> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > Denemeler > Dağlar mağaralarla ovalardan kaçmis
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Dağlar mağaralarla ovalardan kaçmis  (Okunma Sayısı 887 defa)
03 Eylül 2010, 13:26:04
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 03 Eylül 2010, 13:26:04 »



DAĞLAR MAĞARALARLA OVALARDAN KAÇMIŞ

sakinim içimdeki dağda

nöbetini beklerim *

 

Yollarda ilerlerken yemyeşilin beni büyülediğini hissediyorum, bir de küçüklü büyüklü göllerin ve nehirlerin; elimde olmadan aklımdan geçiyor “hiç dağ yok”. Aniden Kademcay geliyor gözlerimin önüne, Cengiz Aytmatov’un dümdüz bozkırlarına o denli tezat.  Dimdik beton dağların yükselişi sağlı sollu. Arada uzanan vadi içinde çılgın bir nehir –Şahimardan- rengini bazen yeşile vuruyor, bazen de mavi olup çıkıyor; olmadı gri, daha olmadı kahverengi... Ton ton değişiyor neredeyse her gün başka.

Fergana Vadisi’nin uzantısında bir küçük kasaba mı Kademcay o zaman. Yunus Emre diliyle: “ Ah nice bir uyursun uyanmaz mısın / Göçtü kervan kaldık dağlar başında.” Çok sessiz, çok kendi başına bir şehir düşünün beton dağların arasında hayat bulmuş kendisine, garip bir ağırlık üzerinde ya da garip bir terkedilmişlik. Sokaklarında yürürken evlere bakıyorum; kimi boş, kimi yıkık, kimi son demlerinde. Hep sordum kendime, her nereye gittimse bu soru beni hep huzursuz etti: “Ne yapıyor bu insanlar burada?” Hayata tutunma mücadelelerine tanıklık etmek bile insanı takatsiz bırakıyor.

Bu eski zaman şehrini masal gibi dinlerken akreplerin kaynadığı kumulları arasında dolaşıyorum ürpererek ve biraz tedbirle. Küçücük bir hayvanın verdiği korkular bunlar. O dağların ılık esintisi arasında büyükçe bir kaya bulup kendime oturuyorum ara sıra, özellikle sabah daha güneş yeni doğmuşken. Berrak, serin ve ferahlatıcı hava insanın düş gücünü arttırıyor. Sonra aynı soruyu ben kendime soruyorum: “Ben ne yapıyorum burada?”

Akrep kelimesi beni çocukluğumun o gününe götürüverdi. 1980... Yeni taşındığımız Akdeniz’in denize kıyısı olmayan küçük bir şehrinde iki katlı ve yarı ahşap, eski bir evin ilk katı ve önündeki minicik avlu... Avlunun her tarafı yer yer yosunlanmış yüksek duvarlarla çevrili. Duvar diplerinde otlar, sarmaşıklar, çiçekler... Bir erik ağacı, bir yenidünya, bir de devâsa çam sığabilmiş avluya. “Otların arasını ellerinizle karıştırmayın, akrepler vardır” diyor annem. Daha önce akrep görmediğimden “olsa ne olur” diye düşünüyorum, bir akrebin marifetlerindense belli ki henüz haberim yok. Ahmet Ümit’in Patasana’sında bir akrep sahnesi vardır. Demek o denli canlı çizmiş ki manzarayı yazar, uzanıp geliveriyor satırlar arasından yanı başıma.

Ben dağ manzarasını “Çanlar Kimin İçin Çalıyor”da çok net yakaladığımı hatırlıyorum. Ernest Hemingway beni dağ tarafından vurmuştu, çünkü denizin dağların eteklerine karıştığı yerlerde büyümüştüm. Amanos’un hırçınlığını da, sükûnetini de zihin çıkınıma işlemiştim tarihini çok net bilemediğim günlerde. O zamanlar dağ şiirlerini de, dağ öykülerini de; kitapların dağla ilgili çok satırlar sakladığını da, yeryüzünde endamlı isimleriyle yükselmiş sayısız dağ olduğunu da bilmiyordum. Öğrenmek için de çok uzun yılların geçmesi gerekecekti, ben bu yıllar içerisinde izleyerek ve uzun uzun bakarak ve çoğu zaman başıma olmadık işler açarak, öğrenmenin keyfini sürecektim. “İnsan her gün bir yaprak çevirir hayattan” diyor Fazıl Hüsnü Dağlarca. Ben de o sayfaların içine yazılanların ne çok olduğunu düşünüyorum şimdilerde. Kalabalık ve yoğun ve bazen rengârenk ve bazen de capcanlı sayfalar. İnsan unutmalar arasında gizliyor bu sayfaları elinde olmadan. Gün geliyor hangi anahtar vesile oluyorsa işte açılmalarına; tozlu raflarından mı artık, ince işlemeli sandıklarından mı artık... Nereye gizlenmiş iseler oradan uyanıveriyorlar ışıl ışıl.

Bir şiirinde, “Dağlar mağaralarla ovalardan kaçmış” diyor Dağlarca. Mağaralar ve dağlar bende hep iç içe geçmiştir. Sıra sıra dağlara oyulmuş büyüklü küçüklü görmeye değer mağaraları ziyaret ettiğim günler... Dağ varsa mağara mutlak vardır sanki bana göre. İçine girilmeli, o nemli hava derin derin çekilmeli, bir de duvarlarına usulca parmak uçlarıyla dokunulmalıdır. Bizim göremediğimizi gören, bizim şahit olamadıklarımıza tanık olan ne var ki konuşamayan, dile gelemeyen, tek bir söz edemeyen kıymetli tarihin şahitleri her biri. Bu yüzden belki şu “zamanda yolculuk” konulu filmlere karşı kimseye pek belli etmediğim garip bir ilgim var. Tarih kokan her ne varsa önüne geçemediğim bir merak ile sarılıyorum. Oş şehrini meselâ, çevresini saran Süleyman Dağı ile beraber hatırlarım hep. O ne müthiş bir duruş öyle, kıpırtısız saatlerce seyredebilir insan. Bir de dağa çıkıp saatlerce bakabilir aşağıdaki düzlüğe.

Enteresandır bu nokta benim için: “Ada değildir insan, bütün hiç değildir bir başına; anakaranın bir parçasıdır, bir damladır okyanusta; bir toprak tanesini alıp götürse deniz,  küçülür Avrupa, sanki yiten bir burunmuş, dostlarının ya da senin bir yurtluğunmuş gibi, ölünce bir insan eksilirim ben, çünkü insanoğlunun bir parçasıyım; işte bundandır ki sorup durma çanların kimin için çaldığını; senin için çalıyor.” John Donne’ın vaazlarından birinde geçen bu cümleler vermiştir Ernest Hemingway’ın kitabının adını. Elime aldığım her kitabın adının nereden geldiğini merak etmişimdir hep. İsim koyma öyküsü... Hani insanlar doğan çocuklarına isim bulmak için nasıl özen gösteriyorlarsa bugün, bir kitaba isim bulmak da hiç kolay değildir sanırım. O da özen ister. İşte bu özen öyküsüdür beni cezbeden. Yazık ki hiç tanık olmadım bir kitaba isim koyma törenine. O ince sancılı döneme. Bir kitabın ismine nasıl kavuştuğuna.

“Çanlar Kimin İçin Çalıyor”da dağ ve çanlar benim yan yana getiremeyeceğim bir birliktelik sundular. “Çan” benim dağarcığıma çok geç giren bir kelime. Saint Pierre Kilisesi’nin avlusunda oyunlar oynadığımız günlerde hiç çan sesi duyduğumu hatırlamıyorum, derin bir sessizliği taşırdı çılgın rüzgâr sarp Habib-i Neccar Dağı’ndan. Şimdilerde, “hiç dağ yok” dediğim ya da dağların mağaralarla ovalardan kaçtığı bu yerde, üniversite kampüsü içindeki saat kulesi her çeyrek saatte bir vuruyor. Yıllar yılı pek çok kiliseyi ya da manastırı izleme fırsatım oldu, ille de Orheiul Vechi’yi anmalıyım bütün gördüklerim arasında. Onun yeri başka, tıpkı Saint Pierre Kilisesi gibi... İlginçtir ikisi de dağa oyulmuş mağara kiliseler. Biri yukarıdan başlayıp dağın derinlerine doğru inerken, diğeri dağı aşağıdan yukarıya doğru kaplıyor.

Şimdi yamaçtan bakamıyorum, yaşadığım yer hep aşağıda. Bu yüzden sanırım, bu aralar hep düz cümleler kuruyorum pek çoğunu gizlediğimi bilerek. İnsan yüksek sesle söyleyebileceği cümleleri yaşamaya özen göstermeli; yoksa susmalar sarıyor dört koldan.

*  Murathan Mungan, Dağ

 

Naz FERNİBA
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Dağlar mağaralarla ovalardan kaçmis
« Posted on: 29 Mart 2024, 02:17:37 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Dağlar mağaralarla ovalardan kaçmis rüya tabiri,Dağlar mağaralarla ovalardan kaçmis mekke canlı, Dağlar mağaralarla ovalardan kaçmis kabe canlı yayın, Dağlar mağaralarla ovalardan kaçmis Üç boyutlu kuran oku Dağlar mağaralarla ovalardan kaçmis kuran ı kerim, Dağlar mağaralarla ovalardan kaçmis peygamber kıssaları,Dağlar mağaralarla ovalardan kaçmis ilitam ders soruları, Dağlar mağaralarla ovalardan kaçmisönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes