> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > Denemeler > Heybemde sorumluluk var yüküm agirdir benim
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Heybemde sorumluluk var yüküm agirdir benim  (Okunma Sayısı 735 defa)
02 Eylül 2010, 18:45:12
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 02 Eylül 2010, 18:45:12 »



HEYBEMDE SORUMLULUK VAR, YÜKÜM AĞIRDIR BENİM

“İnsan üç beş damla kan ırmak üç beş damla su”

 

Necip Fazıl Kısa Kürek “Sakarya Türküsü” adlı şiirinde, böyle başlıyordu bir insanın serencamını anlatmaya. Üstat insanla ırmak arasında bağlamı böyle sağlıyordu. Oysa insan sadece etten, kemikten ve bu ikisi arasında bir tutkal görevi gören kandan ibaret değildir. İnsan beden ve ruh ikileminden müteşekkil bir varlıktır. Onun asıl ayırıcı vasfı ilahi bir lütuf olan akılla müdrik olmasıdır. Hak ile batılı, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini birbirinden ayırması ve amellerini güzelliklerle tezyin etmesi.

           

Tasavvufta ‘insan-ı kâmil’ olgusu vardır. İnsanın tam ve mükemmeliyete ulaşması. Kuran’ın deyimiyle ‘Ahsen-i takvim’ olması yani yaratılışının aslına rücu etmesi. İşte insanın aslına rücu eden bu yollar, insanlardan geçiyor. Buna göre her insan diğer insanın bir parçası, insanın ‘Ahsen-i takvim’e giden yoldaki katmanlarından biridir. Müdrik insan ise her insan diğer insan da kendi hallerinden birini görür.  Ya da kendinde ondan bir şeyler görür.   Dolayısıyla bütün insanlar bir bütünün parçaları misali birbirini tamamlayan parçalardırlar. Her insan bir başkasına bu gözle bakmalıdır. Ben de ondan hangi parçalar var ya da ondan ben de hangi parçalar var ki, bu parçaları bir araya getireyim ki eksik olan bir yanımı daha tamamlama fırsatı yakalayayım. Bunun içinde insanı dolayısıyla onu anlatan tanıtan eserlerini iyi bir gözlemci gözüyle bakmam lazım diye düşünmelidir. Kendisi dışındaki insanların yaptıkları işler, yazdığı kitaplar, portreler, çizdiği resimler vs. hep bu yolda atılacak adımlar olarak görülmelidir. İnsan gelişen ve değişen, değişemeye müsait olan varlıktır denir hep. İşte bu değişim çevresinde olagelen sürece ve insanlara bu gözlerle baktığından vuku bulacaktır. Okuduğu kitaplara, yürüdüğü yollara, yapılan işlere, yaşanan hayatlara bu gözle bakabilenler kendilerini zenginleştirdikleri gibi Ahsen- takvim’ olma yolunda da emin adımlarla ilerleyenlerdir. Bunun için yaşını başını almış bizim henüz farkına varamadığımız şeylerin farkına varmış tecrübe sahibi aksakallı ihtiyar zadelerin sakallarının dibinde oturmak, o dev kayaların sert yamaçlarından damıttıkları ab-ı hayat suyundan süzmek önemlidir.

           

Şems-i Tebriz’inin Hz. Mevlana için söylediği bir söz vardır: "Ey dünyanın sarrafı beni tanı!" Bu bağlamda bu sözü kendi bulunduğumuz köşeden değerlendirecek olursak, insan hem mutasarrıf, araştıran, bilen, gören, akıl eden, hem de tanınmaya ve üzerinde durulmaya en çok değer olan varlıktır. Ünlü Alman yazar Goethe:"İnsan kendini yalnızca insanda tanır" der. Zira insan insanın aynasıdır. Hatta bir adım daha ilerisi insan âleminin, âlemlerin aynasıdır. O âlemlerin kendisinde vücut bulduğu küçük bir dünya, nutfedir. Bunun için başlangıç noktası taşıdığı bu farklılığının gizemini sorgulamaktan başlamalıdır. Bulduğumuz her yanıt yeni ve bambaşka bir dünya. Kendine kendine yetebileceğini, başkalarına gereksinim duymayacağını dillendirenler yaşam serüveninde çuvallayanlardır. Bu nakıs düşünce insanı mutsuz sona doğru kürek çektiren çıkmaz yoldur. İnsan kendisinde olmayan, eksik olan güzellikleri ya da kendisinin kusurlu taraflarını ancak başkalarında gördüğü zaman bunun farkına varabilir. Her insan bir başkasının nazarında ayna vazifesi görülebilir. Tecrübelerin oluşumu böyle değil midir? Her gördüğünden bir şeyler kapma ya da öteleme. Her varlıkta güzelliklerin, çirkinliklerin farkına varılarak kâmil insan olma yolunda ilerleme yolunda ayna vazifesinin olduğu farkındalık.  İnsanı inanılır kılan, neler hayal kırıklığına uğratırken neler insanı dürüst kılar, hangi şeyler insanları hayal kırıklığına uğratıyor, hangi şeyler insanların kırk yıl hatırı sayılır yapıyor, hayatı ve yaşamı neşveli kılan unsurlar nelerdir, kederleri, üzgünlükleri, tasaları, elemleri saklayan ve mutlulukları sağaltan unsurlar nelerdir? Bütün bunlar ancak insanı kâinatın merkezi olan her şeyin kendisi için bina edildiği o şerefli mahlûkatı ve onun tohumlarını tanımakla gerçekleşecek şeylerdir.

           

Onun hakkındaki en özlü deyimlerden birisi de Hz. Ali’ye aittir: “ve tez’umu enneke cirmun sağirun, ve fike’ntave’l alemu’l- ekber. (Sen küçük bir cisim olduğunu sanırsın ama, en büyük âlem senin içinde gizlidir)” sanma ki o et ve kemikten müteşekkil. Kelimeler onda şekillenir en güzel duygular, düşünceler, uçan fikirler, kalbe dolan hisler, fırtınaya dönen feryatların hemen hepsi onda şekle bürünür. Sahip olduğu diğerlerle o bütün bunların hepsine bir mazruf olur. Onda bulunan dil kuru bir et tomarı değildir. Onda harfler sese dönüşür, seslerse dudaklardan inci tanesi gibi dökülen kelimelere dönüşür ve varlıklar âlemine zuhur eder. bu bazen bir yergi olur, bazen övgü, bazen sövgü, merhamet, acı, ıstırap, ya da bütün bunlara bir merhem olan sevgi olur. Onda kulak denen bir olgu vardır ki adeta bir paratonerdir. Kâinatta ses olan ne varsa büyük bir iştahla çekip alır ve çekim alanına girenleri haberdar eder. İnsanı tanımanın bir sanat olduğu âlemde, varlıkları anlamayı görev addedenlerin yaşamında insanı anlaşılır kılan, görmek istediklerimiz, tercih ettiklerimiz, vazgeçmemiz gerekenler ya da vazgeçilmez olan unsurlar nelerdir öyleyse? Pişmanlıkların, yanılgıların ve buna benzer nedenselliklerin farkına varılmasıdır belki de en önemlisi. Bir denge noktası vardır onda. Zoru kolaya çeviren, meşakkati sabırla yoğuran, yokluğu kanaatle bastıran bir yön. Parçaları bir araya getirdiğinde, sırt sırta verince ve muhabbet sarmaşık gibi sadığında kalpleri anlayacaktır insan’ her zorlukla birlikte bir kolay’ olduğunu. Anlayacaktır ‘Allah kimseye gücünün yetmeyeceği yükü yüklemeyeceği…’ Gerçeğini.     

           

İnsan bir öz, özde saklı bir cevher ise kâinattaki bütün oluşumlar bu özü sarıp sarmalayan sarmaşıklardır. Tıpkı ağacın gövdesinde saklı özü sarıp sarmalayan kabuklar gibi. Dolayısıyla cevhere giden yol kabuktan geçmektedir.  Tanıma ve insanı inceleme, onun görüneninin ötesindeki derinliğine inebilmek için irfani geleneğe, ilmi birikime sahip olmak gerektir. İlahi emrin ilk emri olan ’oku!’ emri de bunun anlaşılmasına yöneliktir. Dolayısıyla bu kaygıyı her vicdan sahibinin taşıması gereklidir. En fazla taşması gerekenlerin başında bir neslin tohumlarının kendisine emanet edildiği özel de anneler, babalar, öğretmenler vs. Genelde ise rabbin yeryüzündeki halifesi tüm insanlardır. Her sabah, her akşam ayaklarımıza dolanan, kucaklarımızı dolduran, bağrımıza yaslanan, okullarda dizi dizi önlerimizde dizelenen, küçücük elleri, yumuş yumuş, kemter gözleri, dağınık, toza, dumana boyanmış saçları, çamura belenmiş elbiseleriyle duran körpe dimağların her birinin bir cevher, değerli bir taş, derya içresi inciler olduğu unutulmamalıdır. İnsan bu anlamda bu derya içre hazinenin avcısı ve ayaklarının dibinde, ellerinin içine tutuşturulan bu varlıklardaki incilerin, elmasların, altınların, cevherlerin ve daha nice keşfedilmemiş güzelliklerin birbirinden kıymetli hazinelerin mahzenlerinden gün yüzüne çıkarılmasının kendi elinde olduğunun bilincinde olmalıdır sanırım.

