๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Denemeler => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 21 Eylül 2010, 16:02:57



Konu Başlığı: Kabrin gül kokusu
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 21 Eylül 2010, 16:02:57
KABRİN GÜL KOKUSU



Bir kaç yıl önce kutsal mekanlara, mübarek beldelere gitmeden karataş'ın bir parçasına dokunmak nasip olmuştu... Hani cennetten bembeyaz inip de sonra insanların dokunuşlarıyla kararan taş'a! Yani Hacer’ül-Esved’e…

 

Mevla nasip eyledi birkaç gün önce de yine oralara gitmeden karalara bürünen kare'nin kara örtüsüne elimizi sürdük. Beytullah’ın, ALLAH’ın evinin, Müslümanların kıblesinin yani Kâbe’nin örtüsüne…


Bir de aşkına nice âşıkların, değil canını benliğini verdiği, insanlar arasında sevilmeye en layık olanın kabrinin toprağına... Dokundum ve kokladım... Bir nefes... Bir nefes... Bir nefes daha... Bir toprak bu kadar mı güzel kokardı! Ve bir nefese koca bir dünya mı sığardı!
Ben kokladım her şey, tüm kâinat sanki o toprağın bir zerresinin bir kokusunun bir parçası oldu! Bunca bir “Bir” oldu, Hû oldu! Her nefeste içime Hû doldu!

 

Can’dan bir ağabeyimiz belki dünyadaki en büyük hediyelerden biri ile taltif eyledi şahsımızı. Herkese nasib olmayan, nasib olana değerini bilmesi düşen zarif hediyeler için kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum.

 

Önümüzde Kabe’nin örtüsünden bir parça, Peygamberimizin kabrinin toprağından bir avuç toprak durup dururken elbette bize Aşk-ı Resulden ve Aşkullah’tan söz etmek düşerdi ağabeyimizle. Ne bezi kutsuyorduk ne de bir avuç toprağı! Aitlik ilkesiyle asıl sevileceklere ve de bizi tefekkürle götürdükleri makamlara idi saygımız/sevgimiz.

 

Leyla’nın Mecnun’u bir gün köyünün meydanındaki uyuz, üstü başı pislik içinde bir köpeği öpüp kokladığını görünce çevresindekiler; “Ya delirdin mi, hiç bu sokak köpeği böyle sevilir mi” diye çıkışmışlar. Gönlü aşk ateşiyle dağlanmış, yanmış/kurumuş olan Mecnun yaşlı gözlerle “Siz bilmezsiniz, bu köpek Leyla’mın köyünden geliyor. Leyla’mın soluduğu, alıp verdiği nefes; ayağının değdiği toz var üzerinde bu köpeğin. Siz ne biliyor ne de görüyorsunuz; bu köpekte Leyla’mın kokusu, Leyla’mın ayağının tozu var” demiş. Âşk ehlinin hâli bir başka oluyor işte! Teşbihte hata olmasın ama Müslümanlardaki ALLAH ve resul aşkı da işte böyle şeyler yaptırabiliyor bazen.

 

Hatta bazen gurbette olsak da memleketimizden biri gelse sıkı sıkı sarılır da “Dur seni bir doyasıya koklayayım, memleket havası var sende” demez miyiz?

 

Hakeza bunun gibi peygamberin kokusunu, ayak izini, gölgesini taşıyan her şey başımız gözümüz üstüne! Ama hep ALLAH rızası için… Kabe ki diyor Can ağabey, “ALLAHüTeala’nın nazar eylediği bir cazibe merkezi. Bu sebebten Kabe’nin örtüsü daha bir önem kazanıyor, bu örtü üzerinde o nazarın nurunu taşıyor belki. Bu nedenle örtüye baktıkça ALLAH’ı hatırlıyorum. Ayrıca milyonlarca ALLAH ve resul aşığının gözyaşları ile el açıp dua edip el sürdükleri örtü bu. Onlarının da aşkının dokunuşları, iz bırakışları var. Nasıl sevmeyiz ki bunları göz önüne alınca!”

 

Başta da dedik ya ne kumaş ne toprak tek başına bir şey ifade eder. Onlara bizim nasıl ve hangi aşk ile baktığımız önemli. Elbette her şeyin başı samimiyet, ihlas! Beyazıd-i Bestamî hazretlerine biri gelip cübbesini istemiş de şöyle karşılık vermiş o büyük ALLAH dostu “Sende ihlas yok ise değil cübbemi derimi dahi giysen faydası olmaz!” Bu sebebten eğer gönüllerde aşk, samimiyet yok ise değil bir avuç peygamber kabrinin toprağını koklamak peygamber şehrine gömülsek dahi faydası olmayacaktır.

 

Samimiyetle İslam’ı yaşayabilmek, aşk ile ALLAH ve resulüne bağlı kalabilmek duasıyla Rahman ve Rahim olan Mevlamıza emanet kalasınız.


 


ÜMİD DEMİR