> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > Denemeler > Masal Gibi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Masal Gibi  (Okunma Sayısı 904 defa)
20 Mayıs 2010, 15:20:47
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 20 Mayıs 2010, 15:20:47 »



Masal Gibi

Ağaç, ölümden dönüyordu; ölmüşken dirilişe gönderiliyordu, yeniden diriliyordu. Kökler, gövde ve dallar titrediler. Kökler, gövdeden dallara yürüdüler ve yaprağa durdular; sonra hepsi güzel bir tomurcuk dilediler. O tomurcuğun en güçlü dalda, en gür yapraklar arasında açılması için, toprağı, suyu, havayı ve güneşi yardıma çağırıp duaya durdular. Bir dua korosu oluşturdular. Hepsi de bir bahar duasına, bir diriliş duasına sevk ediliyorlardı. Bir diriliş duasının çekim alanına girmiş, meczuplar gibi dönüyor, dönüyor, dönüyorlardı. Dallar, diller duadaydı hep.

Tomurcuğun doğumu için belli ki bir yüce karar zaten çıkmıştı. Bütün varlığı kuşatan aydınlık, toprağı, suyu, havayı ve güneşi kuşatan o aydınlık içi aydınlık, yüce kararı, ağaca ve onu kuşatan toprağa, suya, havaya ve güneşe bildirmişti de bu dua başlamıştı. O tomurcuk doğacaktı. Bu doğum için de ağacın her zerresi görevliydi.

Ağacın bütün vücudu titredi yeniden. Ağaç, en dipteki köklerinden, en uçtaki dallarına kadar gerindi. Bütün hücrelerine kadar tarifi zor bir hazla ürperdi. O en güçlü dalın ucuna yakın bir noktada çok ama çok tatlı bir kıvılcım çaktı sanki. Bir şimşek aydınlığı çakıp geçti sanki. Ağaç bir daha ürperdi. Önden giden yapraklar, yola henüz yeni çıkan yapraklar sevinçle ürperdiler, öpüştüler. Bu öpüşme faslına uzak dallar da katılmak için rüzgâra yalvarırcasına baktılar, bu genel arzuyu hisseden rüzgâr dallar arasına dalıp onları birbirleriyle sarmaş dolaş etti. Ağaç, aydınlık ve dupduru bir hevesle sarsılıyordu. Ağaç seviniyor, seviniyordu.

Ağaç ışığa sarıldı, sımsıkı sarındı, ışığı bütün hücreleriyle emdi. Topraktan kökleriyle, havadan dalları ve yapraklarıyla aldığı suları bütün hücreleriyle tattı. Ya hava? Ağaç, hep havanın kucağında ve kuşatmasındaydı zaten. Ondan ayrılmak, varlığından olmak demekti, istese de ayrı olamazdı ki. Bağrında boy attığı toprak, onu ayakta tutan ana kucak. Kökleri o anakucağının derinliklerinde diri kaldıkça, kendisi ayakta kalabilirdi. Ama arada bir, o ana toprağın tozlarını gövdesinde, dallarında, yapraklarında duymak isterdi. Sağolsun sevgili rüzgâr, varolsun hep. Ağacı bu mutluluktan da mahrum bırakmazdı. Mevlevî meczupları gibi, bazan öyle bir cezbeye kapılır, öyle bir dönmeye başlardı ki, toprağı tozu öyle bir kasırgaya çevirip ağacı kucaklar, içine alır, sanki topraktan söküp alacakmış gibi onu sarıp sarmalardı ki, ağaç da bu cezbeye tutulup kendinden geçerdi. Kasırga dindikten sonra da vücuduna konan toprakların tatlı dokunuşlarıyla ayrı bir hazza dalardı.

Kış yürüyüşü bitmiş, o uzun kış vadisi zevkle, binbir macera ile atlatılmış, bahar yamaçlarına gelinmişti. Kış hafızası hâlâ bütün canlılığıyla hüküm sürüyordu. Ah o karlar, o dolular, o müthiş fırtınalar neydi öyle. Kardan elbiseler giydim çıkarsınlar istemezdim, diye şiirler bile düşünmüştü. Hele o don geceleri, dallarına, gövdelerine birer yakı bezi gibi sarılan buzlar, bütün vücudunu sımsıkı saran, bir zırh gibi üzerine geçen o muhteşem buzdan elbiseler ne güzeldi. Bazan güneş çıkar, her tarafı şefkatle kucaklar, ağacın bütün vücudunu sıcacık sarar, üzerindeki buzlar hafif gevşeyince, vücudunun her tarafını tatlı bir kaşıntı tutardı; işte o zaman rüzgâr imdada yetişir, tatlı esintilerle ağacı sallamaya başlar, kaşıntılar kaybolur, ağacın bütün gövdesini güzel bir yorgunluk kaplar ve ağaç uyurdu. Uykusunda çiçek rüyaları görür, kökünün rüyalarında âdeta kendinden geçerdi.

Kış, rüzgârların yönettiği müthiş bir senfoniyle geçer, kozmik bir uykunun kollarında görülen rüyalarla dopdolu o zengin baharı uyandırırdı. Düş gerçekleşmeye dururdu. Bu uyanış çok sancılı ve zor olurdu. Önce havada bir ısınma bir yumuşama, sonra sularda bir ılıma, rahatça akma ve her yana sızma, daha sonra da toprakta bir gevşeme, derinlere doğru kökleri çekme, kök uçlarını en yumuşak tabakalardan geçirerek uzatabildiğince uzatma fasıllarıyla başlayan bahar, en acımasız işini dallarda görürdü. Bütün dallar sivilce sivilce kabarmaya başlar, iğne ucu gibi zonklamalar dayanılmaz hâle gelir, bütün dallarda duyulan sancılar hiç çekilmez olur; hele de güneşin dokunuşları, işte o ışık ışık dokunuşlar iyice dayanılmaz bir hâl alırdı. Ancak, rüzgâr, o canım rüzgâr yok mu, o imdada koşar, o biraz ferahlık sunar, baharın tatlı esintileriyle bütün dalları serin bir hoşluğun kucağına çekerdi.

Bahar bir destan gibi gelir. Burçlara çektiği rengârenk bayraklarıyla, sancaklarıyla baş gösterir gelir. Ordularıyla, akıllara durgunluk veren kıyafetleri, silahlarıyla donatılmış ordularıyla bahar, bir destan gibi çıkar gelir. O ne muhteşem geliştir ki, gökler, dağlar, ovalar; dereler, ırmaklar, nehirler, göller, denizler, başlarında bulutlarla, bağırlarında nice umutlarla gülerek, gürleyerek baharı karşılamaya can atarlar. Bahar, yılın en genç, en güzel, en heyecanlı bakışıdır, yeryüzüne. O ne sevdalı bakıştır ki bu sevda bütün tabiata siner, bütün varlıkları sarar. Yürekleri yerinden oynatır. Bahar, ağaçları, otları daha çok baştan çıkarır. Bahar, varlık sahibinin bütün varlıklara bir bayram hediyesidir. Bu hediyelerin karşılığı da namaz…

Ağaç, baharla birlikte bu baştan çıkmanın şaşkınlığı, hattâ sevinci içindeydi. Bu sevincin tarifi kolay değildi. Ağaç, vücudunda bütün yeryüzünün, hattâ yıldızların varlığını duyardı. Gökyüzünde bir yıldız kaysa, sanki kendi dallarından birinde bir yaprak düşüyor gibi olur; yeryüzünde bir insan ölse, vücudunda bir dal ucu kırılır gibi olurdu. Bir yıldız, bir çocuk doğsa, dallarından birinde bir tomurcuk patlıyor gibi olur. Ağaç, daha neler neler duyardı ama kimselere diyemezdi. Ağaç, hem güler, hem de ağlardı. Ağaç, dallarını birer anten gibi görürdü. Çünkü nice sesler duyar, nice sahneler seyrederdi. Görüp duydukları da onu sarsar, sersemletir, yorardı. Görüntüler ve sesler içinde daha çok olumsuz şeyler vardı. Kalb taşıyan, sevgiden, merhametten birazcık iz taşıyan her varlığın üzüleceği şeylerdi bunlar.

Ağaç, baştanbaşa bir mûsikî idi. O bu mûsikîyi rüzgârla birlikte icra ederdi. Rüzgâr söylüyor şimdi o dallarda eski şarkımızı, der der inlerdi. Açıp açıp döktüğü çiçekler, alkışlarla uğurlayıp gönderdiği yapraklar; ruhundan süzüp ambalajladığı meyveler, birer ayrı beste miydi yoksa. Öyleyse onlar hangi iklimlerde söylenip durur şimdi kim bilir? Sık sık gör düğü rüya doğumuna duracağı o çiçekti hep. O nasıl bir çiçek olacaktı, nasıl bir meyve verecekti? Bütün bir baharın bağrından çıkacak, bütün bir kışın birikimlerini alarak yazın kazanında pişecek ve sonbaharın harmanında çile doldurup olgunlaşacaktı. İşte o meyve bütün bestelerinin bir özeti olacaktı. O beste bütün mevsimlerin ruhu, bütün bir yılın senfonisi olacaktı.

Bir gece, bulutsuz bir gece, bütün yıldızları selâmladı ağaç. Bütün yıldızların, yaşayan ve ölen bütün yıldızların ışıklarını içine çekti derin derin. Yerküreyi kuşatan atmosferin havasını kokladı serin serin. Toprağı yaran, içinde damar damar uzanan kökleriyle sanki bütün yeryüzündeki bitkilerle tokalaştı. Dallarının en ince titreşimleriyle havayı sarsarak yerküreyi içten selâmladı. Güneşi beklemeye durdu. Bütün varlığıyla bir dua olarak güneşin doğuşunu karşıladı. Doğan güneş sanki bütün göklerin, bütün bir yeryüzünün sıcaklığı ve sevgisiyle ağaca odaklanmıştı. Ağaç, hazdan ve acıdan oluşan tarifsiz bir duygular yumağıyla kuşatılmıştı. Bütün damarlarında acı ve zevk birlikte akıyor akıyordu. Hem bir döllenme hem de bir doğum duygusunu aynı anda yaşıyordu. Bu ikiz duygunun yorgunluğunu anlatmak imkânsızdı. Acı ve haz karışımı o duygu ne garip bir duyguydu ya Rabb! Ağaç, toprakta mıydı, havada mıydı; yıldızlarda mı, yoksa yerde miydi, belli değildi. Bir garip âlemde dönüp duruyordu. Bazen koyu bir karanlık, bazen de çok şiddetli bir aydınlık içinde görüyordu kendini. Bu hâl ne kadar sürdü, ay mı, yıl mı, asır mı, ne kadar sürdü bilemiyor, bilemiyordu. Işığın, havanın ve suyun sarıp sarmaladığı, bir garip sevda gibi kucakladığı ağaç, tanımsız bir aydınlığın içinde buldu kendini. Kendisi mi bu aydınlığa doğru uçuyor, yoksa aydınlık mı kendisine doğru koşuyordu hiç farkında değildi, hiç... Bu müthiş aydınlığın ortasında birden kendini kızamığa yakalanmış gibi her tarafı sıvama sivilcelerle dolmuş gördü. Bu sivilceler, yani tomurcuklar, dallarda, dal uçlarında, havanın o tatlı boşluğunda birer sızı gibi, bazen de birer tatlı gidişme gibi gittikçe ağırlaşıyordu. Bütün dallar, sanki toprağın ağır çekimine uğramış gibi, yere doğru iyice ağırlaşıyordu. Gündüz güneşin, gece de yıldızların ışıktan ipleriyle boşluğa asılmış gibi duymasa kendini, yerin bu çekimine katlanmak o kadar zordu ki. Vücudunu saran bu sivilcelerin bir kısmı yaprak, bir kısmı da çiçek olarak büyüyorlardı işte. Ağaç gülüyordu. Ağaç kocaman bir tebessümdü. Kocaman bir bahar tebessümüydü, o şimdi.

O müthiş aydınlık gitmiş, o eski, normal gündüz gece ortamı gelmişti. Bir bahar tablosunun ortasında boy atıyordu, ağaç. Yepyeni bir elbise giydin, hayırlı olsun, dedi rüzgâr ve çevresinde tatlı tatlı, serin serin döndü. Bütün dallarını, yapraklarını, çiçeklerini okşadı, sevdi, rüzgâr. Aydınlık, ışıl ışıl gülümsedi ve ne de güzel yakıştı sana bu bahar bayramlığı, dedi. Işıktan elleriyle ve derin bir şefkatle okşadı ağacın her yanını. Sular, ah o tatlı sular! Ağacın bu hâline ne kadar, ne kadar sevindi. Aydınlığın ışıktan yürüyen merdivenleriyle göklere çıkıp bulut bulut birikerek, yağmur yağmur, bazen de şebnem denilen gecenin gözyaşlarıyla inci inci ağacın her yanına yapıştı. Havayla, ışıkla birleşip ağacın ta içine işledi. Gökyüzü, yeryüzü ağaçta buluştular. Ağaç, dört unsurun, yani toprağın, suyun, havanın ve ışığın; dört mevsimin, baharın, yazın, sonbaharın ve kışın buluştuğu, karıştığı, seviştiği, değişip çoğaldığı bir güzel varlık ve oluş sahnesiydi. Bir varoluş kalbiydi.

Bütün bu oluşlar içinde ağaç da kendisini bu dört unsurun ve dört mevsimin tam ortasında görüyordu. Büyük bir v...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Masal Gibi
« Posted on: 28 Mart 2024, 13:47:37 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Masal Gibi rüya tabiri,Masal Gibi mekke canlı, Masal Gibi kabe canlı yayın, Masal Gibi Üç boyutlu kuran oku Masal Gibi kuran ı kerim, Masal Gibi peygamber kıssaları,Masal Gibi ilitam ders soruları, Masal Gibiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes