> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Delilli Şafi İlmihali > İman Manası ve Rükünleri
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İman Manası ve Rükünleri  (Okunma Sayısı 1952 defa)
08 Mart 2010, 17:41:46
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 08 Mart 2010, 17:41:46 »



İman Manası ve Rükünleri

A. Manası


Lügat manası, inanmak tasdik etmek demektir.

Istılahtaki (dindeki) manası, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in Allah´tan getirdiği her şeyi kalbi ile (doğrudur diye) tasdik etmek ve bu inancını di­li ile de ikrar etmektir. İman konusunda ´kalp ile tasdik´ en ön planda yer alır. [1]

B. İman Konusunda Bazı Önemli Hususlar

1- İman konusunda her türlü şüpheden uzak durmak gerekir.

Mesela, acaba ahiret bir gerçek midir yoksa değil midir? Hz. Muhammed (s.a.v.) gerçekten bir Peygamber midir? gibi asılsız şüpheler imanı sekteye uğratır, imanın gitmesine sebep olur.

2- İman bir bütündür.Bu bütünlük daima korunmalıdır. İnanılması ge­reken ve emredilenlerin hepsine birden inanmak gerekir.

Mesela, bütün peygamberleri kabul edip, "Musa Peygamber diye biri yoktur" demek, veya bütün melekleri kabul ettiği halde "Azrail diye bir melek yoktur, varlığını kabul etmiyorum" demek yine imanın gitmesine sebep olur.

3- Muteber olan iman gayba olan imandır.

Yani bir insan kendi gözüyle gördüğü, kendi kulağıyla dinlediği için değil Allah ve Resulü tarafından haber verildiği için gözüyle gördüğüne inandığından daha kesin bir inançla inanmalıdır. Çünkü göz yanılabilir, kulak yanlış duyabilir. Ama Allah ve O´nun Resulü yanlış haber vermez. [2]

[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 36.

[2] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 36.

2- İMANIN RÜKÜNLERİ

"Amentü billahi, ve melaiketihi ve kutubihi ve rusulihi vel yevmil ahiri, ve bil kaderi hayrihi ve şerrihi minellahi taâla vel ba´su ba´del mevti hakkun."

Türkçesi: "Allah´a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere ve hayır ve şerrin Allah´tan olduğuna inandım."

Yukarıda sayılan altı önemli esas imanın rükünleridir Diğer bir tarifle bu altı esas imanın şartlarıdır. [1]

[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 37.

3- KELİME-İ TEVHİD VE KELİME-İ ŞEHADET

Kelime-i Tevhid

"Lailahe illallah" olup "Allah´tan başka ilah yoktur" manasındadır.

Bütün hak dinlerin özü ve esası bu kelimedir. Bu kelime-i tevhidi biraz daha açıklarsak şöyle bir anlam karşımıza çıkacaktır:

Allah´tan başka ilah yoktur. Hüküm, saltanat ve tüm yetkiler O´nundur. Hayatımız, yaşantımız ve ölümümüz O´nun içindir. Hayatımız bo­yunca karşılaşacağımız tüm problemlerde ona müracaat etmeliyiz. Ka­nun koyucu, hüküm verici sadece O´dur. Burda kavram biraz daha geniş­liyor. Şöyle ki:

Birincisi, kalbiyle "En büyük O´dur, O´ndan başka büyüklüğe ortak olacak kimse yoktur".

İkincisi, "O´nun büyüklüğünü kabul etmekle beraber günlük yaşantı­mızda karşılaşacağımız tüm sosyal problemlerde ve tüm ibadetlerimizde, O´nun hükmü sürmeli, hakim olmalı. O´ndan başkasının hükmünün ta­nınmayacağı böylece ortaya konulmalıdır. [1]

Kelime-i Şehadet

"Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden âbduhu ve Resuluhu."

Manası: "Şehadet ederim ki Allah´tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed (s.a.v.) onun kulu ve Peygamberidir".

Müslüman olanın bu Kelime-i şehadeti sık sık tazelemesi ve daha son­ra bunu günlük hayatında pratiğe dökerek muhafaza etmesi lazımdır.

Günlük hayata dökülmesi şu şekilde olur:

Allah tarafından Hazreti Muhammed (s.a.v.)´e gelen Kur´an-ı Kerim´deki emirlere göre hayatı düzene sokmak, emredilenleri yerine getir­mek ve menettiklerinden sakınmaktır.

