๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Denemeler => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 19 Mayıs 2010, 16:42:53



Konu Başlığı: Bir Eski Zaman
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 19 Mayıs 2010, 16:42:53
Bir Eski Zaman

İşgal kuvvetleri çekilmiş bin yıl süren müstemleke(!) sona ermişti. Şimdi her şeye yeniden başlamak lazımdı. İmha edilmesi, sökülmesi, silinip atılması gereken o kadar şey vardı ki hangisinden başlayacağımızın kararsızlığındaydık. Kolay mı; bin yıllık bir geçmişi silip atmalıydık, her şeyiyle ama her şeyiyle silinmeliydi bu müstemleke idarenin izleri. Çocuklarımız geçmişimize ait bu utancın şahitlerinden hiçbirini, katiyen ama katiyen görmemeliydiler. Bunu başaracak, onlara bu utançtan hiçbir iz bırakmayacaktık.

Bu işgal şahitlerini yerle bir etmeli, çocuklarımızın üzerinden bunların gölgesini bir an önce çekip almalıydık. Herkese, dost düşman herkese, ne kadar mahir olduğumuzu gösterecektik…

Sonuç inanılmazdı. Gerçi çocuklarımızın üzerinden bu gölgeleri tamamıyla çekip alamadık ama artık biliyoruz ki hiç değilse onların torunları bu utancın şahitlerini görmeyecekler. Gerçi o kültürden birkaç numune kaldı, ama önemli değil zira bunların çoğu ya dünya kültürüne ait değerler ya da turistik açıdan gelire haiz eserler. Bunların bu hâliyle kalmasında bir beis yok hem bunun dışında bir anlam da ifa etmiyorlar artık...

Neden mi bahsediyorum? Söyleyeyim. Bu topraklar üzerindeki kültür mirasından bahsediyorum. Kervansaray, medrese, çeşme, köprü vs. bu eserlere o kadar hor davranmışız ve onları o derece sahipsiz bırakmış, görmezden gelmişiz ki sanki biz bu topraklarda yaşarken topraklarımız düşmanlarca işgal edilmiş ve bu eserler de bize o işgalcilerden kalmış. Bu eserlerin sahipleri bize eziyet etmiş, bizi sömürmüş ve türlü işkencelerle bizi inim inim inletmişler. Her nasılsa şahlanmışız ve düşmanı(!) alt etmişiz, adamlar çekip gitmiş. Biz de onlar gittikten sonra onları hatırlatan ve onlardan kalan ne varsa, onlara karşı tam bir vurdumduymazlık içine girmiş, hatta zaman zaman düzenleme veya restorasyon yapma bahanesiyle birçok önemli eserin ya aslını bozmuş ya da yıpranıp yok olmasına zemin hazırlamışız. Bir kısmını zamanın bitirip tüketmesini beklemiş, bir kısmı içinse bu sabrı bile gösteremeyerek bizzat resmi kanallarla tahrip edip silmişiz coğrafyamızdan. Kimi müze müdürlerimiz(!) müzelerin bahçesine sığınmış tarihi taşlardan kendisine ev yaptırmıştır...

Geçen yüzyılın sonunda bazı aydınlarımız ve devlet adamlarımız anladılar ki tahrip ettiğimiz bu eserler kendi eserlerimizdir ve artık işgalcilerin(!) dönme şansı yoktur. Hem baktılar ki işgalci zannettikleri insanlar, yani “biz” zaten bu topraklardan hiç gitmemişiz. (Aslında bu cümle uzun bir haşiye ister ama kalsın.) Öyleyse bu tarihî değerlere; bizden önceki bizler adına değil, ama hem bizden sonraki bizler, hem de medeniyetler adına, e biraz da reklam ve politik amaçlı olarak, sahip çıkılmalıydı artık.

Ne var ki geç uyanılmıştı, uyandığımızda -buna uyanma denirse- fark ettik ki yağmalanacaklar yağmalanmış, yıkılacaklar yıkılmış, kalanlarınsa kapılarına kilit vurulmuştu. Kilit de nereden çıktı demeyin tarih kültürüne sahip çıkma duygu ve düşüncesinden yoksun, köksüz fertlerin, mabetlerini, kendi mabetlerini, soymalarından korkulduğu için tarihi mabetlerin kapıları kilitli ve bu hâl herkesin kanıksadığı normal bir şey olmuş artık. Evet bizler, ibâdet vakitleri dışında mabetlerinin kapısına kendi elleriyle kilit vurmuş bir toplumun fertleriyiz artık.

Kilit…

 Kalender YILDIZ