๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Denemeler => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 21 Eylül 2010, 19:15:11



Konu Başlığı: İnsanın en dokunaklı hali
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 21 Eylül 2010, 19:15:11
İnsanın en dokunaklı hali.


Hayata serpiştirilmiş duran bir “İnsanlık hali” tablosu var.

Bu tabloda insanın “yenilmişliği” resmedilmiş adeta.

Umumi manzarada insanlar hayattan kopmuş ve dondurulmuş olarak duruyorlar adeta.

İsteksiz, iradesiz, sessiz, sedasız…

Yenilmiş olanlarımız birer vitrin süsü gibiyiz.

Gövdemizle anlamlıyız.

O tabloda yer bulmak için büyük bir yarış var “yenilmiş insanların” kendi aralarında. Kökü derinlerde bir “isteksizlik hali” hakim.

Öyle ki, bu isteksizlik, eylemsizlik, yenilmişlik bir hastalık gibi yapışmış üzerlerine.

Umut yok, gelecek yok, plan yok…

O muhitlerde, o felçli ruhlarda gün günden beter gibi…

İnsanlık son dönemini yaşarken “mutsuz kalabalıklar” yol yorgunu halleriyle zamanın bu diliminde “oturma eylemi” yapıyor gibiler.

Hareketin olmadığı yerde hayatta olmaz, yere teslim olmuş bu tür hayatlardan bir insanı yücelten, ona mutluluğun kapılarını açan bir harekette çıkmaz.

Umumu bir yenilmişlik var ve gittikçe yaygınlaşıyor.

İnsanlar huzursuz, ruhlar çılgın.

Bedbinlik hızla daha çok aklı esir alıyor.

Hayat zedeler çoğalıyor.

Bu kabullenilmiş “isteksizlik hali” çağın büyük hastalığı gibi duruyor.

Beden ve gönül yorgunluğu fışkırıyor insanlardan.

İradeyi yok etmişler.

Böyle olunca “imkanları” da göremiyoruz.

İstemeyi unutunca hepimiz adı konmuş, rengi, dozu, sesi, tınısı belli bayağı halleri yaşıyoruz.

Sanki yaşamamış gibi…

Sesler yorgun…

Sözler keşik…

Bedenler durgun…

Gövdemizi aşan isteklerimizi taşıyacak bir irademiz yok elimizde.

Umutsuzluğu yenilmişlik ne bir sondur ne de insanın kaderidir.

Fakat bir yenilmişlik olduğu aşikar.

Yine de bu bir “çaresizlik tablosu” değil.

Hızla değişebilir, hızla dönüşebilir.

Oturmayı sahici insanlık hali sanıp aldanan insan, gerçeği bilip, duyup, ona sarıldığında ayağa kalkabilir, koşabilir…

Yeter ki istesin insan.

Silkelensin, kendine gelsin, ruh gücünü yakalasın, aklını devreye soksun.

Büyük zaferler büyük yenilgilerden doğar çoğu zaman.

İnsan kendi potansiyeline, yani bedenine, duygularına, yeteneklerine, aklına, fikrine, gönlüne küstüğünde, kendi eliyle kendini teslim ediyor düşmanına…

Ruhunu esir ediyor ona.

Çare insanın içindedir.

İçine dönmesinde, yaradılışındaki zenginliği keşfetmesinde. Yaratılıp başıboş bırakıldığı yanılgısından hızla uyanmasında.

“Sahipsizlik” algısının oluşturduğu girdaptan füze hızıyla yükselmesinde.

Yenilgileri, mutsuzlukları, bedbinlikleri, umutsuzlukları geride bırakıp gerçek hayat sahibi olmak isteyen ey insan;

İstemeyi keşfet.

İsteme iradesini göster.

İsteme eyleminin peşinde koş.

İnsan olmanın bedelini ödemeye hazır ol.

Bil ki “insan olmak” bedel ister.

İyi bir hayatı yaşamak bedel ister.

Mutluluk bedel ister.

Sevmek, sevilmek bedel ister.

Hayat kurmak bedel ister.

Ödediğin her bedel hem seni hem de insanlığı kurtaracaktır unutma.

İnsan için en büyük bedel ve aynı zamanda en büyük erdem iradenin hakkını verip isteme eylemine sonuna kadar sahip çıkmaktır.

İnsan istemeyi unuttuğunda, ya da isteme iradesini yitirdiğinde ölmüş demektir.

İnsan ancak istediği, isteyebildiği kadardır.

Ve insana isteğinden başka bir hayatta yoktur.

