine çevirmeye yeter: “Arkanızda anılarla birlikte hiç bilmediğiniz özlemleri, gözyaşlarını ve nice hasretleri bırakıp gittiniz o upuzun yollara ve uzaklara…” Daha nice mektupta nice âteşin söz, ruha ve gönle bir lav gibi akar.

Peykler, güvercinler yok, dostlar; telefonlar yavan kalıyor şimdilerde. Özlemlerimizi bembeyaz bulutlara yükleyip rüzgâra emanet etsek, rüzgâr alsa götürse emanetimizi diyar-ı yâre, satır satır yağsa yüreğimiz. Ve şöyle bir gülse mahzun gözlerimiz. Nihayet, ellerimizi açarak, şükürle bezeli bir dua mektubu salıversek ötelere, ne dersiniz?

 Enes BAHADIR