๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Denemeler => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 06 Eylül 2010, 15:41:47



Konu Başlığı: Gök kapıları açık
Gönderen: Sümeyye üzerinde 06 Eylül 2010, 15:41:47
gök kapıları açık

Bir Ramazana daha “merhaba” diyoruz. Bu kutlu ayı karşılarkenki coşku, şenlik, çocukluğumun en renkli tablolarını oluşturur. Teravih için camilere koşuşan müminlerin ilk gecelerde, bir ağızdan, coşkuyla  yeri göğü “Merhaba ya şehr-i Ramazan…” diye inletmeleri çocuk yüreğimi pır pır ettirirdi.

Değişen hayat, beraberinde her şeyi değiştiriyor; tabii ki Ramazanları idrak ediş şeklimizi de. Yine de yüreğimdeki Ramazan coşkusunun azaldığını söyleyemem. Tersine, şuurla mayalanarak, derinleşerek arttı. Mahyaların, davulların, manilerin, ilahilerin, vaazların, masallı menkıbeli sohbetlerin, doğal gıdalarla bezeli zengin iftar sofralarının özlemini çekmiyor değilim. Ama bu, Ramazanlara mahsus bir özlem değil. Yitirilmiş hangi güzelliğin özlemini çekmiyoruz ki… Aslında geride bıraktığımız her an, hasret diyarının rengine boyanıyor; ahlarla vahlarla anılanlara katılıyor.

Nitekim şimdi merhabalarla karşıladığımız bu kutlu ay da kaşla göz arasında geçmeyecek ve özlemle, duygulanarak anacağımız “eski Ramazanlar” arasına katılmayacak mı?

Halit Fahri Ozansoy, “Eski İstanbul Ramazanları”nda, bu ayın son gecelerini bakın nasıl anlatıyor:

“İç açan manzara gökyüzünde idi yalnız. Şehzade Camii'nin minareleri arasında 'Elveda Ya Şehr-i Ramazan' mahyası ışıldar ve yüreklere bu kutsal aya gelecek yıllarda da 'Merhaba Ya Şehr-i Ramazan' mahyası ile kavuşmak arzuları verirdi. Başka camilerde de “Elveda” ve “Elfirak” gibi mahyalar bu arzuyu dudaklarda dualarla ateşlerdi.”

Şimdi mahyalar azaldı. Ayrılık hislerimiz gökyüzüne ışıkla pek nakşedilemiyor. Ama teravih namazına gidenler, bu duygularının yanık müezzin seslerinde billurlaştığına şahit olabiliyorlar.

Ramazan ayı, hiç şüphe yok ki değerini bir ibadet ayı, rahmet ve gufran ayı olmasına borçludur. Kendisi için oruç tutan kuluna mükafatını bizzat vereceğini müjdeleyen Allah, biz insanlara bu kutlu ayın önemini de bildirmiş oluyor. Şu damıtılmış söz, şu güzel hadis, orucun ve oruç ayı olan Ramazanın önemini ne güzel anlatıyor:

“Ademoğlunun her iyi işine fazlasıyla sevap verilir. Her iyiliğe karşılık olarak ondan yedi yüz misline kadar ecir bahş edilir. Ancak yüce Allah şöyle buyurmuştur: 'Oruç bundan müstesnadır; çünkü o, yalnız benim içindir. O halde mükafatını bizzat kendim vereceğim. Zira oruçlu, cinsi arzularını ve yiyip içmesini benim için terk eder.' Oruçlunun iki sevinci vardır: Birisi orucunu açarken, diğeri ise Rabb'ına kavuşacağı anda duyacağı sevinçtir. Allah'a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu, Allah nazarında misk kokusundan daha hoştur.”

Davulunu gümbürdeterek müminleri sahura kaldıran eski zamanların bekçi babası bu müjdenin idraki içindedir. O, Yalın bir avam diliyle şu dörtlüğe sığdırır bu hikmeti:

         Buldu camiler ziyneti

         Lâzım bu ayın hürmeti

         Benim devletli sultanım

         Buldu saimler devleti

Öyle ya, yukarıda zikrettiğimiz hadiste, oruçluların devlet bulduğu bizzat Yüce Allah tarafından müjdelenmiyor mu?

Mümin, kulluk görevini yaparken korku perdesini aradan kaldırmış, Müslüman gönlünün derinlik ve inceliğiyle ibadeti aşk ve şevkin potasında kaynatmış ve bu ayı bir “manevi eğlence” ayı saymıştır.

Ne var ki birçok insan bunun hilafına Ramazanı bir “maddi eğlence” ayı olarak algılamaktan yanadır. Eski Ramazanları özleyenler biraz da bu kaybolmuş eğlenceleri özlemiş oluyorlar. Kültürümüzün yitirilmiş güzelliklerine hayıflanmak, toplumdaki menfi değişiklikleri tahlil etmek başka şey, uhrevî hazlar alınacak zamanları eğlenceyle özdeşleştirmek başka şeydir.

Halit Fahri, bahsettiğimiz kitapçığında. Ramazan ayının ilahi havasından da bahsediyor. Ancak yine de Direklerarası eğlencelerini ön plana çıkarmadan edemiyor. Diyor ki: “…Evlerde daha serbest toplantılar yapılabiliyor, büyükler için Şehzadebaşı'nın tiyatro, sirk, Avrupalı hokkabaz kapıları, her gece sahur vaktine kadar açılıyordu. Çocuklar için de Karagöz ve kukla oyunlarının müjdesi idi. Ramazan, sokaktan geçen davul gümbürtüleri ile sofuları vecde getirirken, itiraf edilmemekle beraber büyük bir halk topluluğunun başından esen bir şetaret kuşunun uçuşu gibi idi de.”

Yazarın “serbest toplantılar” ile kastettiği, devrin yönetiminin Ramazan münasebetiyle baskıları hafifletmesidir.

“Eski Direklerarası bir başka âlemdi.”  diyor Halit Fahri ve bu âlemi uzun uzadıya anlatıyor.

*

Ramazanı bir maddî zevk ve eğlence ayı olarak görme eğilimi devam ediyor. Gerçi on bir ay boyunca İslâm düşmanlığı yapan, Necip Fazıl'ın deyişiyle “fuhş albümü” niteliğindeki bazı gazetelerin Ramazan münasebeti ile içine düştükleri telaşı anlamakta zorluk çekiyorum.  Yıl boyunca yaptıklarının hilafına, özel sayfalar hazırlıyor, okuyucularına dinî muhtevalı yayınlar hediye ediyorlar bu ayda. İnsanımızın Ramazanda artan dinî duyarlılığını tiraja tahvil etme derdinde oldukları su götürmez. Sayfaların üstünkörü hazırlanması, İslâmın özüne yönelik mevzulardan ziyade fıkra ve menkıbelere ağırlık verilmesi, bir ayet ya da hadisin hemen yanı başında açık saçık resimlerin basılması yapılanların samimiyetten uzak olduğunu anlamamıza yetiyor.

Artık televizyonun etkisi gazete ve dergilerinkiyle kıyas kabul etmiyor. Aileler, topyekün ekrana mahkum durumda. Ve ne yazık ki televizyon kanallarının büyük bir kısmı gazeteler kadar bile duyarlı değil. Margarin, kola imalatçıları bile bu ayın atmosferini düşünüp hazırlattıkları reklamlara manevî bir çeşni katarken, televizyoncular Ramazanı salt bir eğlence ayı olarak algılayıp seyircilerine “neşeli dakikalar” yaşatma telaşındadırlar. Onlar için de Ramazan ayı direkler arası eğlenceleri demektir. Meddah, hokkabaz, kanto demektir. Daha çok Frenklerin gittiği eski içkili eğlence yerleri tanıtılıyor, “çarliston” gösterileri sunuluyor halka. Nostalji olsun diye gösterilen filmlerde Katolik yırtmaçlı müennesler göbek atıp gerdan kırıyorlar.

Devlet televizyonu da yasak savma babından, kalıplaşmış iftar programlarıyla geçiştirdi yıllarca Ramazanları. Nuh Nebi'den kalma “Yunus Emre”, bölünen ve dublaj hataları yapılan “Çağrı”, Yahya Kemal'in şiirinden uyarlanan “Sultan Şehir Aziz İstanbul” Ramazan ayının nöbetçi filmleri oldu.

Ancak duyarlı kanalların içi dolu programlarının arttığını da sevinerek görüyoruz. Belediyeler, vakıflar, dernekler Ramazanın ruhuna uygun aktiviteler yapıyorlar. Bu aktiviteler İslâmın kardeşlik, sosyal yardımlaşma düsturlarını pekiştiriyor; Ramazanın bir manevî coşkuyla yaşanmasına vesile oluyor. İslâmî değerler hayata geçiriliyor, geleceğe taşınıyor. Böylece Ramazan feyzi, İslâmı gereği gibi yaşamalara kapı açıyor.

“Gök kapılarının açılıp cehennem kapılarının kapandığı” ve “şeytanların zincire vurulduğu” bu bereketli aydan nasibini alabilenlere ne mutlu.

Bu güzelliklerden, zenginliklerden nasibini alamayanları da düşünür ve acırım onlara. Bu durumlarda Yahya Kemal'in “Atik Valde'den İnen Sokakta” şiirini hatırlarım. Şiirdeki hüzün benim de ruhuma yayılır:

         Tenha sokakta kaldım oruçsuz ve neş'esiz.

         Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı

         Hadsiz yaşattı ruhuma bir gurbet akşamı.

         Bir tek düşünce oldu teselli bu derdime:

         Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:

         Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;

         Mademki böyle duygularım kaldı, çok şükür.

Ülke sokaklarında, duygularını büsbütün kaybetmemiş ama özünden uzağa düşürüldüğü için ruhunda gurbet akşamlarını hisseden ne çok Müslüman vardır.

Ve dünyanın her tarafında bölünmüşlüğü, yoksulluğu, acıyı, zulmü derinden yaşayan ne çok Müslüman... Mehmet Akif'in duasına “amin” diyelim:

Ya Rab, şu muazzam Ramazan hürmetine,

Kaldır aradan vahdete hail ne ise;

Ya Rab, şu asırlarca süren tefrikadan

Artık ezilip düşmesin ümmet ye'se.

Mademki verdin bize bir ruh-i nevin…

Ya rab, daha bir nefha-i te'yid insin!

(Allah'ım, şu muazzam Ramazan hürmetine, birliğimizi engelleyen ne varsa kaldır aradan. Allah'ım, asırlardır süren bu parçalanmışlıklar artık ümmeti ezip ümitsizliğe düşürmesin. Allah'ım, mademki bize yeni bir ruh verdin, bir de onu destekleyen bir bir nefes indir.)


ALINTI