Zira İslam, bir bütündür. İnanılanların hepsinin yerine getirilmesi gere­kir. [2]

[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 37.

[2] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 37-38.

4- İMAN VE AMEL

Daha önce de ifade edildiği gibi iman "Amentü" den ibarettir." Yalnız burda özellikle üzerinde durmamız gereken nokta şudur: Peygamber (s.a.v.)´in gerçek bir imanı tarifinde şöyle buyurduğu riva­yet edilmiştir.

"iman, kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve onu (inanılan esasları) günlük fi­ili hayata dökmektir." İmanın amel ile takviye edilmesi gerekir. Gerçekte iman ve amel şu iki noktada iç içedir:

1- İman ile amel arasında sıkı bir bağlantı vardır.

İman etmek amel etmeyi gerektirir. Namaz kılmak, oruç tutmak, mad­di gücü elveriyorsa hacca gitmek ve zekat vermek bunların başında gelir. Daha sonra diğer salih ameller diyebileceğimiz temel kuramlar da bunu sıkıca pekiştirir.

2- İman edenin amel etme mecburiyeti vardır.

İman amel ile beraber olmayınca meyve vermeyen bir ağaca benzer.

Ayrıca nasıl ki iman etmek Allah´ın emridir. Salih amellerde de bulun­mak yine Allah´ın emridir. Zira Allah´ın bütün emirleri bir yekûndur. Biri uygulanıp diğeri terkedilirse kabule şayan değildir. [1]

[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 38.


5- İMAN (KULLAR AÇISINDAN)

Buluğ çağına ulaşıp aklı yerinde olan insanlar, şu dört gruba ayrılır:

a) Mümin

b) Münafık

c) Kafir

d) Müşrik

Bunları biraz açıklayalım:

Mümin: İnanan insan demektir. Allah Resulü´nun haber verdiği her şeyin doğru ve gerçek olduğunu kalbiyle tasdik eden ve bu inancını diliyle de açıklayan insandır. Ancak ahirette müminlere vadedilen mükafatları alabilmesi için Allah ve Resulü´nun haber verdiği herşeye inanmak ve bu inancını pratik hayatında göstererek tam bir müslüman olmak gerekir. Zira imanın kalıcı olabilmesi için salih amellerle takviye edilmesi gerçeği bura­dan kaynaklanmaktadır.

Münafık: İki yüzlü davranan demektir. Aslında gerçek imanla yani imanın ön şartı olan "Kalb ile tasdik"iyle çelişkili bir halde olan kişidir.

Aslında iman etmediği halde iman etmiş gibi davranan, müslümanların yanında müslümanmış gibi göründüğü halde kalbinde küfür ve inkâr bulu­nan kimsedir.

Kâfir: İnkâr eden demektir. Resulullah (s.a.v.) Efendimizin Allah´tan getirerek haber verdiği gerçekleri kabul etmeyen, inkâr eden demektir.

Allah´tan gelen emirlerin bir kısmını kabul edip başka bir kısmını velevki bir harf da olsa, Allah´ın bir hükmü veya bir emrini kabul etmeyen de kâfir sayılmaktadır.

Kafir ile münafık arasındaki fark şudur;

Kâfir açıkça inkar ettiği halde, münafık şeklen inanır gibi görünüp küf­rünü içine gizleyen kişidir.

Müşrik: Ortak kabul eden anlamındadır. Buradaki manası Allahu Teâla´nın birliğini kabul etmeyen, Allah´tan başka varlıkları ilah olarak kabul eden "Putperest" dediğimiz Allah´a ortak koşan kişilerdir.

Bir insanın işleyebileceği en büyük günahlardan en başta geleni budur. Müşrik olduğu halde ölen kimsenin affedilmesi mümkün değildir.

Allah Kur'an-ı Kerim´de şöyle buyurur:

"Allah kendine şirk koşulmasını kendinden başka bir Varlığın ilah (tan­rı) olarak kabul edilmesini bağışlamaz. Bunun haricinde olan günahları dilediği kimse için bağışlar." (Nisa: 4/116) [1]

[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 38-39.

