> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > Denemeler > Akrebin Kıskacında
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Akrebin Kıskacında  (Okunma Sayısı 1037 defa)
25 Mart 2010, 15:35:35
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 25 Mart 2010, 15:35:35 »



Akrebin Kıskacında 

Kaç defa ısırdı bu akrep seni. Bu kaçıncı pişmanlıktan sonraki tekrar? Ne zamana kadar bu hasret, bu gaflet? Suyun denize, tohumun toprağa kavuşması ne zaman? Ne zaman, Mecnun'un Leyla'yı bulması, Ferhat'ın Şirin'le buluşması? Bu buluşma için yaktı mahyalar bütün kandillerini. Kulun sahibini bulması demek bu buluşma. Bütün buluşmalar bu buluşmanın bir başlangıcı.

Mehtabı beklemek gibi geliyor bana, yaptığın iş gökte batan aya bakarak. Mehtabın hasretiyle tüketiyorsun günlerini. Geceye niçin bu kadar hasretsin gündüzler henüz tükenmemişken? Gündüz için yaşaman gerekirken, yani aydınlık bir gelecek seni beklerken, yanlışların esiri olmak niye? Halbuki gündüz çok yakın sana.

Güneşe, gözlerini kapadığın günden beri, bu doğruları eğri görmenin yanılgısı, ruhunda bir irsiyet gibi kalmış, silemiyorsun; yoksa silmek mi istemiyorsun? Güneş seni rahmetiyle beklerken pencerende, güneşe hasret yaşamak yakışır mı sana. Güneş ki bütün dünyamızı aydınlatan kaynak.

Beni, bırakıp giderken, kendi yanlışlarınla sürdürdüğün ve ilâhî vahye kulak vermediğin zaman duyduğun hasret ve pişmanlığın vardı ya, yine o hasret mi kapladı içini? Bundan ancak tabiat gecesini terk etmek, hakikat güneşine tebessüm etmekle kurtulacaksın.

-Ben artık kurtulamam bu durumdan, battı balık yan gider. Bu kadar hata ve isyandan sonra...

-Sabanını bir daha sapladın mı toprağa tohum hasretiyle; gül bitirme emellerini ıslattın mı suya? Kara topraktan yine, bu emelle yeşili, kırmızıyı, moru, turuncuyu, envai renkleri süzdün mü?

Böyle yapıp da yanağına, bu renklerden bir armoni kondurup aynada kendine baktın mı? Onun muhabbetinden geçip, sen mi güzelsin; ya aynayı ya seni, hangisini alayım diye tereddüt geçirdiğin oldu mu hiç? Bu tereddütlerle ölüp ölüp dirildin mi? Bütün güzelliklerin bir güzelin isimlerinin aynası olduğunu anladın mı? Çilesini çektin mi madde ve ruh tuzaklarının. Maddenin dar cenderesinde sıkıldın mı benim gibi yıllarca. Aynada yani yaratıklarda takılıp kalanların yüzlercesi bu hayat tünelinin kenarlarında takılıp kalmışlardı hani, sen de o yollarda takılıp kalanlardan mı olacaktın?

Boylu boyunca uzandığın ağacın altında, sana göz kırpan güneşle, kendi güzelliğini düşünüp, alay mı ediyorsun? Halbuki sen, güzelliğini onun yedi renginden alıyordun. Bunu nasıl inkâr ettin? Nasıl yaparsın bunu? Ağacı düşünmeden meyveyi nasıl kabullenirsin, kökü bilmeden ağaç yaşar mı sanırsın? Mutlak güzel olmadan ayna gösterir mi?

-Haklısın ama kendimi inandıramıyorum bütün bu gerçeklere. Şirk-i hafî ve dalâlet vadilerini aşamadım bir türlü. Binlerce ayaklarıyla ahtapot gibi sardı benliğimi küfür. İnancı bulup bulup kaybediyorum.

-Bir düşün! Kuşların durmadan, yorulmadan söyledikleri şarkılarını duyduğun hâlde, yaptıklarından pişmanlığınla inlemiştin hani. Arkadaşın da sana hayretle bakmıştı; hattâ aklından bile şüphe etmişti. Şarkılar, sana daha önceki gibi sevinç vermiyor; aksine keder veriyordu. İnleyip duruyordun iki büklüm. Bazı hesaplarındaki hatalar büyümüştü. Evet yaptıklarını kimse bilmiyordu, bu doğru. Bir bilen vardı ki onun bilmesi yeterdi. Rahmetle bakmazdı sana. Kalbinde, onulmaz bir yaraya dönüşmüştü vebâlin... Günahın en büyüğü de içindeki şüphelerindi. Şirk, büyük bir zulümdü. Önce kendine, sonra O'nun şahidi bütün kâinata. En küçük bir hatada ümidini yitiriyordun.

Vebâlini tekrar etmenin yollarını aradın her şeyi unutup. Ne kadar duygusuzlaşmıştın. Aldanmaların bundan sonra apansız devam etti. Gecelerde olan aldanmaların, gündüzlerin gözleri önünde de cereyan etmeye başladı arenalardaki gibi; gladyatörlerin vuruşmasından farksızdı çaresizliğin. Mahiyetin bu işte, anlasana. Kaybettiğin halde oyunu, bırakmak istemiyorsun hâlâ. Kural tanımaz, yaşamaya başlamıştın ama yine de bir kurtuluş ümidin var.

Bütün bunlardan sonra ne zaman bu aldanmalara bir nihayet vereceksin? Gafletinin kalın kabuklarını kırıp ondan ebediyen kurtulmanın yolunu bulabilecek misin?

Dudakların çatlasa da şaraptan uzaklaşma emrini uygulamanın civanmertliğine ulaşabilecek misin?

"İşte şimdi nihayet" diyebilecek misin? Bunu deyip bu sözünde son nefese kadar sadık kalabilecek misin?

-Bütün bunları yaptıktan sonra bana bir açık kapı bulunduğunu söyle ne olur?
Bugüne kadar söylediğim gibi yeniden söylüyorum, sana yeni kapıların açılacağına inanıyorum. Kırdığın kabuktan daha geniş bir dünya var olacak, sarayların kapıları açılacak önünde. Küçük havuzlarda boğulmayacak, deryaların geniş kucağında ferahlayacaksın. Yeter ki tövbe et.

-Keşke, ah keşke!

-Hâlâ bana inanmıyor musun? Güneşi inkâr etmekle ne geçer eline? Uzat o maddeye, dünyaya, hayata ellerini, hadi ne duruyorsun? Gerçeği onlarla yakalaman mümkün. O zaman kara sayfaları bir anda yırtılacak ömür defterinin. Yeniden bir beyaz sayfa açılacak önünde, nereden istiyorsan yazmaya başlayabilirsin. Herkese açık olan kapı sana niye kapansın ki? Durma! En büyük suçu işlemiş olsan da onun rahmetinin senin günahından daha engin olduğunu unutma.

Arkadaşıyla ve içiyle yaptığı bunca kavgalarıyla kendine iyi bir yol seçmeye çalışan akrebin kıskacındaki adam, bir çırpınışla kendine geldi, aldanmalarını bırakıp kitabın yolunda, O'nun verdiği rahmetin ışığında defterini yeniden yazmanın hazzına ulaştı. Eski defterlerinin yapraklarını bir bir tüketirken geçmişin karanlıklarına nefretle bakıyordu. Artık o düşüncelerden memnun değildi. Kara düşüncelerin hayatının son kalan kısmını da karartmasından korkuyordu. Semalardan gelen ses onu ferahlattı.

O döneme ait günahların sevap oldu, deniliyordu. Ne kadar mutluydu şimdi. O sayfalar kara kara kalmadığı gibi birden silinip bembeyaz sayfalar oluvermişti. Rahmet deryasına dalmış, bütün ümitsizliklerini bu fermanla yakmış, ümidin sonsuz iklimine kanat açmıştı. Affedilmeyecek hiçbir suç yoktu, bu ümit onun dönüşünü sağladı. İçinde, bir olana bağlanmanın huzuru ve dudaklarında O'nun zikri. Bu huzuru ve tadını bir daha kaybetmedi.

Mustafa ÜFTADEOĞLU

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Akrebin Kıskacında
« Posted on: 25 Nisan 2024, 17:40:27 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Akrebin Kıskacında rüya tabiri,Akrebin Kıskacında mekke canlı, Akrebin Kıskacında kabe canlı yayın, Akrebin Kıskacında Üç boyutlu kuran oku Akrebin Kıskacında kuran ı kerim, Akrebin Kıskacında peygamber kıssaları,Akrebin Kıskacında ilitam ders soruları, Akrebin Kıskacında önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes