๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Denemeler => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 20 Mayıs 2010, 14:20:40



Konu Başlığı: Ham Sevgiler
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 20 Mayıs 2010, 14:20:40
Ham Sevgiler

Bütün yaşananlar boyunca, her şeye gölgesini düşüren gözleriniz vardı. Bu kadar sevgiyi anlamayan gözleriniz, gözlerinizi teyid eden sözleriniz. Henüz bilmiyordunuz: Sevgi istenmeden gizli bir el tarafından kalbinizin içine bırakılır. Ferâgatle, samîmiyetle, gözyaşıyla besleyip olgunlaştırabilirseniz onu, çağları aşabilir ya da ona denk bir şey olarak, bir kalbe kök salabilir.

Kalbleri evirip çevirenden haberli olsa da diliniz, kalbinizin bundan haberi yoktu. Sevginin sırlarından haberdâr olmak için çok toydunuz. Sevgi kitabını okumak için gereken donanımdan yoksundunuz. Sadece harfler vardı dilinizde bazen kelime olan. Sevgi cümlesi kuramıyordunuz henüz. Çok da geç kalmamıştınız. Fakat yola erken çıkmış da sayılmazdınız. Düzene girmiş harfleriniz vardı, o kadar. Hâlbuki cümle için geç kalıyordunuz bilmeden. Benim, başka bir paragrafa geçmem gerekiyordu unutuluşların kaderinden. Açılıp kapanamayan yaraların arasından bir dağ gibi geçerek.

Gamlarla örülmemişti saçlarınız. Gamlarla örülmemişti ama sevgi eli de değmemişti saçlarınıza. Kalbinizin üzerine de mi hiç çiğ damlası düşmemişti? Kırağılarda titrememiş miydi kalbinizin bir yanı? Birçok insan gibi siz de sıcak ve soğuk arasında gidip gelen ve saflaşan damlalardan korkup kaçıyordunuz. Arı şeylerin kadri yoktu kem nazarlar için.

Kovalayan değil, kovalanandınız. Gerçek sevgilerde ise bunlar arasında fark yok. Bilmezsiniz. Ya da kalbiniz bunu bilecek kadar sevme istidâdından yoksun. Gerçek sevgilerde, onun coşkusuna kapılıp doya doya yaşamak var sevgileri. Mantığın dizginleyiciliğine inat.

Dur. Ne acı. Sevginin bir hazine olduğundan haberdar değil binlerce kalb. Elmaslarla yakutlarla dolu hazineyi kalp bir para gibi harcıyoruz. İçinde hazine taşıyan ama o hazineden habersiz olan bedbahtlar gibiyiz.

O kadar çok şey ben merkezli ki, kendimizi feda edebilecek bir ‘sen' göremiyoruz. Ya da seni ben yapacak kuvvetli iksirden yoksunuz. Sevmekten çok, sevilmeye ayarlı kalb ibreleri. İbreler beni gösteriyor. Başka ihtimâllere kapalı kalblerin bir yanı. Ben diyebilecek kadar sevemiyoruz hiçbir insanı. Hastalanan Mecnûn'un yanına hekim gelir. Muâyene başlar.

"Aman hekim, Leylâ'yı incitme!" diyen Mecnûn kadar cünûnu değiliz sevginin. Ya da Mesnevi'de geçtiği gibi kapıyı çalışında "Kim o?" sorusuna "Ben!" diyeni kabul etmeyen has sevgi ehli gibi de değiliz.

Zor. Karşımızdakini ben diyebilecek kadar sevmek. Kendi kadar sevmek başkasını. Her kalbin kârı değil. Göze alamıyoruz kendimizden bu kadar vazgeçmeyi. Bir başkası için kendimize giden yoldan dönmeyi. Bu çağdaki sevgilerin bir adı olacaksa "ham sevgiler" olmalı. Olgunlaşmamış, kendinden geçememiş sevgiler.

Bu dünyadan giderken, bir insanın kalbine sevgiye dair bir cümle bırakmayı göze alamıyoruz. Acılardan geçen zor bir cümle bu. Bir o kadar da bâkîlik vaat ediyor. Hakikî sevgiye dair bir cümlemiz yok. Korkuyoruz kendimizi fedâ etmekten. Harflerimiz var, fakat cümlemiz? Sükût. Kendimizi avutmak için sevgi diye çığlık atan kalbimizin bir yanı rahatlasın diye ham sevgilerin ardına sığınıyoruz. Gerçekten sevemiyoruz; sever gibi yapıyoruz. Kim bilir, belki de kendimizi kandırıyoruz.

 Özlem Üstün