๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Denemeler => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 26 Mart 2010, 17:01:20



Konu Başlığı: Kullukta Derinlik
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 26 Mart 2010, 17:01:20
Kullukta Derinlik  

(http://www.sizinti.com.tr/images/konular/300/14.jpg)

Hayat, dünyaya ve ölüm ötesine bakan yönleriyle, erişilebilecek gayelerle doludur. Vesileler yerine getirildiğinde, varılması talep edilen noktaya varmak, imkânsızın peşine düşülmedikçe, herkes için mümkün ve muhtemeldir. İnsan, hem maddî hem de mânevî yönü itibariyle, yüksek hedeflere ulaşabilecek potansiyele sahiptir. Allah (cc) bu potansiyelin harekete geçirilmesini insan irâdesine bırakmıştır. Herkes, cüz'î irâdesinin temâyülü ve Cenab-ı Hakk'ın buna lütufkâr cevabıyla; kendisini Allah'a (cc) ulaştırabilir. Lütfedilen ihsanları değerlendirip vicdanında kendisini O'na vardıracak yollar açabilir. Terakki mertebelerini birer birer aşıp, aşkın (müteal) bir insan olma makamına yükselebilir. Boğucu dalgalarla boğuşup sahil-i selâmete çıkabilir. Kendi gönlünde Allah'ı (cc) hissedip, gönlünü O'nun misafirliğine hazır hâle getirebilir. Çok zor olan bu yolculukta inayet ve yardımı, Sonsuz Kudret Sahibi'nden isteyerek matlubuna kavuşabilir. Kavuşabilir ama, ilk hareket, ilk gayret, hikmet gereği insanın iradesine bırakılmıştır. Allah (cc) kulunun gayretlerine fazlasıyla karşılık verecektir. Ama O'nun bu vaadi; adımı atana, cehdi gösterene, didinip çabalayana, gayret içinde olanadır. İçinde öyle bir heyecanı duymayana, böyle bir gayret içinde olmayana herhangi bir vaadi, bir ahdi yoktur. Diyebiliriz ki, Allah'a yakınlıkta bütün büyükler, bu heyecanı içlerinde duymuş, bu gayretle yollara revân olmuş kimselerdir. Sadece peygamberlerdir ki, ileride yapacakları büyük hamlelerin, açacakları büyük çığırların mükâfatını önceden almış, sonra da bu mükâfatın hakkını vermiş, vazifeye layık olduklarını icraatlarıyla göstermişlerdir.

İlk adımı atmanın, tutulacak eli uzatmanın, açılması beklenen kapının tokmağına vurmanın başı ise, ihtiyaçtır. Her şeyden evvel, Allah'a (cc) yakın olma adına bir ihtiyaç hissedilmelidir. O'na yakın bir insan olma hüviyetine mazhariyet arzusunu vicdanlarında duyup, bu boşluğun farkına varanlar, şartlardan en mühim olanını yerine getirmiş sayılırlar. Allah (cc) yolunun yolcusunu kamçılayacak, ışığı ve tâkâti kesildiğinde kendisine derman olacak, yol gösterecek, sendelediğinde elinden tutup onu tekrar yola revan edecek husus budur.

Böyle bir sezişe sahip olmayanların, böyle bir duyuştan yoksun olanların, hedefe ulaşabilme ihtimalleri yok gibidir. Bu konudaki diğer önemli bir husus iştiyaktır. Allah (cc) yolunun yolcusu, vicdanında hissettiği ihtiyaç nispetinde bir iştiyak ile talebi tahsile girişir. Her büyük hedefin kendine göre bir zorluğu olduğu şuuru ile hareket eder. Sa'ye sarılıp, azme ram olup, şevkle kanatlanıp, Allah'ın (cc) inayetine dayanıp ufuklarda pervaz eder.

Bediüzzaman Hazretleri, talebelerinden Mustafa Sungur'a bir gün şunları anlatmıştı: "Kardeşim, ben evrad-u ezkârımı yerine getirirken, acaba Hasan Şâzeli Hazretleri gibi yapabilir miyim, acaba onun duyduğu gibi duyarak, hissederek bu işin hakkını verebilir miyim, diye senelerce kendimi zorladım, şimdi ise elhamdülillah duyuyorum." O büyük ruh, bu duyuşa erinceye kadar kim bilir kendini ne kadar zorladı, nasıl imbiklerden geçti, hangi potalarda eridi. Zira zorlama nispetinde işler kolaylaşır, ciddiyetle üzerine düşülürse gâyeye erişilir, bıkıp usanmadan takip edilirse istenen elde edilir.

Görüldüğünde Allah'ı (cc) hatırlatan, kendilerine karşı ister istemez hürmet hissi uyandıran, atmosferlerine girildiğinde meleklerle diz dize olunduğu hissini uyaran bütün büyükler; bitip tükenmez zannedilen yolları tüketmiş, aşılmaz gibi görülen dağları aşmış, yanına yaklaşılamayan ateşlerde yanmış ve şekillenmiş, adanmış ruhlardır.

Evrâd u ezkâr; namazı ve diğer ibadetleri Allah'ın (cc) huzurunda imiş gibi ihsan şuuru ile yerine getirmek, dünyayı bir liman gibi görüp buradan Allah'a yelken açmak, peygamberâne bir derinliğin remzidir. Böyle insanlar Allah'ın bahtiyar kullarıdır. O'na kul olanlar ve kulluklarında derinliğe erişenler ise, başkalarına kul olmazlar. Çoğu kimsenin makam, mansıb, para ve sair çeldiricilere kul olmalarına ise, onlar önce hayret eder, sonra da güler geçerler.

Mehmet Yavuz ŞEKER