๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Denemeler => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 05 Ekim 2010, 16:54:46



Konu Başlığı: Enel aşk azze
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 05 Ekim 2010, 16:54:46
Ene'l Aşk Azze


(http://img516.imageshack.us/img516/1549/ayep2.jpg)






Ah Azze! Bu gece beni düşün, devamını sen yazacaksın yüreğimin.

Karamsar bir fotoğrafın dilinden çekince acıyı, yalnızca yüzün kaldı sonbaharla yapraklar arasındaki mevsimin saçağında. Aklımın narkoz sersemliğine serilecek kadar dalgındı boşluğa saplanan gidip gidip dönmeyiverişlerim. Yaşamaya kanıt değildi aşk. Bir ilkbahar gününden tren istasyonları, yelkenliler, kentine sığmayan otobüs terminalleri yaparken, düşlerine gitmiş gibi yapmanın ve aslında gidememenin vesikasıydı özlenip durmaların. Geceye anason iliştiren balıkçıların ağlarına takılamayacak kadar derindi aşkı bulup bulup yitirmenin telaşı. Tenhaları yalnızlığa üleştirilmiş korkularından bir hayat yazmayı nasıl başardın Azze?

Kırılmış notaların kırgınlığına yamaydı caddelerin ıssızlığında tek başına şarkılardan geçen sesin. Oysa sen çığlığını büyütemedin hiç kimsede ve hiç kimse çiçek ekmedi senin gibi gülüşünün kimsesizliğine. Tacirlere satılmış gül bahçesi değilken yanağın ortaklığına neden soyundu aşk? Ayan bir feryat gibi döktün kulağımın örsüne adını. Hiçbir şey eksiltmeden, çokça çoğalarak ama aldığım her şeyi bir önceki andan daha çok severek yitirdim aşkı bulmuşluğumu Azze.

Sırtıma yüklenen umuttan senin kirpiğine tutunan yarlar türetemedim. İçimde boy atan tepetaklak ağrılara yetişemedi düşmüşlüğüm. Taşlaşmış bir ölümün tutsağıyken kırdım kalbimi sevmeye yeltenen yerlerinden. Ellerine düştüm Azze. Krizantem ağlayışları eklerken saçlarına, rüzgârıma düştün. – Öyle estir ki beni, saçların kaplasın bütün evreni.- Kekeme harflerin soluğu batarken amin mühürlü dudağına, yüzünün kevser suyuna düştüm. Sendeki mesafelerim kadar uzak, kalbim kadar yakın bir aşkla seslendir beni. Duru bir gülüşün anında saklıyken sen, yaşat beni zaman gibi. Eşkâlimi verme kaçak yolculuğuma bilet kesmeyen yalnızlığıma.

Bu gece beni cansiperane düşünürken ve adımı anarak ulu orta ağlamanın tadını kedere bulaştırıp severken, gizli niyet dilekleri tutma. Olduğun yerlerde daldım bakışlarına. Suyun karanlığında kalan gözlerini tehir edilmiş bir aşkla ekledim hücrelerime. Canımda hecelenecek bir harf bile bırakmadın, isminin mucize yanlarına inanarak tazelerken aşkı. Şimdiden önceki her günde karanfiller avuçlarında açtı. Kalem kırıldı. Vakit ellerin Azze.

Alnından ısınsın adın. Nefesime sığınan bir tepenin yamacına bıraktığım kelimelerle uzatma sana giden yolları. Raylara saplanıp kalan tren çığlıklarına sağırım: Gidersen duymam, kalırsan zorbanım Azze. Devrikliğimin altında kalan dervişliğime tespih tanesi getir, ki sabrım gözlerime dizildi. Uyandırılmış bir hayalin ezberine dokunurken içinin pusuya düşürülmüş kahrı, aşkın içinden ihtilal gibi geçtin. Rüzgâr yok, yağmur yok, kar yok; sadece baharın kendine başlangıcı ellerin var şakaklarımda. Bu kahkahasız kışları süpür kapımdan. Usul bir akrep tenimi deşerken gün yanığı denizlere karşı ağlat, öncemi anlatmayan hikâyenin akrebin soktuğu yerden kanamaya yüz tutan harflerini. Üşüyen güvercinlerin sapana vurulmazlığı gibi kutsaldı zülfünün telinden avluma düşen sabah. Çok sevecektim halbuki, tez kaçırdın korkularını benden. Vav’ın içine düşmüş harf gibi düş içime; kıvrıl kıyamda ve sücudda hep aynı olan aşk üzere.

Bir dervişin duası gibi saçların. Böylesine sürgün savrulma, cennet-cehennem kardeşliğinden yapılmış kokunla canıma akma ve uğruna zikrimi yakma. En çok özlemini bekliyorum görüş günlerinde ya, o nasıl bir kahverengi ki öyle, bütün renkleri yitirdim demek için bile gözlerimin derinine bakma.

Derisi yüzülse bile aşkın, ancak ene’l aşk’la açıklanır yusufa kardeş, mansura başkaldıran güzelliğin. Her şeye ismi ezberletilirken evvel, ben diye seni okutma aşkın kıraatında.

Rabbine söz verirken Kalu Bela’da, ruhunu aşk diye mi bellettiler bana aynı zamanda?
…AZZE!



Cengizhan Konuş