Konu Başlığı: Derim ey kalbim Gönderen: Sümeyye üzerinde 13 Eylül 2010, 15:27:04 Derim ey kalbim “Gönül gamını nice safha-i beyana yazam Kalemden od çıkuban korkarım ki yana yazam” Avni İsmail BİNGÖL Toplayıp gelir âşıklar dertlerini türkülerle... Sevdalar boy verir; ayrılıklar, terk edişler anlatılır türkülerin sözleri, türkülerin nağmeleriyle... Benim de dilim, ruhum ve bedenim, bir türkü olur düşer kâinatın orta yerine... Bir türküyü taşıdığım gibi, hüznümü ve sevdamı da taşırım; ta aklım erdiğimden bu yana... Her biri başka duyguyu, her biri başka düşünceyi gizler türküler...Türkülerimiz... Şairin deyimiyle, dünyamızın “tuzu, biberi”dir onlar... Kimi hüzünlüdür, kimi sitemkâr... Kimisi oynaktır, kimi de yavaş. Kendince ses verir her biri, dağdan, dereden, tepeden... Güllüsü de vardır , dikenlisi de... Öveni de vardır, yereni de... Ağlatanı da vardır, güldüreni de... Kimi şehirlidir türkülerin, kimi köylü... Asırlar öncesinde yakılanı da vardır, yüz yıl önce toprağımıza konanı da... Ama hepsi Anadolu’nun bağrından çıkmış, Anadolu’yu anlatmıştır türkülerin.... Kimi yürek yaralarımızı sağaltmış, kimi çoğaltmıştır onların... Aşk acısına çare olanı da vardır, yüreği ince ince oyup, dağlar ardında kalan sevgiliye haber uçuranı da... Türkülerimiz... Şu bizim olan, şu bizim kalan ve bundan sonra da ebediyen bizim kalacak olan türkülerimiz... Kavgaya girerken silahımız, hayat yolunda yoldaşımız. Geçim derdi, aşk belâsıyla düştüğümüz gurbet yollarında gönlümüzün tercümanı, sevdamızın mihmandarı, ay yüzlü, ceylan gözlü, açık sözlü türkülerimiz... Tıpkı burada olduğu gibi; kendine takılanı, kendini anlayanı, kendini vatan yapanı kolay kolay bırakmayan türkülerimiz... Derim ey kalbim! Manzara işte böyle bütün çekiciliğiyle görününce gözüme, her biri bir başka düşünüşün, her biri bir başka hissedişin sembolü mısralar kendini ele verir ve: “Ben hep bu saatlerde yalnızlaşırım Dağların tepesinde aşk ateşleri yanar Derim ey kalbim Hangi şarkıyı söyleyeceksen Söyle artık Ulu bir sessizlik ortasında bulurum kendimi Dayanılmaz bir manzara seyrettirir ruhum -Malum ya! O eski aşıkların çektiği- Ahlardan çıkan alevler ortasında kalırım Derim ey kalbim Serseri aşıkların mekânı olunca şehir Sâde bir düşünceyle yarılır içim Sessiz bir şarkı eşliğinde Yeniden keşfetmek için keşfedilmişleri Yollara düşerim” (İ.B) Derim ey kalbim! Şimdi matemini tutuyorum ayrılıkların... Özgürlüğümün elimden alındığı an geliyor yeniden gözlerimin önüne... Yeniden düşüyorum sokaklara... Yeniden dalıyorum ufuklara... Bazen mahzun, bazen mahmur, bazen mütebessim bir çehreyle bakıyorum insanlara... Acaba içlerinden kaçı, arada bir de olsa “mağrur bir hayattan geriye şimdi neler kaldığını” sorguluyor, bunu düşünebiliyor ve bu zahmete katlanıyor. Sokak diyince... Sokak hep yağmurla yer etmiştir bende... İşte yine inceden inceye yağan yağmur yüreğimdeki hüznü tamamlıyor. Dumanlı, gri bir gökyüzü altında dalgın ve sessiz; öylesine yürüyorum... Takıldığım her manzara ruhuma bir fiske konduruyor ve ben; sancılarımdan arta kalanlarla uğraşıyorum. Derim ey kalbim! Ben mi senin için acı çekiyorum, sen mi benim için? Ben mi seni anlamıyorum, sen mi beni? Ben mi seni düşünüyorum, sen mi beni? Geceyi bir ıstırap yuvası haline getiren ben miyim, yoksa sen mi? Hayallerimiz, düşlerimiz, yarım kalmış aşklarımız için ben mi gözyaşı dökmeliyim, sen mi?.. Umutlarımızı yele verenler için ben mi kahretmeliyim sen mi? Sevdanın unutuluşuna, anlaşılmaz ve ulaşılmaz oluşuna ben mi yanmalıyım sen mi? Paylaşılamaz olanlardan kurtulmak için ben mi senden vazgeçmeliyim, sen mi benden... Bütün bu olanlara, bütün bu acılara, hayal kırıklıklarına ve umutsuzluklara rağmen vazgeçemiyorsak eğer birbirimizden; söyle ey kalbim... Senin yeniden canlanman, dirilmen ve kendine gelmen için, hangi şarkıyı söyleyip, hangi çiçeği büyüteyim? İçini hangi türküyle serinleteyim? Gururumu ayaklar altına alıp hangi zalimin önünde diz çökeyim? Hangi yaraya derman olup, pervasızca hangi kavgaya gireyim? Söyle; senin beni, benim seni anlamam için hangi dille konuşayım? Hangi yangınlar kavursun sinemi, hangi cellatlar dağlasın beni? Ya ben hangi yana koşayım; kafamı hangi duvarlara vurayım? Çelişkilerle, ağlayışlarla, yoz kahkahalarla dolu bu dünyada senin ve benim derdimi kime, nasıl duyurayım? Yıllardır çektiğimiz bu sevgi açlığını; kime ve nasıl anlatayım? Derim ey kalbim! Geceyi naralarıyla bölen sarhoşlardan başka kimse kalmadığında ortalıkta... Gölgeler uçuşur gözlerimde benim de... Gözlerim yorgun, gözlerim dargın, gözlerim kederli... Ve gözlerim hâlâ yeni hayaller peşinde... Uslanmıyorlar bir türlü... Yine aldanıyorum.... Bu aldanışla, zamana ve insana aldanışın sonunun olmadığının bir kere daha farkına varıyorum. Zamanın ve insanın kaybettirdiklerine bir kez daha şiirin burcundan yaklaşıyorum: “.... Bir şüphedir sarmış yüreğimizi Ya kendini aldatıyor demişiz ya bizi Bir şüphedir demir atmış ciğerimize Pamuk ipliği ile bağlamışlar bizi Düğüm üstüne düğüm şöyle dursun Bir çalım bir kurum hepimizde Nereden inceyse oradan kopsun Bu canım dünyanın orta yerinde Hayvanlar kadar bağlanamamışız birbirimize Yalan mı? Gözünü sevdiğim karıncalar İşte: Hamsiler sürü sürü Arılar bölük bölük geçer Leylekler tabur tabur Ya bizler? Eşref-i mahlukat! .. Boğazımıza kadar kendi murdar karanlığımıza gömülmüşüz Bizler bölük bölük, bizler tabur tabur Bizler sürü sepet Yalnız birbirimizi öldürmüşüz” (Bedri Rahmi Eyüboğlu,“Arkadaş Dökümü” adlı şiirinden) |