Yaşadığımız hayat, ölü ya da diri, oturuyoruz ya da koşuyoruz her neyse bizim “istediğimizden” başka bir şey değildir.

Beğensek de beğenmesek de elimizdeki bu hayat bizim eserimizdir.

Eğer daha iyisini isteseydik, daha iyisine sahip olurduk mutlaka.

Galiba ya istemiyoruz ya da istemesini bilmiyoruz.

İnsan “istemekten” ibaret bir varlıktır.

Ne istiyorsa, ne isteyebiliyorsa işte insan odur.

Sadece dünyayı istiyorsa, dünyada veriliyor insana.

Ama içinde huzur yok.

Çünkü kalpler ancak ALLAH'la tatmin oluyor.

Akılsız, fikirsiz, gönülsüz, iradesiz ve isteksiz bir insandan nasıl olur da, nefsini aşan, kendini karanlıkta görenlere ışık saçan, bedbinlik hastalığına yakalananlara umut olan, ruhu hırpalanmışlara huzur veren “büyük” bir hayat çıkar?

“Büyük insana” ulaşmak için büyük imkanlar değil, en önce akıl ve kalp izdivacına ihtiyaç var.

İç dünyamızdaki çatışma bitmeden rotayı huzura ayarlamak mümkün değil.

Nasıl bir köyde iki muhtar olmuyorsa, bir bedende de iki kaptan olamaz.

Akıl ve kalp ittifakı bizi gerçeğin bilgisini arama noktasına taşır.

İnsansak, canlıysak, huzur ve mutluluk istiyorsak…

İsteyeceğiz.

Fakat insan neyi isteyecek?

Nasıl isteyecek?

Ne zaman isteyecek?

Ve en önemlisi kimden isteyecek?

Elbette ALLAH'tan…

İyiyi, doğruyu, güzeli, faydalı olanı…

İstemede derinleştikçe, istediklerimizin manevi olduğunu fark edeceğiz.

Bir başka fark edeceğim şey de; önceki istediklerimizin sığlığı olacak.

Sonra sadece Onu yani her şeyin sahibi olan ALLAH'ı isteyeceğiz. Bütün varlığımızla “sensiz bir an dahi olmuyor” diyeceğiz.

İrfan ve idrak ufkumuzda insanlığın bildiğimiz gibi olmadığını gördüğümüzde ise, Kuran'ın anlattığı, melekleri dahi geride bırakan, eşrefi mahlukat olan insanı isteyeceğiz.

Artık büyük huzuru insan olmakta değil, Ona vuslatta göreceğiz.

Ben insanın ALLAH katındaki değerinin istediği şeylerin derinliği kadar olduğuna inanırım.

İnsan “istemekten” ibaret bir varlık.

Ne istiyorsa, ne isteyebiliyorsa işte insan odur.

Mutsuzluklar, ruhların savrulmuşluğu, fikrin dağınıklığı, gönül yorgunluğu hep isteksizlikten kaynaklanıyor.

Kıymetliyi kıymetsizden, kıymetsizi kıymetliden istemekten…

Hayatta en gerçek olan şey istemektir ve gerçek güzeldir.

“Kullarım beni sana soracak olursa, muhakkak ki ben (onlara) pek yakınım.

Bana dua edenin duasına cevap veririm…”

Duamız olmasaydı, yani Rabbimizden istemeseydik onun katında ne kıymetimiz olurdu…

Ne zor şey insan olmak…

Ne zor şey istemek…

İnsan olmayı istemek…

Onun sevgisini istemek…

Israrla istemek…

Vefa göstermek…

Bence insanın en dokunaklı, rahmeti ihtizaza getiren hali “istemesini bildiği” andır.

Mehmet  Gündem 


Konu Başlığı: Ynt: İnsanın en dokunaklı hali
Gönderen: kaptani-derya üzerinde 21 Eylül 2010, 21:48:30
Kullarım beni sana soracak olursa, muhakkak ki ben (onlara) pek yakınım.

Bana dua edenin duasına cevap veririm…”

Duamız olmasaydı, yani Rabbimizden istemeseydik onun katında ne kıymetimiz olurdu…

Ne zor şey insan olmak…

Ne zor şey istemek…

İnsan olmayı istemek…

Onun sevgisini istemek…

Israrla istemek…

Vefa göstermek…

Bence insanın en dokunaklı, rahmeti ihtizaza getiren hali “istemesini bildiği” andır.

Mehmet  Gündem   
 
 

Allah c.c. razi olsun. Faydali bir paylasim olmus.