๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Denemeler => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 26 Mart 2010, 16:31:39



Konu Başlığı: Bir Anlık Düş
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 26 Mart 2010, 16:31:39
Bir Anlık Düş  

(http://www.sizinti.com.tr/images/konular/288/288_19.jpg)

Bir anlık düştür hayat. Ve bir ağacın altında gölgelenmek kadar kısa. Nice güzellikler vardır, nice hasretler vardır henüz başlayan, nice sevdalar vardır kâinat kadar azametli. Hepsi; ama hepsi bir kaşık hüzünle noktalanmaya mahkûmdur. Bu dünya; gurûbların yarıştığı bir dünya. Tulûların gurûblarla tamamlandığı bir dünya. Her doğuş batışı, her batış bir doğuşu barındırır koynunda.
Hayat, hisseden gönüllere bir seraptır. Acıların tortulaştığı ömür için, günler salise olur, mevsimler saniye, seneler dakika. Yaşanan her güzellik, başlayan her sevdâ, ışık hızıyla geçer ömrün kenarından. İnsana yalnızca geçirdikleri arkasından buruk bakışlar kalır.

Bir anlık düştür hayat.

Bu düşte gurbet içinde gurbet yaşanır. İçimizde gurbet, dışımızda gurbet, ruhumuzda gurbet, bedenimizde gurbet... Adem (as)’in cennetten dünyaya indirilmesiyle başlamıştır insanoğlunun gurbeti. Dünya gurbetlerin en büyüğüdür. İnsan dünyada ister geda olsun, ister hükümdâr yine de gariptir. Değil mi ölümlüdür, değil mi ruhu bedende taşımaktadır, gariptir. Bundan dolayı sonsuz bir hasret yaşanır yürekte. Bu hasretin ne başı vardır ne de sonu. Bilenler bilir de bu hasretin özünü, bilmeyenler hırs ile oradan oraya koşturur dururlar.

Dünya çok gaddardır, çok mekkardır, yani her yanı tuzaklarla doludur. Bir üzüm yedirir, bin tokat vurdurur. O çılgın bir ata benzer; sen ona ne kadar yapışırsan yapış, eninde sonunda seni dışarıya atacaktır. Onun sunduğu yalancı güzelliklere kanmamak, daima uyanık olmak gerekir.

Bazen bütün güzelliklerin başladığı mesut bir bahar akşamı hayatın veda çığlığını işitirsiniz acımasızca. En beklenmedik bir zamanda misafirlerin en büyüğü kapıyı çalmıştır; kimin emanetinin vakti dolmuşsa onu alıp götürmeye gelmiştir. Bakarsınız hayat bir müddet önce gülen, konuşan, hisseden; ama şimdi önünüze uzatılan bir cesedin kirpiklerinin altına gizlenmiştir. Ruhunuz karışır, garip bir hüzünle sarsılırsınız. Gönlünüz gözünüzden akan yaşları tercümeye çalışır. Gönül ile gözyaşının düğümlendiği yerde, hüzün ve acı kesişir. İsyan etmek istersiniz, ne isyan ne de gözyaşı geri getirmez gideni. Giden, bir meçhule yelken açmış ve dönüşü olmayan yolculuğa çıkmıştır artık. Geride kalanlara, önce feryat sonra da suskunluk kalmıştır.

Gözyaşları yetersiz davetiyeleridir ömür ağacının. Ömür ağacı, ağaçların içinde yeşilliği en az süren ve meyvesi bütün ağaçlardan en az olandır. Zira "Ömür sermayesi pek kısa, lüzumlu işler pek çoktur." Yazık ki bazı ömürler bu kısa turfanda vakitte meyve bile veremez. İlâhî dergaha niyazımız, meyvesiz hayattan O'na sığınmaktır.

Bir anlık düştür hayat.

Bütün düşler saniyelerle sınırlıdır. Aynı düşü yakalamak ise çoğunlukla imkânsızdır. Bu düşün neticesinde dil ile değil, hal ile veda zamanı geldi mi, bütün çırpınışlar bütün sedâlar yetersiz kalır. Sonunda veda bütün dostlara ilân edilir ve yolcu inleyen bir selânın ardından bir gelin edasıyla yeni mekânına uğurlanır. Giden yolcu, sevenlerinin çağrılarına kapalıdır artık. Ne körpe bir gelin, ne civan bir yiğit bu çağrılar neticesinde vedasını geri alır.

Tabut, hayattayken hazırladığımız amellerin çeyiz sandığıdır. Baş üstünde, omuzlarda taşınacağımız dünyaya ait son istirahat vasıtasıdır. Öbür âlemdeki mekânımız bu sandıkta gidenlerle döşenecektir.

Gurbet halkasının son zincirini takarken, toprağın altındaki sıcaklık dünyanın bahar meltemindeki ılıklığa tercih edilir. Umutla huzuru gözlerken, halimizi sessiz bir bulut bürür. Önce yerini ılık yağmurlara bırakır, sonra çetin fırtınalara.

Kısa ömür, bir başka hayata tohum olmak için toprakla kucaklaşmaya mecburdur. Toprak yavrusunu yeniden bağrına basmak için bekleyen çilekeş bir anadır; dostlar meclisine açılan uhrevî pencere, kendine atılan bedeni ahirete hazırlayan maya...

Bir anlık düştür hayat.

Bu düşün sonunda aldanışın türküsünü söylememek, meyvesiz bir ömür geride bırakmamak için toprağın çiçekler uzatan yönünü yakalamak gerekir. Bu yakalayışın yegâne ilacı ölümü ölmeden önce öldürmek, ilahî dergâhın azameti karşısında eriyip yok olmak, can içre canı tatmaktır. " Çünkü başta Habibullah olan Efendimiz (sas) ve ashabı, nice erenler gönül dostları kabrin öbür tarafındadırlar. "İmanın ikliminde eriyen bir insan için bir anlık düşün sonu olan ölüm, bir başlangıcın ilkidir. Ötelerle hem dem olan yüce gönüller, bu kısacık dünyanın güzellikleri karşısında sarhoş olmazlar, yok olup gitmekten korkmazlar. Onlar bilirler ki, âlemi ervahta (ruhlar alemi) başlayan, anne rahminden dünyaya uzanan bu yolculukta ruh, en kısa, dünya hayatında konaklayacak ve bu kısa dinlenmenin neticesinde kabre, kabirden de ebedî hayata gidecek, hakiki mekânında yerini alacaktır. Kalp ibrelerini Hakk' a ayarlayan gönül erleri, her anı dolu dolu yaşayarak Rablerinden gelen mesaja göre hayatlarını tanzim edecekler ve sırat'ı müstakimden ayrılmayacaklardır. Dünya ahiretin tarlasıdır. Bu tarlada ne ekilirse, yolculuğun sonunda o biçilecektir.

Ölüm gidilesi yol, içilesi şerbet; ölüm, dünya talimgâhında yorulan bedenlerimize terhis tezkeresi; ölüm, cemale müştak ruhlar için şeb'i arus, şaşalı bir düğün; ölüm, ruh kuşunun yanarak vuslata kanat açması; ölüm, dünya orucunu bir meleğin elinden içilen kevser şarabıyla neticelendirip dostla yapılan iftar ve :

"Ölüm ölene bayram bayrama sevinmek var
Oh ne güzel bayramda tahta ata binmek var."


Bir dünyaya gelince, doğunca kundaklanır insan, bir de ahirete giderken ecel şerbetini içince. Kâinatın dar rahminden ahirete doğmaktır ölümün diğer adı. Her doğum bir tazelik, bir muştudur. Bu müjdeye hazırlıklı olmanın yolu kul olmaktan geçer. Resul'un (sas) getirdiği nâmeyle kul olma şerefini yakalayanlar hakiki imanı elde ederler. "Hakiki imanı elde eden kâinata meydan okuyabilir." ve Hak tarafından kabule mazhar olur. Hak sevdiğini meleklerine fısıldar, melekler de halka sevdirir. Marifet, dünyanın gönderirken mahsun olduğu, toprağın da misafir etmek için sabırsızlandığı bir bedenle Hakk'a yürümek ve herkes ağlarken gülerek dünya misafirhanesini terk etmektir.

Temennimiz bütün insanların bir anlık düşün sonunda geride bıraktıklarına tebessüm etmeleridir.

"Ey dost, canı sen aldıktan sonra, ölmek şeker gibi tatlı. Seninle olduktan sonra ölüm, tatlı candan daha tatlı." (Mevlana)

Hüner ne pekiyi? Cevabı şair versin:

"O demde ki perdeler kalkar perdeler iner
Azrâil'e hoş geldin diyebilmekte hüner."


Nurgül ÖZCAN