İMANIN ESASLARI

1-ALLAHA İMAN

Allah´a iman, şu hususları kapsar:

a- Allah´ın varlığını kabul etmek:

Gözümüzle gördüklerimizin bir yaratıcısının bulunması gerekmez mi? işte O, hiç yoktan var eden Allah-u Teala´dır. Varolan bu her şeyi, yeri, gökleri ve bütün kâinatı yaratan O´dur.

b- Allah-u Teala´nın birliği:

Bütün varlıkların mükemmel bir düzeni vardır. Güneşin, ayın, yıldızla­rın, mevsimlerin ve nebatın bir seyir ve tam bir intizam içinde oluşunda derin bir hikmet vardır. Allah birdir. Eşi ve benzeri yoktur. Bu evren Al­lah´ındır ve bu evrenin hayatiyetini, varlığını sürdürmesi de Allah´ın kontrolündedir. Eğer birden fazla ilah olsaydı, varlık nizamında bu düzen olmazdı.

Yüce Allah Kuran-ı Kerim´de şöyle buyurur:

"Eğer yerde ve gökte Allah´tan başka ilah olsaydı. Yer ve göğün ikisi de harap olur giderdi." (Enbiya: 21/22)

c- Allah sevgisi:

Allah´ı sevmek O´nu daima hatırında tutmaktır. Allah´ı sevenin O´nu unutması düşünülemez. Allah´ı böylece seven kişiyi Allah da sever. Allah (c.c), kendisini hatırında tutanı ve kendisini unutmayanı sever. Kendisini unutmamak ve O´nu hatırında tutmak demek, O´nun emirlerine sıkıca bağlı olmakla olur.

Gerçek bir sevgi için şöyle bir misal verilebilir:

İnsan sevdiğinin düşmanlarını sevmez, onları dost edinmez sevdiğinin dostlarını sever ve onları da dost edinir. Bu misalin çok çok ötesinde Al­lah´ı sevenin, Allah´ın dostlarını dost bilmesi düşmanlarını da düşman ka­bul etmesi gerekir.

Allah sevgisi her çeşit sevgiden üstün olmalıdır. Bu üstünlüğün alameti de Kur´an-ı Kerim´deki bütün emirlere bağlı olmakla olur.

Bu konu...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İman Manası ve Rükünleri
« Posted on: 19 Nisan 2024, 16:25:46 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İman Manası ve Rükünleri rüya tabiri,İman Manası ve Rükünleri mekke canlı, İman Manası ve Rükünleri kabe canlı yayın, İman Manası ve Rükünleri Üç boyutlu kuran oku İman Manası ve Rükünleri kuran ı kerim, İman Manası ve Rükünleri peygamber kıssaları,İman Manası ve Rükünleri ilitam ders soruları, İman Manası ve Rükünleri önlisans arapça,
Logged
08 Mart 2010, 17:51:35
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #1 : 08 Mart 2010, 17:51:35 »

3- KİTAPLARA İMAN

İnsanın, yaratıcısının Allah olduğunu bilmesi gerekir. Öyleyse, insanın tanımak, bilmek, eğilmek, ona güzel bir hayat tarzı sağlayacak, dünya ve ahirette mutlu olmasını sağlamak için, yaratıcısı olan Allah´ın emir ve ya­saklarını bilerek tatbik etmesi gerekir. İşte bu yüzden yüce Allah, insanın bu ihtiyaçlarını Peygamberler aracılığı ile bildirmiştir. Bu emir ve yasak­ları, nelere inanıp, nasıl ibadet edileceğini, güzel ahlâkın kurallarını top­layıp içine alan ve tamamen Allah´tan Cebrail (a.s.) aracılığı ile vahiy ürünü olan ilahi mesajlara inanmak, imanın rükünlerinden biri olan "Ki­taplara inanmak" hükmüne girmektedir.

Kutsal kitaplar, insanlık için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. İlahi kitaplar bize nasıl yaşayacağımızı, nelere dikkat edeceğimizi, kısacası mükellef olduktan sonra ölüme kadar olan hayatımızı nasıl düzene koymamız ge­rektiğini bildirir.

İnsan, kendisini yaratan yüce Allah´ın emirlerine bağlı olmaktan mutlu ve huzurlu olur.

Son kutsal kitap olan Kuran-ı Kerim, nazil oluşuyla birlikte diğer ilahi kitapların hükmü kalkmış, sadece Kuran-ı Kerim´e bağlı olmamız gerek­tiği yine Kuran-ı Kerim´de bize bildirilmiştir. [1]

İlahi Kitaplar

Her müslüman, ilahî kitapların hepsine inanmakla mükelliftir. Allah´ın gönderdiği kitapların bir tanesini de inkâr eden kâfir olur.

Allah´u Teâla, insanlara, yer ve zaman şartlarına göre Cebrail (a.s.) aracılığı ile kitaplarını Peygamberlere göndermiştir. Peygamberler de va­hiy halinde kendilerine gelen kitapları ezberleyip zamanın şartlarına göre yazıp veya yazdırarak kitap haline getirmişlerdi. Bu kitaplar tamamen va­hiye dayanırlar. [2]

Suhuf (Sayfalar)

Yüce Allah´ın bazı Peygamberlere gönderdiği sayfalar halindeki küçük kitaplara Suhuf denir.

Allah´u Teâla, Peygamberlere gönderdiği kitaplar az veya çok, küçük veya büyük olabilir. Yüce Rabbimiz her millete kitap veya Peygamber göndermiştir. Kendisine kitap verilen Peygamberler olduğu gibi, verilme­yenler de vardır. Kendisine kitap verilmeyen Peygamber, bir önceki Peygamber´in kitabıyla hükmedip insanları Allah yoluna çağırmışlardı.

Bu kitaplar ya bir kaç sayfa veya daha fazla olarak birer kitap haline gelecek şekilde gönderilmiştir.

Suhuflar sırası ile şu peygamberlere gönderilmiştir:

-10 sahife Hz. Adem (a.s.)´a.

-50 sahife Hz. Şit (a.s.)´a.

-30 sahife Hz. İdris (a.s.)´a.

-10 sahife Hz. İbrahim (a.s.)´a. [3]


Büyük Kitaplar

1- Tevrat: Hz. Musa´ya indirilmiştir. Tevrat´ta Peygamberlerin hayatla­rından, İsrailoğulları´nın Mısır´dan çıkışından, ibadetlerden, kurban ve bayram merasimlerinden ve İsrailoğullan´nın Tûr Dağı´ndan Ken´an yur­duna gelmelerinden bahsedilir.

2- İncil: Hz İsa´ya indirilmiştir. İncil´de Tevrat gibi ahkâm (hüküm bil­diren) kitap olup, ibadetlerden bahseder.

3- Zebur: Davud Peygambere indirilmiştir. Zebur, Tevrat´tan ayrı bir hüküm getirmemiştir, içinde ahlaki nasihatlar ve ilahiler vardır.

4- Kur´an-ı Kerim: Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)´e indiril­miştir. O´ndan bize kadar hiç kimsenin itiraz edemiyeceği, şüpheye düşemeyeceği bir kesinlikle ulaştırılmıştır. Allahu Teala´dan geldiği gibi mu­hafaza edilmiş olan tek ilahi kitap Kuran´ı Kerim´dir. Allah´u Teala tara­fından bütün insanlığa gönderilmiş ve kıyamete kadar O´nun hükmünün geçerli olacağı Allah tarafından bildirilmiştir.

Diğer ilahi kitaplar çeşitli sebeplerle değiştirilmiştir. Ama Kur´an-ı Kerim, Peygamberimiz (s.a.v.)´e geldiği gibi korunmaktadır. Yahudi, hıristiyan veya başka inanca bağlı olanların da takip ettikleri yolları bırakıp müslüman olmaları, din olarak İslam´ı ve kitap olarak ta Kur´an-ı Kerim´i seçmeleri gerektiğini yine Allah bildirmiştir.

Kur?an-ı Kerim bugüne kadar ve bundan sonra da kıyamete kadar geldi­ği şekliyle muhafaza altındadır. Bütün dünya muslümanlarının okuduğu Kur´an hep birbirinin aynıdır. Zira Allahu Teala, Kur´an-ı Kerim´de bunu garanti edeceğini şu şekilde bildirmiştir:

"Muhakak ki zikri (Kur´an-ı Kerim´i) biz indirdik, (kıyamete kadar) O´nu biz koruyacağız," (Hicr: 15/9)

Diğer ilahi kitaplarda ise durum değişik olup birbirini tutmayan İncil ve Tevrat bulunmaktadır. Bunun sebebi de kilise papazları, sinagog ve havra hahamlarının zevk ve saltanatlarına muhalif olan ayet ve hükümleri değiştirmiş olmalarıdır. [4]

Kuran-ı Kerim'i Diğer İlahi Kitaplardan Ayıran Özellikleri

İnsanlık en mükemmel olan ilahi gerçekleri kavrayabilecek bir idrak seviyesine göre yaratılmıştır. Yüce Allah´ın yarattığı insanoğluna verdiği akıl, kendi sorumluluğunu idrak edebilir durumundadır.

"Ben neyim, nasıl oluşmuşum. Sonum ne olacak, bir intizam ve düzen ile yaratılan bu kâinat nasıl oluşmuş, gecelerin, gündüzlerin ve mevsimle­rin büyük bir düzen içerisinde birbirini takip etmesi nasıl oluşuyor? "

İnsanoğlu şu sorulara cevap verebilecek durumdadır:

İnsanoğlu, insanlık mes´uliyeüni idrak ettiği sürece bu sorulara cevap bulabilmek için, kendini hep meşgul etmelidir. Nitekim İbrahim (a.s.) ço­cukken, kendisine hiç bir ilahi tebliğ gelmeden veya hiç kimse O´na; ´Bu düzenin, bu kâinatın elbette bir yaratıcısı vardır. O´na ibadet et denilmediği halde, putperest olan ana-babasının taptığı putlara inanmamıştı.

Kur´an-ı Kerim´de Yüce Allah şöyle buyurur: "O, gece basınca bir yıl­dız görmüştü; ´İşte bu imiş benim rabbim´ dedi. Yıldız batınca ´Batanları sevmem´ dedi. Ay´ı doğarken görünce ´Bu imiş benim rabhim´, batınca, ´Rabbim beni doğruya eriştirme şeydi andolsun ki sapıklardan olurdum´ dedi. Güneşi doğarken görünce ´işte bu imiş benim rabbim, bu daha bü­yük´ dedi." (En´am: 6/76-78.)

İbrahim (a.s.) daha sonra batanların da. fani olanın da kendisinin Rabbi olamayacağını, Rabbinin her şeyin, Ay´ın, yıldızların, Güneş´in ve tüm kâinatın Ötesinde olan, hepsine hükmeden ALLAH olduğunu idrak et­miş... İşte dünyanın neresinde olursa olsun, Afrika´da olabilir. Avrupa´da olabilir. Okyanus Bölgeleri´nde olabilir. Buralarda yaşayan herkes rabbini idrak edebilir. Öyle bir Rab ki kendilerine vermiş olduğu bu akıl saye­sinde, hem de Rabbimiz olan ALLAH (c.c.) Hz. Adem´den Hz. Muhammed (s.a.v.)´e kadar gelip geçmiş bütün Peygamberlere vermiş olduğu va­hiy görevleri ile insanları hakka davet etmişler. Diğer Peygamberler za­manında aynı devirde birden fazla Peygamber vardı. Sebebine gelince iletişim olanakları yoktu. Herhangi bir haber başka bir bölgeye zor gide­bilirdi. Bu yüzden Allah hiç bir toplumu ilahi tebliğsiz bırakmadı. Ta ki Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)´ e kadar.

Artık Peygamberimiz (s.a.v) ile durum yeni hükümleri gerektirdi. O, bütün insanlığın Peygamberi olacak; Tevrat, İncil ve Zebur inanırlılığını muhafaza etmekle beraber -ki İmanın şartlarından biri olan "Ve Kutubihi" şartı buraya giriyor- hüküm olarak, kendisine inanıp, inandığımızı pratik ve günlük hayatımıza dökme emri sadece Kuran-ı Kerim ile geçerli oldu.

Yüce Allah Kuran-ı Kerim´in emirlerini bütün insanlığa, dünyanın ne­resinde olursa olsun herkese yetişeceğini, daha başka bir peygambere ve dine gerek kalmadığı ve insanlık için söylenmesi gerekeni bildirip şöyle buyurdu: ".... bugün sizin dininizi, sizin için kemale erdirdim. Sizin üzeri­nizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarakîslamı seçtim..." (Maide 5/3)

Başka bir Ayet-i Kerimede de yüce Allah; "Kim İslam´dan başka bir din ararsa O, ondan kabul edilmeyecektir. Ve o, ahirette büyük zarara uğ­rayanlardan olacaktır."(Al-i Imran: 3/85) buyurarak İslamdan başka bir dinin Allah in­dinde kabule şayan olmadığı bize bildirilmiştir.

Aslında bütün semavi dinler, (Hristiyanlık, Yahudilik) Allah tarafından gönderildiğine göre hepsinin kaynağı birdir. Hepsi de İlahi vahye dayanır. Bütün İlahi dinler getirdikleri dini inançlarda ve ibadet esaslarında birlik halindedirler.

Buna rağmen zamanla bu dinlerin İlahi olan asılları kaybolmuş veya değiştirilmiş, yerlerine farklı kalemlerden çıkan, insanın aklına aykırı ki­taplar ortaya konmuştur.

Allah´u Teala´nın bildirdiğine göre, bu değiştirme ve tahriften, yalnız Kuran-i Kerim uzak kalmıştır. Kıyamete kadar da aynen muhafaza edile­ceği "Muhakkak ki Kuran-ı biz indirdik. O´nun koruyucuları da mutlak surette biziz" mealindeki Ayet-i kerime ile bütün insanlığa bildirilmiştir. [5]

[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayetül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 45-46.

[2] Kadı Ebu Şuca, Ğayetül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 46.

[3] Kadı Ebu Şuca, Ğayetül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 46.

[4] Kadı Ebu Şuca, Ğayetül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 46-47.

[5] Kadı Ebu Şuca, Ğayetül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 47-49.

Vahiy

Vahiy; işaret, gizli söz, ilham veya bir şeyi gizli ve süratli bir şekilde bildirmek demektir. Terim olarak manası; Allahu Teala´nın peygamber olarak seçtiği kullarına bir yol ile dilediğini bildirmesidir. [1]

Vahyin Çeşitleri

1- Rüya-ı Sadika: Peygamberlerin gerçeklere uygun olarak gördükleri rüyalardır. Peygamberimize ilk vahiy bu rüya ile gelmiştir.

2- îlham: Arada melek olmadan, peygamberlerin kalbine bir mananın doğuşud...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

08 Mart 2010, 18:00:02
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #2 : 08 Mart 2010, 18:00:02 »

5- AHİRETE İMAN

Ahiret, her şeyin sonu demektir. İsrafil (a.s.) tarafından Sûr´a üfürmek ile birlikte bütün canlılar düşer ve ölür. Bu zamandan başlayarak insanla­rın tekrar dirilmesi, cennetliklerin cennete, cehennemliklerin de cehenne­me girmesine kadar geçen zamana "Ahiret Günü" denir.

Bir başka tarife göre; insanların hesaba çekilmek üzere tekrar dirilme­lerinden başlayarak sonsuza kadar devam edecek zamana ´Ahiret Günü´ denir. Ahiretin daha başka isimleri varsa da en meşhuru "Kıyamet Gü­nü "dür. Ahiret gününe inanmak imanın bir şartıdır.

Kur´an-ı Kerim´de bu konuda yüzlerce Ayet vardır. Ahireti inkar eden kâfir olur.

Kabir Hayatı: İnsanın ölmesinden başlayarak tekrar diriltilmesine ka­dar geçen zamana kabir hayatı denir.

Yukarıdaki tariften de anlaşılacağı üzere kabir hayatı herkes için ola­caktır. İster mezara konulsun, ister fırınlarda cesedi yakılsın, ister ceset denizlere karışıp kaybolsun farketmez, herkes kabir hayatını manevi ale­minde görecektir.

Bu konuda Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde:

"Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurların­dan bir çukurdur" [1] buyurarak, insanın ameline göre kabir hayatı yaşa­yacağını bildirir.

Deliler ve çocuk yaşta ölenler için sual yoktur. Çünkü bunlar yükümlü ve sorumlu değildir. Sorgusuz-sualsız cennete girecektir. Bir de peygam­berlerin kabir sorgusu yoktur. Çünkü ilahi emirleri insanlara onlar bildir­miştir.

Kabir hayatı, ahiret hayatının başlangıcı demektir. Cennetlik olacak adam daha kabrinde iken cennet hayatını, cehenneme gidecek olanlar da cehennem azabının acısını az-çok kabirde tatmaya başlarlar.

Kabir hayatının dünya hayatı ile ölçülmemesi lazımdır. Ölü, nasıl kab­rinde kalır, nasıl sorulara cevap verir, cennetin tadını ve cehennemin aza­bını nasıl hisseder gibi sorulardan kaçınmalıyız. [2]

Kıyamet Günü Ve Alametleri

Kıyamet, daha önce de işlediğimiz gibi dünya hayatının sonu demek­tir. Dört büyük melekten İsrafil´in "Sûr" adı verilen boruyu üflemesiyle dünya hayatı sona erecek ve işte o zaman "Ahiret hayatı" başlayacaktır.

İnanılması gereken iman esaslarından birisi de kıyametin kopmasıdır. Bu hususta hiçbir şüphe yoktur Yüce.Allah, Kur´an-ı Kerim´de şöyle bu­yurur; "Kıyamet muhakkak gelecektir, onda hiç şüphe yoktur..." (Hac: 22/7)
 
Yine başka bir Ayet-i Kerime´de: "Biz kıyameti inkâr edenler için çok şiddetli bir ateş hazırladık" (Furkan: 25/11) buyurur.

Peygamberimiz (s.a.v.)´in içinde bulunduğumuz şu günleri nasıl anlat­tığını hadis-i şerifleri ışığında Kıyamet ve Kıyamet alametleriyle ilgili olanları gelin hep beraber inceleyip, hangi günlerde olduğumuzu anlama­ya çalışalım. [3]

Kıyametin Küçük Alametleri

Peygamberimiz (s.a.v.)´ın hadislerinden çıkarılan hükümlere göre şu durumlar kıyamelin küçük alametlerini bildirmektedir:

-Erkekler hanımlarına uyup, anne-babalarına isyan ederler: Anne-Babalara isyan etmek bir yana nerdeyse onları tanımaz olup, huzur evlerine bile kapatırlar.

-Güvenilir kimseler çok azalır: Filan yerde iyi bir kimse var, denilerek bu tür kimseler parmakla gösterilecek kadar az olur.

-Çalgı ve oyun aletleri çok kullanılır: Günümüzde yerli alet ve sanatçı­lar yetmiyormuş gibi, Batı ülkelerinden popçu ve cazcılar getirilmektedir.

-Büyük ve yüksek binalar yapılır: Zamanımızda bu tür yapılar o kadar ileri durumlara gelmiş ki nerdeyse toprağı görmeye hasret kalmışız.

-Zenginlere iltifat ve itibar edilecek cimrilik artacak, zekat vermek ağır bir borç olarak görülecek: Zaten nerdeyse İslam´ın bu büyük şartı or­tadan kalkmış oluyor. Hatta verilen zekatlar da müstehaklara değil ehli olmayanlara veriliyor.

-Herkes kazanamadığından ve geçinemediğinden şikayetçi olacak: Dünyaya o kadar önem veriliyor ki Allah unutulmuş olup gece gündüz hep dünya hesabı yapılıyor. Kanaat diye bir şey kalmamış, kimin elinde ne varsa payına razı olmayıp, malca ve mevkice kendinden önde olanlar örnek alınıyor. Ve ne yazık ki Peygamberimiz (s.a.v.)´in şu hadis-i şerifi hiç bir zaman nazar-ı itibare alınmıyor.

"İbadet yönünden sizden önde olanları, dünya ve mal yönünden fakir olanları örnek alınız."

Bugün bunun tersine göre amel ediliyor.

-İnsanlarda sevgi ve şefkat azalır: Zamanımızda nerden çıkar ve men­faat umuluyorsa orası seviliyor.

Halbuki Peygamberimiz (s.a.v.)´in bu konuda hadıs-i şeriflerin birisin­de şöyle buyuruyor: "...Allah için seviniz, Allah için buğzediniz." Yani sevdiğiniz birini Allah için seviniz. Birinden buğz ediyorsanız bu buğz edişiniz de Allah için olsun. Yine bunun tam zıddı olarak çıkar ve menfaat nerde var ise orası seviliyor. Bunun dışında kalanlarda menfaat veya çıkar umulmadıkça bunlara karşı herhangi bir ilgi ve sevgi yoktur.

-Zina ve livata çoğalır: Günümüzde zina evleri o kadar yaygın hale gelmiştir ki nerdeyse bu zina evleri meşru olarak kabul ediliyor.

-Haram işlemeyi kolaylaştıran imkânlar artacak, gençler günah işle­meye çok meyledecekler, kadınlar işi iyice azıtacak: Utanmasalar anadan doğma çıplak gezecekler.

-İbadetler ayıp sayılarak ibadet edenler hor görülecek: Günümüzde ibadet etmek o kadar fazla bir şey olarak görülüyor ki "Yahu kardeşim hangi devirde yaşıyoruz. Bu devirde namaz kılınıp oruç tutulur mu?" eleştirilerine sık sık muhatap kalmaktayız.

-Adam öldürmek ve fitne çoğalır: Hele hele ülkemizde günde kaç kişi öldürülüyor. Bunun sayısı ve hesabı bilinmiyor.

-Bid´atler çoğalır: Peygamberimiz (s.a.v.)´in sünnetleri unutulur. Gü­nümüzde zikrediyoruz diye bağırıp tepinmeler yaygın hale gelmiş olup, İslam´ın gerçek ruhu ve ilim mefhumu ikinci plana atılıyor.

-Her köşede zalim ve zorbalar çoğalır: Haksız yere kazanç yaygın olur. Memleketimizde önüne geçilmeyen uyuşturucu mafyası ve daha sonra tü­reyen yeni yeni kumarhane mafyaları bunlara örnek gösterilebilir.

-Günahlar iyi, ibadetler kötü gösterilir: Dolandırıcılar, tefeciler ve gay­ri meşru yollarla cebini-doldurmuş üç kağıtçılar iyi görülüp bunlara rağ­bet edilmektedir. Kadını baştan çıkarırsan olursun bir kahraman...

-Doğru söyleyenler baştan kovulmaya çalışılır: Boşuna dememişler ya ´Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar´. Devrimizde münafıklık hü­küm sürüyor...

-Faize normal alış-veriş denilecek, rüşvete de hediye ismi verilecek

-İnsanlar alimleri bırakıp cahillere uyarlar: Günümüzde ilim adamları­na rağbet terkedilmiş, kim para sahibi olursa cahil de olsa ona rağbet edi­lir.

-İmanı kalpte tutmak, kor ateşi ele almak gibi ´zor olacak: Zamanımız­da ibadet edip haklıyı hak için savunduğun zaman hor görülürsün.

-Sonradan gelen nesiller önceki geçmişlerine sövüp sayacaklar: Yanı­mızdaki büyüklerimize dahi bazen "Senin kafan eski kafadır bu işten an­lamazsın" gibi sözleri az mı duyuyoruz?

-Allah´ın kitabı Kur´an-ı Kerim ile hükmetmek ayıp sayılacak: Günü­müzde "Artık çağdaş olalım, karanlığı bırakalım" gibi sözlere az mı şahit oluyoruz?

-Yüce Allah apaçık inkâr edilecek herkes buna seyirci kalacak: Zama­nımızda Allah´u Teala veya onun göndermiş olduğu Kur´an-ı Kerim´in bir ayeti inkâr edildiği zaman kimse buna karşı çıkmıyor.

-Cahillik çok, ilim az olur: Büyük alimlerimizin çoğu mum ışığında ve ay ışığında okuyup eser yazmışlar. Şimdi bu kitaplar herkesin anlayacağı dillere çevrilmiş olduğu halde kim bunları okuyor?

-Görev, ehli olmayanlara verilecek: Günümüzde bunun misalleri o ka­dar çoktur ki çoğu zaman önemli bir noktaya bir siyasi mekanizma hük­medip cahil ve ehil olmayan birini yerleştirir.

-İçki çok içilerek Yüce Allah´a küfredilir:

Bu konuda Tekel´in yıllık bilançosunda ne kadar içki tükedildiği ve yurt dışından ne kadar içki ithal edildiği belli olup, kayıtlarda mevcuttur.

-Dini ve ilmi vazifeler layık olmayanlara verilir: Günümüzde bunun da ispatı mevcuttur. Bu görevi üstlenenlerin önemli eksiklikleri herkesçe malumdur.

-Alimler günah işleyicilerden, ibadet edenler de cahillerden olur: Ümmiler camiileri doldururken, alimlerin bir kısmı olması gereken yolu bıra­kıp dünyaya meyletmeleri durumunu günümüzde görmek mümkündür. [4]

Kıyametin Büyük Alametleri

Bunların birincisi, Hz. Mehdi´nin ortaya çıkmasıdır. Bu büyük bir zat olup Hz Fatıma (r.anha)´nın sülalesindendir. Daha önce zulüm ve haksız­lık ile doldurulan dünyayı adalet ve eşitlikle dolduracaktır.

Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Mehdi benim sülalemdendir. Rengi bir Arap rengidir. Cismi ise bir İsrail cismidir. Sağ yanağında bir ben vardır. Parlayan bir yıldız gibidir. Yeryüzü zulüm ve istibdad ile dolduğ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes