๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Denemeler => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 30 Eylül 2011, 13:01:36



Konu Başlığı: Emânet
Gönderen: Sümeyye üzerinde 30 Eylül 2011, 13:01:36
EMÂNET




Başlığa geldi isim, ben ben isem, hani ayrı ve gayrı isem, ben koymadım.

Kalem elimde ise, yazan elim ise, el benim ise ben yazmadım.

Akıl benim aklım baş benim başım ise, aklım başımda ise ben akıl etmedim.

Yazmaya başlandı ise, yazılıyor ise, yazılara dökülen elimden ise, benden dökülmedi.

       

Seni beni yazan, sana sen bana ben diyen kendisine de RABBİ'L-ÂLEMİN diyen, kendisini 99 isim ile tanıtan bildiren demedi de nasıl yazıldı?

Nasıl döküldü?..

 



Başta akıl mı vardı? El mi vardı? Baş mı, irâde mi vardı O’NDAN, O’NUN dilemesinden mâ'ada?

 

 


O mu denildi???


Ben mi dedim???

Beni bana aldım seni sana da ONU ONA mı aldım?

Ben mi yaptım? Hâşâ, sümme hâşâ.

Ne elimi kıpırdatmaya ne dilimi oynatmaya ne bilmeye ne de yitiğini bulmaya gücü kudreti olmayan bir hiç iken, adı anılmaya değer bir varlık olmayan ben mi?

Ey RABBİ'L-ALEMÎN ! Ey HAKKU'L MUBÎN !

RAHMÂNU'R- RAHÎM, MÂLİKU'L- MULK, KÂDİR-İ MUTLAK,

Ya MURÎD, Ya MUÎN, Ya ALİYYU'L AZÎM....

           

Dedi ki, " ey insan!"

Dedi ki "ey âdem!"

Dedi ki "sen!"

Dedi ki "BEN!"

Dedi ki "O ALLAH"... 

O dedi.  “Ol!” dedi.

Cem’i cem' eyledi VÂHİDU'L- KAHHÂR.

 

Ben “Ben” olayım siz “siz” olun.

Beni “ben” diye bilin de -ben-  “Beni”  bilmez  iken siz bilir olun BİR yol...

                 

Farzedelim ki “ben” akıl sâhibi, irâde sâhibi, güç sâhibiyim de düşündüm, tasarladım, plânladım, karar verdim, kalemi aldım elime, yazmaya başladım, yazdım da yazdım.

Farzedin ki bir şeyler yazdım, yazdıklarım da “O’NU” anlattı. “O’NU” 'size' anlattım.

Dedim ki O VAHİDU'L-EHAD,

Dedim ki O HAYYU'L- KAYYUM

Dedim ki O KUDDÛSU'S-SELÂMU'L-MUMİNU'L-MUHEYMİNU'L-AZÎZU'L-CEBBÂRU'L-MUTEKEBBİR!

HÂLIKU'L-BÂRİU'L MUSAVVİRU LEHU'L-ESMÂU'L-HUSNÂ! ve huvel' AZÎZU'L-HAKİM.

 

Nicedir gelir geçer içimden, her gün yeni bir güne başlarız da, yaptıklarımız çoğunlukla birbirinin tekrârıdır.

Evin hanımı isek, gün içinde pişir taşır sofra kur kaldır yıka kurula sil süpür toz al yuğ yıka as ütüle.

Hele bir de çalışıyorsa işe git-geli var arada.

Eşi dostu ziyâret büyüklerin gönlünü alma da tekrarlar arasında her gün olamasa da...

Evin beyi için işe git çalış ne ise yükümlülüğü, gel eve ye iç otur yat kalk ye iç şeklinde gidiyor bu tekrarlar.

Çocuk kategorisi içinde oyna ye iç yat kalk ve uyan okula git eve gel ders çalış yat kalk.

Hele bir kategori daha var ki sık tekrarladıkları iş bâbında, tv seyredenler.!

Eş ile çoluk çocuk ile sohbete zaman bulamamaktan şikâyet edip tv'yi asla ihmal edemeyenler.

           

Haddime mi düşmüş kınamak.

Aslâ kınamıyorum.

Hiç kimseyi hiçbir şeyi.

Kınamak için söylemiyorum bunları, hani demiştim ya gelip geçiyor içimden diye...

Gelirler giderler konarlar göçerler bizim gibi, topraktan gelip toprağa dönenler gibi.

Sâhibinden gelir sâhibine gider.

Gelip uğrarlar kalmazlar geçer giderler.

Bu aralar geldiler de yine onun için bahsediyorum.

           

Her ne hikmetse, bu tekrarlardan kimse şikâyet etmez.

Yâni demem o ki, bu zatlardan hangi kategoriye dâhil olunursa olunulsun biri demez ki yâhu geldim gidiyorum yaptığım da hep bu, hep bu, bâri gideyim el-BÂRİ' olana varayım HUZUR'da huzûra ereyim.

Dünyânın ucu bucağı belli.

Yolun sonu başından görünüyor..., demiyor.

Ölmeyeyim, gitmeyeyim, kalayım, diyor.

Taraftarlar diyorlar ya "ölmeye ölmeye ölmeye geldik!" diye. Taraftar mı olamadık nedir?

Tarafımızı mı bulamadık acaba?

Ölmek söz konusu olduğunda kimse bunu tercih etmiyor ki aslında tekrarı da yok.

Bir kere öleceksin ve kerreden bâri' VÂHİDU'L-EHADA dirileceksin. Nefsime soruyorum, o da hiç yanaşmıyor.

Ölmek ona o kadar uzak ki hiç uğramayacak sanki.

Günlük tekrarlarını yapakoysun bıkmadan usanmadan...

         

“Tekrar” diyince şu da geliyor yine bana, tekrarın sebebi hikmeti ne acaba?

Niye sürekli, -tekrar- halindeyiz?

Yâni kerrat (kerelerce) defâlarca yapmak yapılan şeyi.

Ye, yine ye, yine ye, yine ye...

Yat, yine yat, yine yat.

Otur, yine otur, yine otur, yine otur...

Kere'nin hikmeti ne ola?

Neden kerelerce yapıyoruz aynı şeyi?

Hani okulda sınıf tekrarı vardır ya. Onun gibi.

Geçemedin sınıfı, tekrar aynı yerden başla...

Günlük tekrarlarımız, haftalık tekrarlarımız yıllık tekrarlarımız...

Korkularımız, endişelerimiz, hüzünlerimiz, kutlamalarımız gibi herşey dâhil bir tekrar mevzubahis.

Acaba geçemediğimiz ne ki sürekli tekrardayız?

O geçemediğimiz ne ise, onu geçtiğimizde nereye geçeceğiz acaba?

Hani emeklilik vardır ya, yaşımızı başımızı aldığımızda ya da mâlûlen emeklilik misâli hastalık ve benzeri durumlar netîcesinde, tekrarlarımız hafifliyor.

Dinle-n-meye çekiliyoruz...

Sâdece ayağımızı uzatıp yiyip içip yatma kısmını tekrar ediyoruz gibi.

İş'in yüklenilmiş ağır kısmından muaf oluyoruz hafifletilmiş kısmı sürüp gidiyor gibi.

Ölmekten bu kaçış, tekrara bu sarılış hangi alanda değerlendirilmeli ki?

           

Soru işâretlerimin sayısı arttıkça artıyor.

Sanılmasın ki soruyorum.

Sormuyorum canlar, sorduruyorum.

Bu böyle biline...

                   

Neyse ben sordurmaya devam edegöreyim.

Dedim ya, geldiler de geçerken uğramışlar şöyle bir.

Arasıra geldikleri gibi kucaklarında da buna benzer pek çok mevzu ile.

Ellerindekini bırakıp gidiyorlar sağ olsunlar.

Biz de böyle emânetçi başı hesâbı, emânetten emâneten anlatıyoruz işte.

Sözü uzatmayayım.

Kucaklarında geleni böyle târif edebilirim.

Görüşüm bilişim buna yetiyor.

Güzelce bağlayayım, fiyonklu hediye paketi gibi...

BİR açıp içine bakan olur, belki tanıyan, BİR ta'rif eden olur.

Belli mi olur belki de bizimle paylaşır da eksiğimiz tamam olur.


ALINTI