           

İnsanlığın özlenen yere gelmesi aldatanların, çalanların, çırpanların, nesebi bozukların, zalimlerin, menfaatçilerin, müfterilerin, müsriflerin, bezirgânların, düzenbazların, işgüzarların, ezaperestlerin, ziyankârların, değil elindeki gücü kudreti adaletin kılıcı olarak görenlerin, sabiriynlerin, tevazuun, hoşgörünün, yaratılanı yaratan dolayı seven, benimseyen, kanaat ehlinin, alanın değil verenin kabul gördüğü, kuvveti zayıf ve güçsüzü ezmek, sömürmek için değil koruyup kollamak için hakkın hizmetine veren erler yetiştirmenin ancak bu keşfedilmemiş hazinenin keşfedilmesiyle gün yüzüne çıkarılabilecektir. Bunun için insana ve insanın tomurcuklarına bu nazarla bakılmalıdır. Öyleyse, öyle bir nesil yetişmeli ki kini, garezi, öfkeyi, kıskançlığı, zilleti, ümitsizliği değil, affediciliği, sevmeyi, ümidi tercih edenler olmayı damaklarına sürülen bir parmak balın izini ararcasına aramalarına vesile olunmalıdır. Bıkkınlığı, yılgınlığı, ezikliği, korkuyu, nefreti, ataleti, karasızlığı, bezginliği, zorlaştırmayı, yorgunluğu değil, şecaati, cesareti, azmi, kararlılığı, müjdeyi, kolaylaştırmayı birleştirmeyi tercih eden nesiller yetiştirmenin bu değerleri değer bilen her bir varlığı keşfedilmeyi bekleyen gizli bir hazine olarak gören insanların elinde olduğu sanırım hatırdan asla çıkarılmaması gereken mevzulardandır.   

           

İnsanın alabildiğine ucuzladığı modern dünyada hatta neredeyse gelişen teknoloji ile git gide bir araç, bir meta olan insanın bu nakisadan kurtulması da ancak bu gözle bakılmakla mümkün olacaktır. Kıymet biçilemeyecek kadar pahalı olan bu varlıkların ayakaltlarından kaldırılması ve tekrar o bulunduğu yüksek makama yani eşrefi mahlûkat düzeyine çıkarılması da ancak bu gözlükler yoluyla olacaktır. Esfeli safiliyyinden alayı ıllıyyin’e çıkma istidadı vardır onlarda. Asıl olan ait olduğu bu yere, kovulduğu mekâna yeniden dönmesidir. Burada Kafka’nın bir sözünü yinelemek istiyorum: ‘insanın asıl olarak iki büyük günahı vardır, diğerleri bunlardan kaynaklanır: Tembellik ve sabırsızlık. İnsan sabırsızlık yüzünden cennetten atıldı, geri dönemeyişi de tembellikten’.  Bu geri dönüş süreci ancak onun omuzlarına yüklenen ilahi sorumluluk bilincinin farkına varılmasıyla mümkündür. Evet, onda her iki istidat da vardır ve tercih kendisine aittir. Akif’in sözüyle: “muhakkak bir vücudum!”dersin ey insan, fakat bilsen…/senin mahiyetin hatta meleklerden de ulvidir:/ avalim sende pinhandır, cihanlar sende matvidir” fakat engin fiiliyatlarla bezenmiş olan insanın melekler ve üstü derecesine çıkması da daha aşağı derekeler düşmesi de onun kendi ellerindedir. Akif’in diliyle: “nasıl olmak gerektir şimdi ef’alin ki, hem pay...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Heybemde sorumluluk var yüküm agirdir benim
« Posted on: 30 Nisan 2024, 08:42:21 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Heybemde sorumluluk var yüküm agirdir benim rüya tabiri,Heybemde sorumluluk var yüküm agirdir benim mekke canlı, Heybemde sorumluluk var yüküm agirdir benim kabe canlı yayın, Heybemde sorumluluk var yüküm agirdir benim Üç boyutlu kuran oku Heybemde sorumluluk var yüküm agirdir benim kuran ı kerim, Heybemde sorumluluk var yüküm agirdir benim peygamber kıssaları,Heybemde sorumluluk var yüküm agirdir benim ilitam ders soruları, Heybemde sorumluluk var yüküm agirdir benimönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes