๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 04 Ekim 2009, 22:53:29



Konu Başlığı: Güzellik Şahikası
Gönderen: Zehibe üzerinde 04 Ekim 2009, 22:53:29
(http://photos-a.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs231.snc1/7822_142808112637_89361212637_2784768_3900789_n.jpg)

Bazılarımız güzellikleri ararken, bazıları yağmalar oldu bütün güzellikleri. “Güzellik” neydi? Milâttan evvel tam da bunu sormuştu Aristo’nun üstâdı Eflâtun: “güzel nedir?” diye.


Hep bunun için yarışıldı, hep bunun için dağlar delindi, çöller aşıldı. Sadece bunun için yeryüzünde “ilk kan”ı dökmüştü Kâbil. Bunun için Sâre vâlidemizi görünce Mısır Hükümdârının nefesi kesilmişti.



Niçin Züleyhâ Yusuf’un (a.s.) gömleğini yırtmıştı ki? Niçin, Yusuf’u (a.s.) görünce meyve yerine ellerini kesmişti ki kadınlar? Yusuf (a.s.), Sâre annemizin ikinci kuşak torunlarındandı ve nesilden nesile akmıştı güzellik.



Gerçi şöyle buyurmuştu Aişe (r.a.) validemiz: “Yusuf’u görüp ellerini kesen kadınlar, Efendimizi görselerdi kalplerini keserlerdi.” Biz, o Güzel’i göremedik fakat ardında bıraktığı güzelliklerle on dört asırdır yaşıyor ve hâlâ o güzelliklerle dönüyor dünya.



O eşsiz Güzel’in kokusu ayrıydı, apayrıydı yeryüzünde. Benî Sâd yurdunda iken, yani daha çocukken, akşam evlerine dönen çocuklarına anneler: “Bugün sen Muhammed (s.a.v.) ile oynamışsın” derlerdi. O kokuyla Bâdiye yaylası bereketlenmiş ve gülistân oluvermişti.



Hangi güzellik için incili tahtını, kuş tüylü yatağını, Belh hükümdarlığını bırakıp, sarayını ayaklar altına alıp “fakirlerin sultanı” olmayı tercih etmişti İbrahim bin Ethem (r.h.).



Mekke’li bütün kızların peşinden baktığı, sonra dönüp tekrar tekrar baktıkları Mus’ab bin Umeyr (r.a.) hangi güzellikleri görmüştü de İslâm’ı seçmişti. Aslında “din” güzelliğin ta kendisiydi. Ama zamanla anlamını değiştirdi güzellik. Felsefeye, siyasete güzellik denilmeye başlanıldı. Nasıl geldik bu çıkmaz dehlizlere? Kim, kimler nasıl sürüklediler bu kanyonlara bizi. Biz, biz böyle değildik, değil mi?!



Ne güzel buyurmuş Sevgililer Sevgilisi: “ALLAH güzeldir, güzel(lik)i sever” (Müsned I, 133; Sahîh-i Müslim I, 97) diye.



Lâkin güzel insanlar güzel atlara binip gittiler birer birer. Ondan sonra güzelliğin anlamı kalmadı geriye.



O’nsuz her güzellik eğreti durur nakışlarda, eğreti durur dallarında çiçekler. O’nsuz sazlıklardaki kamış ağlar mıydı Mevlâna istedi diye. O’nsuz bir karınca sesini işittirebilir miydi Süleyman’a. Güzellik Nakkaş’ta. Güzellik O’nun boyasıyla boyanmakta. (Bakara, 138)



Güzellik yerde mi, gökte mi? Güzellik bir müminin kalbinde mi bilinmez! Ki her şey aslında zatında güzeldir. (Sözler, 88)



“Ayna, ayna… Güzel ayna, söyle bana; var mı benden daha güzeli dünyada?” Güzellik aynalarda değil, aynaya bakan güzellerde. Güzellik, kendini görmek için güzel aynalara nazar edende! Yani güzellik “en güzel suret üzerine insanı yaratan” Mutlak Güzel’de. (Tin, 4)



Aynı güzelliklerle zindanı cennet bahçesine çevirmişti, Râbia-tül Adeviyye (r.h.), İmâm-ı Rabbâni (r.h.), Bediuzzamân (r.a.), Genç Saîd’ler, Hüsrev’ler... Aynı güzellikle yalın ayak gezen Bişr (r.h.) için Bağdat caddelerini kirletmezken hayvanlar ve yine aynı güzellikle İbrahim bin Ethem’in (r.h.) suya attığı iğneyi bulup ellerine verirken balıklar, biz tersine çevirdik her şeyi. Şair: “Gönüllerde zakkumlar yeşeriyor Gül yerine, yüreğimizde eylül hüzünleri…” (Güllerimi ver anne, Ahmet Sezgin) demişti.



Güzellik, sofrasına herkesi buyur eden Halil İbrahim(a.s.) gibi yüreğimizi açmaktı insanlığa. Ya’kûb (a.s.) misal: “fesabr-ün cemîl” (Yûsuf, 18) diyebilmekti güzellik.



Güzellik, gül faslıydı cihanda. Gül, güzellikti. Güzellikler Gül ile bilinirdi en çok.

Aşk, güzelliğin şâhikasıydı. Onun için milyonlar Hakk âşığı sümbüllenmişti Gûl-i Muhammed’inin (s.a.v.) terbiyesi altında. Onun için O, “aşk”tı. Aşkın ta kendisiydi yani.



Sonra…



Sonra gerisi bâd-ı hevâ!


Zafer ŞIK


(http://photos-g.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs231.snc1/7822_142817407637_89361212637_2784806_4906632_n.jpg)